İneği fişlediler mi acaba?

Güncelleme Tarihi:

İneği fişlediler mi acaba
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2004 18:40

Bugün Mukadder’den çok otlanmış olacağım ama, bir Mukadder Yardımcıel haberi, bir Kars-Kağızman haberi daha. Yine DHA’dan aldım, ama bu güncel. “Yasak bölgeye giren ineğin sahibine ceza” diyor haber. İnek, Kağızman’daki 7’nci Mekanize Tugay’ın “Forbidden” sahasına girmiş. Okuması yazması yok ki ineğin... Aklıma bir hatıram geldi benim de, geldi de inşallan daha önce anlatmamışımdır size. “Malum şahıs” fırça atar yoksa yine...

Haberin Devamı

Önce Mukkader’in haberi:

Yasak bölgeye giren ineğin sahibine ceza

Mukadder YARDIMCIEL (Kars/DHA)

KARS’ın Kağızman İlçesi'nde 7'nci Mekanize Tugay Komutanlığı'na ait ‘Askeri yasak bölgeye giren ineğin sahibi Ferik Aras’a 10 ay hapis ve 290 milyon lira para cezası verildi. Hapis cezası 3 milyar 851 milyon para cezasına çevrilen Ferik Aras, “Ben sadece Kürtçe biliyorum. Onun için yasak yazılarını anlayamadım. Temyiz edeceğim” dedi.

Kağızman’ın Şahindere Mahallesi'nde oturan 68 yaşındaki Ferik Aras ineği ‘Çınar’ı otlatırken, hayvan evin yakınında bulunan 7'nci Mekanize Tugay Komutanlığı'na ait yasak bölgeye girdi. Geçen ilkbaharda meydana gelen olayda inek sahibi Ferik Aras hakkında ‘Askeri güvenlik bölgeye izinsiz girildiği’ gerekçesiyle dava açıldı. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki yargılama sonunda sanık Ferik Aras, 10 ay hapis ile 290 milyon lira para cezasına mahkum edildi. Mahkeme, hapis cezasını da 3 milyar 851 milyon lira para cezasına çevirdi.

Kararı temyiz edeceğini belirten Ferik Aras, “Çınar sayesinde 9 nüfus, ekmek yiyoruz. Ben Türkçe bilmiyorum, sadece Kürtçe biliyorum. Meğer tel örgünün üzerinde Türkçe, Fransızca, Almanca uyarı yazısı varmış, anlamadım. Mahkeme kararı üzerine Çınar’ı satılığa çıkardım, 700 milyon lira değer biçtiler. Ceza 3 milyar 851 milyon lira para. Şimdi ben Çınar’ı satsam bile verilen cezayı ödeyemiyorum. Temyizden karar bozulmazsa, devlet gelsin Çınar’ı alsın götürsün. Başka ne yapayım?” dedi.

*

Sonra benim hatıra :

Kars garnizonunun cephaneliği “Kanlıtabya” denilen, şehrin dışında bir yerdi. (Hâlâ durur mu, bilmem.) Etrafı kat kat tellerle çevrili bir yer. “Kanlıtabya” denmesinin sebebi, 1905 Harbi’nde Ruslar basmış cephaneliği, askerleri öldürmüşler, birliğin komutanı asteğmeni de duvardaki bir kasap kancasına asmışlar. Benim zamanımda kanca hâlâ yerindeydi, duvarda da “şehit asteğmenin kanı” olduğu iddia edilen kırmızı bir leke dururdu. (Düşünün biz asteğmenler için burada nöbet tutmanın tadına doyulmaz zevkini!)

Lafı uzatmayayım, etrafta yaşayan köylüler, “yanlışlıkla girmiş” ayağına, çiti aralayıp koyunlarını, keçilerini hatta sığırlarını tabyanın bahçesine salıverirdi. Hem (askeri düşman gözünden korusun diye kesilmeyen) adam boyu otları yedirirler, hem de hayvanlarının asker denetiminde, güvende olduğunu, çitleri aşıp kaçamayacağını bilirler, davarı gütmektense kahvede pineklemeyi tercih ederlerdi.

Kanlıtabya’da görevli asteğmenler veya astsubaylar genelde bu duruma ses etmezdi.

Ta bir gün, “Serdar Asteğmen” emekliliği yaklaştığı için kendini tabyaya nöbete gönderene kadar.

- Bulun köylüyü, hayvanını hemen alsın buradan! (Serdar)
- Komutanım, köylüyü bu saatte arasan da bulamazsın ki... (Çavuş)
- Niye?
- O bu saatte kahvededir. İneği, koyunu burada güvende ya... Akşam vakti, güneş batarken çıkar gelir, “Gomitan, davarım aha buraya kaçmiş, alabilirem?” diye...
- Akşam köylü gelince hemen bana gönderin!

Akşam tabii yemin billah “Wallah gomitan haberim yohtur. Aha bu davardır, anlamaz. Wallah bilmirem nasıl girmiş aha buraya...”

Koyunu dövme, davarı tekmeleme ayakları...

Haberin Devamı

Köylü uyanık, ben salağım ya...

- Tamam, al hayvanını, ama bir daha burada görmeyeyim!

Alışmış köylüde, davar durur mu! (Böyle değil miydi bu deyim?)

Üç gün sonra yine aynı senaryo, yine “Wallah gomitan, nasıl girmiş bilmiyrem...”

Bir kere, iki kere, üç kere...

Sonunda “Askerî araziye izinsiz olarak giren sürüyü müsadere emri” çıktı koskoca Devlet’in koca asteğmeninden. “Yeni bir emre kadar mala el koydum!”

Köylü bu saatte bulunmaz...mış. On dakika ya geçti ya geçmedi, bizim uyanık yana yıkıla geldi. “Gomitanım, pohunu yiyeyim, elini ayagini öpeyim. Wallah bilmirem nasıl girmiş aha bu davar buraya. Dewlet arazisidir, bilmez olur mıyem! Allah askerimizi başımizden eksik etmesin, Allah...”

- El koydum hayvanına. Biraz sonra hepsini kesip, askere ziyafet çekeceğim.

Beti benzi attı benimkinin, yerlere atıyor kendini artık...

- Wallah benim salak karının işidir bu... Alah’ım ben ne edecem!
- Yoh yoh Alah’ın belası oglanın işidir... Tü Allah o salagın belasını vere...

Bu kadar korku yeter buna, diye salıverdim hayvanını biraz ağlattıktan sonra.

Adam, arkasına bile bakmadan, fellik fellik kaçarken, yanımdaki askerlere sordum (komutan ya):

- Bu hadiseden nasıl bir ders çıkardınız?
- ...
- Fazla uyanıklık zararlıdır!
- Ama gomitaanım, dedi bir başka köylü çocuğu sırıtarak (Bingöllü bir çakır asker vardı adını unuttum) ama gomitaanım, az bişey uyanıhlıhtan kimsecikleree zarar gelmez, deel mi?
- Ne demek istiyorsun sen?
- Sen aha o adam ile gonuşurkene, ben bir gova süt sagmışem ki, koma gitsin. Sabah gahvaltımız çıhmıştır wallah!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!