Güncelleme Tarihi:
Bredenkamp, hükümetin harcamalarla ilgili gelişmeleri değerlendireceğini ve program hedefi içerisinde kalmak için gereken tedbirleri alacağını belirterek, bu tedbirlerin enflasyonu düşürmeye, faiz oranlarının inmesine ve cari işlemler açığını sınırlamaya yardımcı olacağını bildirdi. Bredenkamp, Merkez Bankası'nın faizler konusundaki kararlılığını desteklediklerini, mevcut enflasyon ve enflasyonun gelecekteki seyrine ilişkin beklentilerin hedefin oldukça üzerinde kaldığını vurguladı.
Bredenkamp şöyle konuştu: "Merkez Bankası çok yakın gelecekte para politikasını gevşetme olanağı konusunda ihtiyatlı olmakta haklıdır. Hükümet, kamu harcamasını bu yıl için öngörülen program hedefiyle uyumlu hale getirmeyi sağlamaya yönelik olarak hızla harekete geçerek bir katkıda bulunabilir.
IMF'nin geçen 5 yıl boyunca Türkiye ile işbirliğini çok üretken olarak nitelendiren Bredenkamp, bundan sonrası için de "Türk hükümetinin faydalı olduğunu düşündüğü her tür yolla destek sağlayıp tavsiyelerde bulunmaya devam etmeye hazırız" diye konuştu. Bredenkamp, sorularımızı şöyle cevaplandırdı:
Bu hafta açıklanan haziran ayı bütçe rakamlarıyla birlikte mali disiplindeki bozulma belirgin hale geldi. Rakamları inceleyebildiniz mi, yıl sonuna kadar kamu harcaması yapılmasa bile, yıl sonu bütçe rakamlarına uyulması zor görünüyor. Yılın geri kalan bölümü için ek tedbir talebiniz gündeme gelebilir mi?
Kamu harcamalarında etkin bir kontrol, enflasyonu düşürmeye, faiz oranlarının inmesine imkân vermeye ve cari işlemler açığını sınırlamaya yardımcı olması açısından önemli bir role sahip. Bu yılın ilk yarısında harcamaların beklentilerin üzerinde seyrettiği doğru, ancak biz inanıyoruz ki eğer hızla harekete geçilirse, harcamalar halen, yılın tamamı için öngörülen toplam harcama hedefiyle tekrar uyumlu hale getirilebilir. Öyle gözüküyor ki beklenenden daha yüksek harcamaların birçoğu, 2007’nin daha sonraki dönemlerinde yapılacağı varsayılan proje ve ödemelerin öne çekilmesinden kaynaklanıyor. Eğer durum böyle ise bunun yıllık ödenekler üzerinde bir baskı yaratmaması gerekir. Hükümet harcamalarla ilgili gelişmelerin bir değerlendirmesini yapmak niyetinde olduğunu ve program hedefi içerisinde kalmak için gereken tedbirleri alacağını söyledi. Biz bu taahhüdü memnuniyetle karşılıyoruz ve tavsiyemiz, eğer herhangi bir tedbir gerekiyorsa bunun bir an önce uygulanmasının daha sonra uygulanmasından daha iyi olacağı yönünde.
Sağlık harcamalarındaki artış devam ediyor. Sağlık ve ilaç harcamaları ile ilgili şu andaki sistem sürdürülebilir mi, neler yapılması lazım, bu konuda üzerinde mutabık kalınan önlemlere uyuldu mu?
