<b>Cüneyt ÜLSEVER</b>
Oluşturulma Tarihi: Şubat 16, 2004 11:29
Takriben üç aydır bu köşede duygularla ilgili denemeler yazıyorum. Duygularımızdan ya kaçıyor, ya da modern zamanlarda onlara boş veriyor veya daha beteri onları aşağılıyoruz.
Hürriyet'teki köşemde nerede ise hep akıl kullanmayı öne çıkaran, savunan ben, öte yanda bazı konularda aldığım tavırlar nedeniyle hamasi duygulardan yoksun olmakla suçlanan yine ben, bu köşede huzurlu ve mutlu bir hayat için duyguların da akıl kullanmak kadar önemli olduğunu savunuyorum.
*
Duyguları iki kategoride irdeledim:
'Duygular' başlığı altında fıtratımızda olduğu halde kendilerinden kaçtığımız, kaçtığımız için de bizim onları denetlememiz gerekirken, zaman zaman onların bizi denetimi altına aldığı duyguları irdeledim: Öfke, nefret, kıskançlık, cinsel arzular ve tabii ki benim irdelemediğim diğerleri.
*
'İlla ki Duygular' bölümünde ise modern hayatın dayatması sonucu gündelik hayatımızdan çıkardığımız, bunun sonucu olarak da yön verici, rahatlatıcı, huzur verici özlerinden mahrum kaldığımız duyguları irdeledim:
Özlemek, kahkaha atmak, ağlamak, şükretmek, yaşam sevinci ise bu başlık altında irdelediğim konular oldu. Tabii ki bir sürü pozitif enerji küpü duyguyu da atladım, onlara giremedim.
*
Bu hafta duygular üzerine yazmaya son veriyorum. Her şeyi kıvamında kesmek gerek. Hele, hele hiçbir bilimsel iddiası olmayan denemelerin yarım kalması daha doğru olur. Duygular, illa ki duygular üzerine son yazımı bizzat duygularımızı açıklamama aymazlığına dayandırmak istiyorum.
Bence duygu dünyamızdaki en büyük eksiğimiz duygularımızı kendi denetimimiz altında iken genellikle açıklamaktan imtina etmemizdir. Duygularımızı, daha çok onlar üzerinde denetimi kaybettiğimizde açıklıyor veya ifade ediyoruz. Örneğin bir kişiye kızdığımızı söylemiyor, ancak artık kontrolü kaybettiğimizde öfkemizi gösteriyoruz.
Duygularımızı ifade etmiyor, onların patlamasını yaşıyoruz. O zaman da duygular bize yardımcı olan değil, bizi yaralayan, etrafa zarar veren, bizi mahçup eden eylemlere dönüşüyor. Bu sefer duygulardan daha beter korkar hale geliyoruz.
*
Sadece negatif duygular değil, pozitif duyguları da açıklamıyoruz, ifade etmiyoruz.
-Seni özledim.
-Sana kırıldım.
-Sana kızdım.
-Seni sevdiğimi bir türlü anlamadın.
-Bana sahip çıkmıyorsun.
-Beni çok ama çok boşladın.
-Bu konuda sana yardımcı olamam, o gücüm yok.
-Beni çok üzdün.
-Çok korkuyorum.
-Kendime güvenemiyorum.
-Elimde değil, onu kıskanıyorum.
-Çok utanıyorum.
*
Buna benzer yüzlerce cümle kurabilirsiniz. Kendinize sorun: Bu tip cümleleri ne kadar kullanıyorsunuz? Bana göre, duygularımızı ifade etmediğimiz bir dünyada birbirimiz arasındaki iletişimi tamamen kaybediyoruz.
*
Duygularımızı yaşamadığımız, inkar ettiğimiz, ifade etmediğimiz, ancak onlar patlayınca varlıklarının farkına vardığımız bir dünyada insanın 'tam insan' olması mümkün değildir.
*
Akıl kullanmayan insan çağdaş insan olamaz. Ancak, duygularının bilincinde olmayan insan da bu dünyada ağzında hep bir pas tadı ile yaşamaya mahkumdur.