Güncelleme Tarihi:
Genelkurmay eski Başkanlarından emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Atatürk Üniversitesi’nde, Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından düzenlenen ’Milli siyaset, Orta Doğu ve Türkiye’ konulu konferansa katıldı. İlker Başbuğ’u dinlemek için özellikle gençler konferensa yoğun ilgi gösterdi.
Nene Hatun Kültür Merkezine 10’uncu yıl Marşı ve alkışlar arasında giren 26’ncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Atatürk ile Erzurum’un özdeşleşen iki isim olduğunu bildirdi. Yer bulamayan üniversitelerin yollara ve merdivenlere oturduğu konferansta Başbuğ, Erzurum Kongresinde, vatanın bir bütün olduğu, manda ve himaye kabul edilemeyeceği kararlarının önemini anlattı. Aslında 23 Temmuz 1919’da alınan Erzurum Kongresi kararlarının bugüne de ışık tuttuğunu vurgulayan İlker Başbuğ, Mustafa Kemal’den söz ederken şunları söyledi:
"Atatürk için hayat mücadele etmektir. Karamsarlığa ve umutsuzluğa yer yoktur. 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığı dönemin şartları ile bugünkü şartlar aynı mı? Milli siyaseti, Atatürk Nutuk’ta anlatır. Milli siyaset, milli sınırlar içinde güvenliği, huzuru, refahı sağlamaktır. Ulus devlet, bu topraklar üzerinde yaşayanların çimentosudur. Milli siyaset için milli menfaatler önemlidir. Milli siyaset, milli güce dayanır. Dış siyasette başarılı olmamız için, içerde sorun olmaması gerekir. Niyetim tarih dersi vermek değil. Tarih, tarihten ders çıkaramayanlar için acımasızdır."
ÜÇ OY MU ÖNEMLİ, ÜÇ EVLAT MI?
Terörün bitirilmesi için topyekun gücün ortaya koyulması gerektiğine dikkati çeken Başbuğ, "Terör milli sorunumuzdur. İç siyasete malzeme olmamalı. Üç oy mu önemli, üç evlat mı? Onların hesabı, planı halkı ayaklandırmaktı. Acılı günlerdeki tek tesellimiz, vatandaşların terör örgütünün yanında olmaması. O insanlar acıyı yüreklerinde hissediyorlar. Ne zaman Diyarbakır’da 3 milyon, İstanbul’da 10 milyon kişiyi toplar, PKK’yı, terörü lanetlerse, bela asgari seviyeye iner. Peki, Cizre’den bir aileyi, çocuklarını getirip bir yıl misafir eden oldu mu? Özeleştiri yapmalıyız. Toplumun büyük bir bölümü bu konuda sınıfta kaldı" diye konuştu.
Güneydoğu’da özel hareket birliklerinin askerin emrinde, askerle birlikte omuz omuza mücadele verdiklerini söyleyen İlker Başbuğ, ülkede 1984’ten beri terörle mücadeleyi 5442 sayılı il idaresi kanuna göre yapıldığını hatırlattı. Başbuğ, "Terörle mücadelenin dayandığı il idaresi yasası çok yetersizdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin terörle mücadelenin dayandığı yasal zemini, bir yasa ile yasalaştırmasının zamanı geldi geçiyor" dedi.
BAŞBUĞ’UN EN BÜYÜK HAYALİ
Konuşmasında hep gerçekçilikten söz eden İlker Başbuğ, bu arada gönlünden geçen bir hayali olduğunu belirtti ve bu konuda, "Benim en büyük hayalim, Türkiye ile Azerbaycan’ın tek devlet olmasıydı. Zaten denilmiyor mu, tek millet, iki devlet. Tercüman olmadan birbirimizle konuşuyoruz. Ama mümkün değil, yaptırmazlar. Keşke şartlar uygun olsaydı" diye konuştu.
"Askerin siyasete karışmama gibi bir lüksü var mı?" sorusuna İlker Başbuğ "Silahlı kuvvetler, gerekli görülen durumlarda düşüncelerini kamuoyu ile paylaşması lazım. Bu komplo olayları ile ilgili ne yapıldı, ne yapılmak istendi derseniz, silahlı kuvvetlerinin sesi kesilmek istendi. Oldu mu, gerçekleşti mi, Evet oldu. Amaç oydu zaten, silahlı kuvvetlerin sesini kesmekti"dedi.
’AHLAK BİTMİŞSE O ÜLKE BATAR’
İttihat Terakkicilerin vatansever olduklarını söyleyen İlker Başbuğ, İttihat Terakki Cemiyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığını gördüğünü, ana neden olarak da ülkedeki ahlaki çöküntüyü gösterdiklerini bildirdi. Başbuğ, "Bir ülkede ahlak çökmüşse o ülke batar. Ahlak deyince, bazıları sadece cinsel boyutu ile ahlakı anlıyor. Ahlak deyince o değildir. Bu Karaman’da olan olayı kim tasvip eder, rezillik, yakışmıyor. Ama ahlak deyince, sadece lütfen o ahlak konusunu o boyutta görmeyin. Ahlak deyince ticarette, siyasette, hukukta, her şeyde ahlak vardır" diye konuştu.
