Oluşturulma Tarihi: Eylül 01, 2001 00:00
ANKARA Ticaret Odası'nın (ATO) başlattığı Türk Lirası'na itibar kazandırma hareketini hükümet de benimsedi. Başbakan Ecevit, ‘‘Ulusal paranın ulusun onuru olduğunu’’ ilan etti. Diyanet İşleri Başkanı camilerde bu konuda hutbeler başlattı. Başbakan ayrıca sayısı galiba 17 olan sloganların yaygınlaştırılması talimatını verdi. 1930'ların otarşi söylemlerini hatırlatan bu sloganların her biri ayrı bir şaheser, fakat bir tanesi özellikle dikkate çekiyor: ‘‘Ne mutlu Türk Lirası kullanana.’’ Kara mizah gibi değil mi? Türk Lirası'nın dünyanın en zayıf ve hiçbir yerde kote edilmeyen bir para haline gelmesinde doğrudan sorumluluğunuz olacak, değeri bir dolardan ve bir eurodan daha düşük olan banknotta altı sıfır bulunacak ve ondan sonra halkın bu para ile gurur duymasını bekleyeceksiniz!
Atatürk'ün vecizesini bu şekilde ucuzlatmaya kimsenin hakkı olmaması gerekir. AB adaylığımızı unutsak bile küreselleşme ve dünyanın dolar, euro ve yen olarak 3 büyük para grubu etrafında entegre olmaya doğru gittiği bir devirde para milliyetçiliği garip kaçıyor.***1950'lerde Fransız Frangı da çok değer kaybetmişti, fakat franga itibar kazandırma politikası sıfırların atılması ve enflasyonun dizginlenmesi ile bir arada yürütüldü. Türkiye'de ise bu yıl en iyimser tahminle enflasyon % 60 civarında olacak. Demek oluyor ki spekülasyonu önlerseniz lira daha az oynak olur, fakat değer kaybetmeye devam eder.***Önemli bir nokta, hükümetin kendisinin dolarizasyonu desteklemesidir. Bir ülkede dolara endekslenmiş tahviller iç piyasaya sürülürse, dış seyahat harçlarının miktarı yasa ile dolar olarak saptanmışsa vatandaşı dövizi bir ölçü olarak kullanmaktan vazgeçiremezsiniz. Bundan böyle belki dolar lafı telaffuz edilmeyecek, ancak herkes zihni hesabını yine dolar bazında yapacaktır. Zaten şimdiye kadar doları esas alan mukaveleler çerçevesinde ödemeler dolar olarak değil fakat ödeme tarihindeki rayiç üzerinden Türk Lirası olarak yapılıyordu.Psikolojik kampanyanın asıl amaca dışarıdaki ve içerdeki döviz mevduatlarını Türk parasına dönüştürmekse, bunda da başarılı olmak çok zordur. 19 Şubat'taki muhteşem gaftan sonra TL mevduat sahipleri bir anda tasarruflarının % 40'ını kaybettiler. Bu kadar acı bir tecrübeyi bu kadar kısa zamanda kim unutur? Devletçi söylemlerin, mudileri yastık altını tercihe ittiğini de hatırlamakta yarar var.***Türk Lirası'na itibar kazandırmak için bir toplum hareketinin kimse karşısında olamaz, fakat bunun vatandaşın zeká derecesini küçümseyen bir tarzda yapılmasına tepki duymamak mümkün değil. Gerçekte temel ekonomik veriler değişmeden vatanperverlik duygularına hitap etmek ancak marjinal fayda sağlar. Temel ekonomik veriler ise acımasız: Türkiye'nin iç borç stoku 85 katrilyon TL'nin üstünde, dış borç ise 112 milyar dolar civarında. 2001 yılında 28 milyar dolar dış borç ödenecek. Evet bu borcun bir kısmı özel sektörün, fakat bu sektörün borç ödemelerini aksatması da ülkenin genel güvenilirliğine darbe vurmaktan geri kalmıyor. Nitekim Telsim'in Motorola ve Nokia'ya borç ödemelerini geciktirmesinin Türkiye'nin krizden çıkma çabalarını baltaladığı dünya basınına yansıdı. Makro ekonomik dengelerin yerine oturmasında büyük rol oynayan yabancı sermaye yatırımları bakımından da Türkiye en sonda gelen ülkelerden biri. 91 gelişme yolundaki ülke arasında 81'inci.***Kaldı ki Türk siyasetindeki felcin ve yozlaşmanın buhranın kilit unsuru olduğu gerçeği her gün daha iyi anlaşılıyor. Türkiye siyasi istikbalini net olarak göremiyor. Diğer ülkelerde 2-3 yıl içinde ne olacağı aşağı yukarı belli. Örneğin, Yunanistan'da Simitis giderse yerine Karamanlis gelir. Bizde ise o tarihlerde ne olacağını bilmek için fala bakmaktan başka çare yok. İstikbale yönelik siyasi belirsizlikler ve huzursuzluklar giderilmeden Türkiye'nin sürdürülebilir bir ekonomik istikrar ve büyüme yoluna girmesini beklemek aşırı ve aldatıcı bir iyimserlik olur.
button