Aslında 2007’nin ilk yarısındaki saÄŸlık harcamaları program beklentilerine çok yakın paralellik gösterdi ve bu da cesaret verici. Fakat geçmiÅŸte, hastanelerin ödemelere baz teÅŸkil eden faturaları göndermeleriyle birlikte bazen program varsayımlarının üzerindeki nakit harcamalar bir gecikmeyle ortaya çıkmıştı. SaÄŸlık Bakanlığı, ödenmemiÅŸ faturaların birikmemesini saÄŸlamak için faturaların izlenmesiyle ilgili sisteminde son zamanlarda iyileÅŸtirmeler yaptı. SaÄŸlık sektöründeki harcama kontrol tedbirlerinin gerçekten etkin çalışıp çalışmadığını belirlemeden önce bu izleme sisteminden gelecek raporları bekleyip görmek zorundayız. Burada amacın saÄŸlık harcamlarında bir kesintiye gitmek olmadığını vurgulamak önem taşıyor. Aksine biz saÄŸlık hizmetlerine eriÅŸimde artış olmasını, hem sosyal hem de ekonomik açılardan memnuniyet verici bir geliÅŸme olarak görüyoruz. Fakat harcamaların dikkatle izlenmesi ve sistemde verimsizlikleri azaltmak için doÄŸru teÅŸvik edici unsurlara yer verilmiÅŸ olması herkesin yararına olur. Â
Harcamalardaki artışın yanı sıra gelirlerde önemli düşüşler belirginleşmeye başladı. Bunun nedeni nedir, gelirlerde artış nasıl sağlanabilir?
Son gelir rakamları biraz karışık sinyaller veriyor. Yılın ilk yarısında toplam faiz dışı devlet gelirleri beklenenden yaklaşık yüzde 2 düşük çıktı. Ancak toplam içerisinde, doğrudan vergiler (Gelir ve Kurumlar Vergisi) program varsayımlarının üzerinde bir performans gösterdi. Eksiklikler KDV ve Özel Tüketim Vergisi tahsilatlarında görüldü. Bu sonuçların bir açıklaması şu: Genel olarak ekonomi canlı olmakla birlikte, üretimin daha çok ihracata yöneliyor olması ve iç talebe yönelik üretimin daha az olması sebebiyle ekonomi daha az vergi geliri üretti. Ancak bunun ne kadarının döngüsel ve ne kadarının da idari veya diğer teknik faktörlerle ilgili olup olmadığını belirleyebilmek için bu alanda daha fazla analize ihtiyaç var.
Elektrik zamları gibi yapılmayan KİT zamları kamu dengesini nasıl etkiledi? Bu durum daha ne kadar sürdürülebilir?
KİT dengeleriyle ilgili veriler ancak çok uzun bir gecikmeyle temin edilebildiği için KİT finansman dengelerinin program varsayımlarına nispetle nasıl geliştiğine dair bir görüş oluşturmak için çok erken. Ancak şuna kuşku yok ki girdilerinin maliyetleri dünya piyasalarındaki gelişmelere paralel seyreden kamu işletmelerinin, bu maliyetlerin tüketicilere hızla ve tamamıyla yansıtılmasına imkân verecek fiyatlama rejimlerine ihtiyaçları var. Enerji şirketleri bunun başlıca örneği. Sadece esnek fiyatlama mekanizmaları işletmelere zaruri yatırımları yapmak ve böylelikle hizmet sunumuna devam etmek ve altyapılarını iyileştirmek için ihtiyaç duydukları finansal istikrarı sunabilir. Ve eğer bu işletmeler hükümetin elektrik dağıtım şirketleri örneğinde planladığı gibi, başarılı bir şekilde özelleştirilecek ise iyi işleyen bir fiyatlama rejimi esastır. Dolayısıyla biz bunu önemli bir yapısal mesele olarak görüyoruz. Bu sadece belirli bir yıldaki finansal hedeflerin yakalanması meselesi değil, enerji gibi temel sektörlerin uzun vadede sağlıklı gelişiminin nasıl temin edileceği meselesidir.
Ekonomi bürokrasisi bile bu yıl yüzde 6,5’lik faiz dışı fazla hedefinin altında kalınacağını itiraf ediyor. Bu hedefte ne kadar ısrarlı olacaksınız?
Bizim anlayışımız şu ki hükümet bu yıla ilişkin mali hedefleri tutturma konusundaki taahhütlerine bağlı kalmaktadır ve bu hedefleri tutturmak için gereken tedbirleri alacaktır.
Sizce, IMF’le Türkiye ilişkisi ne olursa olsun, önümüzdeki yıllarda da yüzde 6,5’lik FDF hedefinin devam etmesi gerekiyor mu?