BÖLGESEL GÜÇ OLMAYA İZİN VERMEZLER İDDİASI
Türkiye’nin bölgesel güç olmasına büyük güçlerin izin vermeyeceğini, bu nedenle ’hayalci’ olmamak gerektiğini kaydeden İlker Başbuğ, bölgesel güç olmak için güçlü ekonomi, güçlü siyaset ve güçlü ordunun gerekli olduğunu bildirdi. Mülteci sorununun çok önemli olduğunu aktaran İlker Başbuğ, bu konuda şöyle konuştu:
"Eğer Suriye merkezi hükümeti ile diplomatik ilişkilerimiz normal düzende olsaydı, mültecileri belki Suriye’nin kuzeyinde beraber oluşturabileceğimiz bazı kamplarda barındırma olanağına da sahip olabilirdik. Suriye hükümeti ile de beraber işbirliği yaparak bir güvenli bölge oluşturabilirdi. Böylece o güvenli bölgede hem mültecileri barındırabilecek olanaklar yaratılırdı, hem de Suriye’nin kuzeyinde koridorun oluşmasını da doğal olarak engelleyebilirdi. Bugünkü durumdan daha iyi bir noktada olabilirdik diye düşünüyorum. Ama hala bu konuları düzeltme şansı var. Ümit ederim bu düzeltme fırsatı kullanılır."
RUS PİLOTU VURANIN MAHKEME ÇIKARILMASINI ÖNERDİ
Esad’ın savunulacak yanı olmadığını, Suriye konusunda İran ve Rusya ile birlikte hareket etmenin yararlı olacağına değinen Başbuğ, bu konuda ABD ile de beraber olmak zorunluluğu bulunduğunu anlattı. Türkiye-Rusya arasındaki sorunun daha fazla tırmanmayacağını, savaş olasılığının bir çılgınlık yapılmaması halinde ’sıfır’ olduğunu ifade eden İlker Başbuğ, ilişkilerin kısa zamanda normale dönebileceğini ümit ettiğini bildirdi. Türkiye’nin düşürdüğü Rus savaş uçağından paraşütle atlayan pilotu öldürdüğü iddia edilen Alparslan Çelik’in gözaltına alınmasıyla ilgili Başbuğ, "Ben olsam onu mahkemeye de çıkarırım. Çünkü yaptığı iş esasında uluslararası hukuk açısından da suçtur. Yani Cenevre sözleşmesine de aykırı hareket etmiştir. Mahkemeye çıkarırsanız, belki bu Rusya-Türkiye ilişkilerini daha kısa zamanda düzelmesine olanak sağlayabilir" diye konuştu.
’MİLLET ÜZÜLÜYOR AMA TEPKİ VERMİYOR’
Bir katılımcının, "Türkiye’de ilk defa bir ülkenin Genelkurmay Başkanı hapse atıldı, bu konuda ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusunu İlker Başbuğ şöyle yanıtladı:
"Bu konuda benim düşündüğüm önemli değil, sizin düşündüğünüz önemli. Bana dediler ki; biz Beşiktaş’ta ifade vermeye gittiğimiz zaman 2012 Ocak ayı yanılmıyorsam. Evet Türkiye’de ilk defa bir Genelkurmay Başkanı suçlandı ve ifade vermeye çağırıldı. Yazar arkadaşım dedi ve bunu yazdı: O gün Beşiktaş’ta yüz bin kişi toplansaydı ne olurdu? Bunu siz kendinize sorun. Kaç kişi vardı? 100-150 kişi vardı. Benim için bu sürpriz miydi, hayır değildi. Çünkü tarihi bilmeniz lazım. Tarihi bilirseniz sürprizlerle karşılaşmazsanız. Bakın Namık Kemal, tevkif oluyor. Sultan Ahmet tarafındaki cezaevinde, ’Vatan ya da Silistre’yi yazmış .Türk milletinin gözünde en tepe noktalarda hep. Arkadaşlarına diyor ki; Abdulhamit dönemi ’tutamazlar beni cezaevinde, bırakırlar.’ Götürmeye gelenlere ’tamam eve mi gidiyoruz?’ diyor ’hayır’ diyorlar ’eve değil, Malta’ya sürgün ediliyorsunuz.’ Hatıratında yazıyor. Şimdi orada o ümidi taşıyor diyor ki; orada 100-200 binler toplanır böyle bağırır, çağırırlar, o zaman saray bunu duyar, beni süremezler. Namık Kemal yanılmıyorsam Sirkeci’den trene bindiriyorlar, istasyonda 100 kişi ya var ya yok. Namık Kemal’in sürgün emrini imzalayan dönemin Adalet Bakanı Mithat Paşa. Birkaç sene geçecek bu kez Mithat Paşa sürgüne Karaköy’den bir gemi ile gönderilecek. Aynı şey Mithat Paşanın hatıratında da var. Diyor ki; bu ülkeye meşrutiyeti getirmiş, mülkiyeyi getirmiş bir Mithat Paşadan bahsediyoruz, ’halk orada toplanır, yığılır bana hiçbir şey yapamaz’ diyor. O da yine bakıyor ki 100-150 kişi var. Biz de Beşiktaş’ta pek fazla kalabalık beklemedik. Düşünmeye değer bir soru ama bizim milletin yapısında da bu yok. Yani ne yapalım işte bizim milletimiz de bu. Milletimizin tepki verme konusundaki yetersizliği de bir gerçek. Üzülüyor ama tepki vermiyor."