Güncelleme Tarihi:
-İlk uzun metrajlı filmin 'Sonbahar' özellikle sinema çevrelerinde büyük yankı uyardırdı. Ulusal ve uluslararası bir çok festivalden ödül aldınız. Sonbahar'ın hikayesi nasıl başladı?
Kendimi bir şekilde ifade etmek istedim. 90'lı yıllarda üniversite, Türkiye ve dünya büyük bir değişim dönemi yaşıyordu. Bunun sancıları vardı. Ben de her genç gibi bu sancıları içimde barındırıyordum. Bir yerde hayatın akışına karşı durup kendi cümlemi kurmak istedim.
Â
Aslında siz sinema dışındaki alanlarda üniversite eğitimi almışsınız...
Aslında ben üniversite yıllarımda ilk önce fizik sonra bilim tarih okudum. Bilimden sonra sanat çok farklı gözüküyor.Ama özünde benzer yönleri var. Birinde doğayı diğerinde ise insanı anlamaya çalışıyorsunuz. Belki de ülkemizdeki çarpık eğitim sisteminin tersten faydasını gördüm.
Sinemaya nasıl başladınız?
Â
Ben ortaya çıkıp pat diye film çekeceğim demedim. 96 yılında sinema kurslarına gitmeye karar verdim. Sinema ve dizi sektöründe 10 yıl süren bir çalışma dönemim oldu. Bu dönemde ülkede çok iyi işler yapan kişilere asistanlık yaptım. Atıf Yılmaz gibi bir ustayla çalışma fırsatı buldum. Yine kendine özgü işler yapan Yeşim Ustaoğlu'na asistanlık yapma şansım oldu.Bunun yanı sıra Yüksel Aksu, Cemal şan gibi bir çok isimle de çalıştım.
İlk filminizde böyle bir başarı bekliyor muydunuz?
 Katıldığımız bir çok festivalden ödülle döndük. Ödül almak ne kadar güzel bir şey olsa da, benim için daha da önemlisi ortaya başarılı bir film çıkarmaktı.Bu ödüllerin en iyi yanı bundan sonraki çalışmalarıma kolaylık sağlayacağını düşünüyorum. Gerçekleştirmek istediklerim vardı ve kendinimi en iyi bir şekilde hazırlamaya çalıştım. Ve 2004 yılında Sonbahar filminin senaryosunu yazmaya başladım.
Filmin hikayesi sizin hayatınızdan izler taşıyor mu?
Â
Hikayedeki politik taraf birebir benim hayatım değil. Daha çok tanık olduğum hayatlardan kesitler taşıyor.Ben de Yusuf gibi 90'lı yıllarda üniversite eğitimi için İstanbul'a geldim ve bu döneme tanıklık ettim. Ben de Yusuf gibi Gürcistan sınırı yakınlarında bir köyde büyüdüm. Karadenizli ve Hemşinli olmam hikayeye bir çok şey kattı.
Tam olarak HemÅŸin neresi ve kimdir HemÅŸinliler?
Aslında entellektüellerinde dahil olduğu bir cahillik söz konusu. Çok farklı kültürler olduğu kabul edilse de kimse gerçek kültürleri gerçek anlamda tanımıyor. Hemşin Rize'de Hemşin ve Çamlı Hemşin olmak üzere ilçe adı coğrafi olarak. Burada Hemşin ve Hemşince etnik kimliği ifade ediyor.Bu çoğrafi yerleşim dışında Doğu karadeniz'de Rize ve Artvin'in iç kesimlerinde yaşayan kendilerine Hemşin diyen bir topluluk var.
-Aslında bir çoÄŸumuz Karadeniz özellikle de DoÄŸu Karadeniz denilince hep 'uÅŸağım, gidirum, gelirum' gibi bir ağız ile konuÅŸulan bir dili biliyoruz sadece....Â
Doğu Karadeniz'de Türkçe'nin Trabzon ağzı denilen bir dil konuşuluyor. Aslında Doğu Karadeniz'de çok kültürlü ve çok dilli bir yapıya sahip. Örneğin Artvin'in ilçelerinde Türkçe'nin yanısıra Lazca,Gürcüce ve Hemşince gibi bir çok farklı diller var. Bir çok insan Lazcayı Kazım Koyuncu'nun sesinden tanıdı. Hemşince de benim ana dilim.
Bildiğim kadarıyla bu dönemde çekilen filmlerin bütçesine göre çok küçük sayılabilecek bir bütçeniz vardı. Ekonomik olarak zorlandınız mı?