Türkiye’nin istikrarlı bir şekilde iyileşen borç durumu veri olarak alındığında, GSMH’nin yüzde 6,5’inden daha az bir faiz dışı fazla vermenin uygun olacağı bir gün gelecektir. Fakat maliye politikası duruşu, süregelen makroekonomik şartlara ilişkin bir değerlendirme rehberliğinde belirlenmek zorundadır. Biz, devam eden yüksek faiz dışı fazlaların enflasyonu düşürmeye, daha düşük reel faiz oranlarına yol açmaya ve cari işlemler açığını sınırlamaya yardımcı olacağı gerçeklerini baz alarak, hükümetin 2007 yılı için yüzde 6,5’lik hedefi muhafaza etme kararını destekledik. Ayrıca ekonomik büyüme güçlüydü ve dolayısıyla ekonomiyi daha düşük bir faiz dışı fazla yoluyla uyarmaya gerek yoktu. Benzer değerlendirmelerin, 2008 ve sonrası için uygun olacak hedeflerin belirlenmesinde de göz önüne alınması gerekecektir.
2008 Mayıs ayından sonra IMF’nin Türkiye ile ilişkilerinin ne şekilde sürdürüleceği konusunda ekonomi yönetimiyle bir ön görüşmeniz oldu mu? Sizce, stand-by’ın yenilenmesine ihtiyaç var mı? IMF ile yapılacak bir yakın izleme anlaşması, Türkiye ekonomisindeki istikrarı koruyabilir mi?
Geçen beş yıl boyunca bizim Türkiye ile işbirliğimiz çok üretken oldu ve biz, Türk hükümetinin faydalı olduğunu düşündüğü her tür yolla destek sağlayıp tavsiyelerde bulunmaya devam etmeye hazırız. IMF ile ne tür bir ilişkinin Türkiye’nin gelecekteki çıkarlarına en iyi hizmet edeceğine dair karar, göreve başlayınca, hükümetin alacağı bir karardır ve onların alacağı karar bize rehberlik edecektir.
Türkiye, IMF ile anlaşmayı yenilemezse, örneğin yasayla kendine mali kurallar koyarak gerekli istikrarı sağlayıp, ekonomik büyümeyi gerçekleştirebilir mi?
Birçok ülke kendilerine sıklıkla yasal veya hatta anayasal hükümler yoluyla kurallar koyarak bu kuralların orta vadeli bütçe politikaları ve beklentiler için bir çapa iÅŸlevi görmesini kendileri açısından faydalı bir yol olarak gördüler. Bu tür kurallar birçok deÄŸiÅŸik ÅŸekil alabilirler ve etkili olabilmeleri için bu kurallara, güçlü bütçesel kurumları, ileri düzeyde ÅŸeffaflığı ve etkin (tercihan bağımsız) gözetimi hedefleyen reformların eÅŸlik etmesi gerekiyor. Türkiye’nin durumunda, kamu harcamalarını orta vadede kontrol altında tutacak ve böylelikle iÅŸgücü ve finansal iÅŸlemler üzerindeki ağır vergi yükünü azaltmaya imkân verecek bir kuralın özellikle faydalı olacağını düşünüyoruz. EÄŸer yeni hükümet Türkiye için bir mali kural düşüncesiyle ilgileniyorsa, bu konuda faydalanabilecekleri birçok uluslararası tecrübe bulunmaktadır ve bu hususta IMF bilgi ve tavsiyede bulunmaktan memnuniyet duyar. Â
Gelirler politikasında bazı tehlikeler bizi bekliyor. Hükümetin bu konuda nasıl davranması gerekiyor, önerileriniz olacak mı?
Çalışanların ücretleriyle ilgili hükümet tarafından alınan kararlar ekonomideki tüm ücret belirleyicilere önemli sinyaller gönderiyor. Bu kararlar ayrıca firmaların fiyatlama davranışlarını da etkiliyorlar. Dolayısıyla bu tür ücret kararlarının ileriye dönük bakışlı ve hükümetin enflasyon hedefleriyle uyumlu olması önem arz ediyor. Özellikle geriye dönük endeksleme mekanizmalarının aşırı kullanımı dezenflasyon sürecini yavaşlatıyor ve bu da faiz oranlarının olması gerekenden daha uzun süre yüksek kalması zorunluluğunu doğuruyor.
Seçim süresince mikro reformlar, teşvik politikaları, istihdam üzerindeki yüklerin kaldırılması çok konuşuldu ve seçimi kazanan AK Parti’nin seçim bildirgesinde de yer aldı. Ekonominin gidişatı açısından bu sözlerin yerine getirilmesini, istikrarı bozacak bir tehlike olarak görüyor musunuz?
AK Parti seçim bildirgesinde ortaya konulan strateji, bizim geçen beş yıldır desteklemekte olduğumuz prensiplerle geniş anlamda bir paralellik arz ediyor ve önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin ekonomik performansını daha fazla nasıl güçlendirmek gerektiği konusunda birçok güzel öneri içeriyor. Yeni hükümet, finansal istikrarı korumayı ve güçlü ve istihdam yaratan bir büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan yeni bir reform safhasını uygulamak yönünde seçmenlerden aldığı güçlü bir destekle göreve başlayacak. Biz onlara bu reformlar konusunda mümkün olduğunca hızlı bir şekilde harekete geçerek, tüm yeni seçilen hükümetlerin görev sürelerinin ilk birkaç yılında sahip oldukları fırsat penceresinden en iyi şekilde faydalanmalarını tavsiye ederiz.
Faizlerin düşürülmesi için talepler seçim sonrasında yeniden artmaya başladı. Türkiye sizce enflasyonla mücadelede başarılı oldu mu, gelinen seviyeler yeterli mi, faiz indirimi konusundaki talepleri nasıl görüyorsunuz? Para politikası uygulaması ve Merkez Bankası performansıyla ilgili düşünceleriniz nedir?
DiÄŸer ülkelerde de görüldüğü gibi, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek ve orada muhafaza etmek Türkiye’nin ekonomik performansını iyileÅŸtirmeye yardımcı olacaktır. Dolayısıyla biz Merkez Bankası’nın bu amaca ulaÅŸmadaki kararlılığını destekliyoruz. Enflasyondaki 2006 baharındaki ani yükseliÅŸten bu yana, Merkez Bankası tarafından yürütülen para politikası yerinde olmuÅŸtur ve enflasyonun yönünü deÄŸiÅŸtirmekte baÅŸarılı olmuÅŸtur. Fakat, mevcut enflasyon oranı ve aynı zamanda enflasyonun gelecekteki seyrine iliÅŸkin beklentiler hedefin oldukça üzerinde kalmaktadır. Dolayısıyla, Merkez Bankası çok yakın gelecekte para politikasını gevÅŸetme olanağı konusunda ihtiyatlı olma konusunda haklıdır. Bu arada, hükümet, kamu harcamasını bu yıl için öngörülen program hedefiyle uyumlu hale getirmeyi saÄŸlamaya yönelik olarak hızla harekete geçerek bir katkıda bulunabilir.  Â
 Bankalar seçim sonrası “Merkez Bankası indirmese de biz faizlerimizi indiririz" demeye başladılar. Geçmiş deneyimleri de göz önünde tutarak, başta konut kredisi olmak üzere, kredi hacminde bir patlama, dolayısıyla enflasyonda talep baskısı söz konusu olabilir mi?
Kredi büyümesindeki keskin bir yükseliş ve buna bağlı olarak iç talepteki keskin bir artış ihtimali Merkez Bankası’nın faiz oranlarına karar verirken çok haklı olarak hesaba kattığı bir risk faktörü. Bu, önümüzdeki aylarda dikkatle izlenmesi gereken bir faktör.
Türkiye’nin, ABD’de yaşanan mortgage kredilerindeki sıkıntıdan ders alması gereken yönler var mı?
ABD’de mortgage piyasasının subprime olarak adlandırılan sektöründe gördüğümüz problemler, kredi kurumlarının, onlardan borçlananların kredi değerliliği ile ilgili uygun standartları muhafaza etmelerini sağlamanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Genişlemesi ve gelişmesi beklenen Türkiye’deki mortgage piyasası, ekonomi için iyi olacak, fakat dikkatle yönetilmesi gerekiyor. Bankacılık gözetiminden sorumlu olan BDDK, bankaların ve diğer kredi kurumlarının kredi değerlendirmesi ve risk yönetimine yönelik sağlam prosedürler uygulamalarını sağlamakta önemli bir rol oynayacak.