Açık konuşmak gerekirse işin bu tarafını gündeme getirmek istemiyordum. Tabi ki film çekmek kolay değil, zorlukları olacaktır. Sanat zaten kolay bir şey değil. Bir eserin ortaya çıkış sürecinde yaşanan zorluklar o işin değerini ne arttırır ne de azaltır. Bunları dile getirmenin çokta anlamı yok.
19 Aralık'ta vizyona giren Sonbahar özellikle film festivallerinde büyük ilgi gördü.Festival filmleri gişede fazla başarılı olamıyor. Sonbahar'a sinema seyircisinin ilgisi nasıl?
Â
Dünyanın sayılı festivallerinden davetler alıyoruz. Aslında çok fazla salon bulma olanağımız olmadı. Özel gösterimler gerçekleştiriyoruz.Ankara, Diyarbakır, Adana, Samsun, Batman, Trabzon gibi bir çok ilde söyleşi ve paneller düzenledik. Öncelikle büyük şehirlerde, ardından da diğer şehirlerde gösterime giriyoruz. Gösterilen ilgi bizi memnun ediyor. Şimdiden 80 binlere ulaştık. Ben özellikle bu filmi sahiplenen ve çok yardımcı olan gönüllü dostlarımıza teşekkür ediyorum. Çok keskin bir hikayesi ve politik bir arka planı olmasına rağmen aynı zamanda çok farklı kesimlerden ilgi var. Özellikle sinema dünyasından bir çok kişi arayıp filmi beğendiği söyledi.
Filminizi en çok kimin izlemesini isterdiniz?
Ben en çok bu filmi bu acı olayların mimarlarından Hikmet Sami Türk'ün izlmesini isterdim.Yüzlerce gencin hayatını karartan bu kararın vericisinin iki saatliğine de olsa , bu gençlerden biri olan Yusuf'u tanımasını isterdim. Bu uygulamanın hiç bir mantıklı tarafının olmadığı, geçte olsa yanlış bir karar verdiğini söylemesini isterdim.
Genç bir yönetmen olarak Türk sinemasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir kaç yıldır Türk sinemasında niceliksel bir gelişme var. Bu nitelik açısından çok iyi olduğu anlamına gelmiyor. Açık söylemek gerekirse bazı filmleri izlemek bile işkenceye dönüşüyor. Ama diğer taraftan 'sanatsal sinema' denilen , hiç bir ticari kaygısı olmayan ve kalıcı olacak olan bir Türkiye sineması var. Bu filmler özellikle uluslararası alanda büyük başarı sağlamaya başladı.
Çekimler Doğu Kadeniz'in zor şartlarında gerçekleşti. Zorlandınız mı?
Onur Saylak'ın dalgalara karşı iskelede yürümesi sahnesi aslında çok tehlikeliydi. Karadenizli olanlar bu dalgaların ne kadar tehlikeli olduğu bilirler. Onur Saylak'ın dalgalara kapılıp gitme tehlikesi vardı.Hatta çocukluğumda bir dalgıcın bu dalgalara kalıp kaybolduğu anlatılırdı. Benim için unutulmaz bir gündü.
Filmde iki Gürcü oyuncu rol aldı...
Aslında dilimizi bilmeyen Gürcü Megi Kobaladze, HemÅŸince'yi öğrenmesi gereken Onur Saylak ve hayatında ilk kez kamera karşısına geçen Raife Yenigül vardı. Hatta doÄŸa ÅŸartları da bizi çok zorladı. Ama ben en çok 'Karga Hasan'da zorlandım. Çünkü evcil bir karga bulmamız gerekiyordu. Tüm hayvan castlarını araÅŸtırmamıza raÄŸmen bulamadık. Bir çok arkadaşımız Kastamonu, sinop gibi yerlere gittiler. Ancak çekimlerin baÅŸlamasına iki gün kalaya kadar giriÅŸimlerimimiz sonuçsuz kaldı. Sonra ÇamlıhemÅŸin'de bir restoran sahibinin evcil bir kargasının olduÄŸu öğrendik. Ama bu kez de Karga Hasan'ın sahibi çok para teklif etmemize raÄŸmen kaçacağı gerekçesiyle kabul etmek istemedi. Sonunda zor da olsa ikna etmeyi baÅŸardık. Bu açıdan düşündüğümüzde beni en çok 'Karga Hasan' zorladı. Â
Â