Türkiye ekonomisinin geleceği için en önemli riskleri neler olarak görüyorsunuz?
Türk ekonomisi şu anda çok iyi durumda ve geleceği çok parlak. Tüm pazar ekonomileri gibi, Türk ekonomisi de içsel veya dışsal şoklara maruz kalabilir. Fakat, eğer politika yapıcılar güveni destekleyecek doğru şartları sağlarlarsa, bu tür şokların sonuçları yönetilebilir. Tecrübe gösteriyor ki bu şartlar, mali disiplini, orta seviyelerdeki borçla birlikte, düşük ve istikrarlı enflasyonu, güçlü finans sektörü denetimini ve firmaların yatırımlarını artırıp istihdam yaratabilmelerine imkân verecek yapısal reformları içeriyor.
IMF Türkiye Masası gözden geçirme çalışmaları için ne zaman geliyor, tarih kesinleşti mi? İki gözden geçirmenin birleşmesi söz konusu mu?
Bu meselelerin, yeni hükümet göreve başlayınca, yeni hükümetle görüşülmesi gerekecek. Herhangi bir karar verilmedi.
Türkiye’ye ilişkin en çarpıcı gözleminiz nedir? Kişisel olarak düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Son üç yılı bu harika ülkede geçirdiğim için kendimi çok şanslı görüyorum. Bu ülkede yaşayıp da bu ülkeye ve insanlarına büyük bir hayranlık duymamak ve etkilenmemek imkânsız, kesinlikle benim tecrübem böyle oldu. Ben, bu üç yıl boyunca, Türkiye için ekonomik bir rönesanstan hiç de aşağı kalır bir yanı olmadığına inandığım bir sürece tanıklık etmiş olmaktan dolayı kendimi özellikle şanslı addediyorum. Tarihte yaşadıkları tecrübeler göz önüne alındığında, pek çok Türk, doğal olarak gelecek konusunda ihtiyatlı hatta kötümserliğe eğilimli oldukları dahi söylenebilir. Fakat ben inanıyorum ki iyimser olmak için artık iyi temeller var. Başarının temelleri atıldı. Mevcut yönü muhafaza ederek ve şimdiye kadar başarılanların üzerine yenilerini inşa ederek, Türkiye, son yılların tüm yoğun çalışmalarına değecek sürdürülebilir ve geniş tabanlı bir refahı bekleyebilirler.
CARİ AÇIK İÇİN YABANCIYA GÜVENMEK KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL
Cari açık Türkiye ekonomisi için hâlâ risk mi? Risk ise nasıl giderilebilir?
Cari işlemler açığı Türkiye’deki büyük yatırım fırsatlarının yurtiçi tasarrufları aştığı gerçeğini yansıtıyor ve bu durum bir süre daha böyle olmaya devam edebilir. Yabancı tasarruflara güvenmek öyle kötü bir şey değil. Bu tür sermaye girişleri büyümeyi desteklemeye yardımcı olabilir fakat bu, beraberinde, yatırımcı güveninde olumsuz değişikler olması durumunda döviz kurunda önemli değişimlerin olabilmesi riskini getiriyor. Böylesi bir risk giderilemez ancak iyi politikalar yoluyla birçok şekilde sınırlandırılabilir. Mali disiplin ve düşük, istikrarlı bir enflasyon yatırımcı güvenini desteklemek için önemli. Dalgalı döviz kuru rejimi özel sektörü aşırı döviz kuru riski almaktan caydırarak bu yönde yardımcı oluyor. Kamu sektörü, yabancı para cinsinden veya yabancı paraya endeksli borçlarının payını düşürerek kendisini koruyabilir. Ve bankacılık gözetiminden sorumlu olanlar bankaların döviz kurundaki dalgalanmalara karşı pozisyonlarını dikkatlice yönetmelerini sağlayabilirler.