İlk Müslümanlar işte burada yatıyor

Güncelleme Tarihi:

İlk Müslümanlar işte burada yatıyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2000 00:00

Haberin Devamı

Medine'de 'Cennetu'l-Baki' adını taşıyan yer İslam dünyasının en eski ve en önemli mezarlığıydı. Hazreti Muhammed'in ailesinden birçok kişinin ve ilk Müslümanlar'ın defnedildiği, üzerinde bir zamanlar her biri birer sanat eseri olan türbelerin yükseldiği mezarlık bugün apartmanlarla ve geniş caddelerle çevrili toprak bir alandan ibaret. Sebebi ise, bütün türbelerin 'İslam'da mezar yoktur' gerekçesiyle 1926'da yıktırılmış olması.

Hazreti Muhammed'i bizzat görmüş ve onun yanında bulunmuş olanlara 'sahabi' dendiğini ve Mekke'deki sahabi türbelerinin 1925'te kazma-kürekle yıkılmasının öyküsünü dün yazmıştım.

Medine'deki sahabi mezarlığı da Mekke'dekiyle aynı akıbete uğradı. Yeri bizzat Hazreti Muhammed tarafından seçilmişti ve adı 'Cennetu'l-Baki' idi. İlk sakini, yani buraya defnedilen ilk cenaze Osman bin Maz'un oldu ve Peygamber cenazenin defninden sonra mezarın baş ve ayak uçlarına yanında getirdiği iki taşı koyarak 'Bu, ahırete ilk gidenimizdir' dedi. Hazreti Muhammed'in daha sonra küçük yaşta vefat eden oğlu İbrahim de buraya defnedilince ilk Müslümanlar Cennetu'l-Baki'de kendilerine yer ayırtmaya başladılar. Peygamberin ailesine mensup birçok kişi, kızları Hazreti Fatma, Rukiye ve Zeynep, torunu Hasan, amcası Abbas, yengesi Fatıma binti Esed, halası Safiye ve eşleri Baki Mezarlığı'na defnedildiler. Zamanla Halife Osman'ın ve sahabinin önde gelenlerinin defnedilmesiyle burası İslam dünyasının önde gelen mezarlığı sayıldı.

Cennetu'l-Baki'deki ilk türbeler Abbasi halifeleri tarafından yaptırıldı. Daha sonraki devirlerde birçok Müslüman hükümdar tarafından yeni türbeler inşa edildi. Mezarlık Kanuni Süleyman zamanında esaslı bir tamir gördü ve eski haline getirilmesine çalışıldı.

Medine'deki bu büyük mezarlık ilk tahribe 1806'da uğradı: Şehri işgal eden Saud bin Abdüláziz 'İslamiyet'te mezar yoktur' gerekçesiyle taşların ve türbelerin tamamını yıktırdı. Osmanlı kuvvetlerinin Medine'yi geri alarak Saud'u kıta Arabistanı'nın iç kısımlarına sürmesinden sonra Cennetu'l-Baki'de yeniden bir restorasyona gidildi ve tam bir bakım ancak 80 yıl kadar sonra, İkinci Abdülhamid'in zamanında yapılabildi. Mezarların yerleri yeniden belirlendi, eski türbeler elden geldiğince tamir edildi ama Cennetu'l-Baki'nin kaderinde sanki tekrar yıkılmak yazılıydı: Saud'un torunu ve bugünkü Suudi hanedanının kurucusu olan Abdüláziz bin Saud, Medine'yi ele geçirmesinden hemen sonra, 1926'da, mezarlığı bir defa daha yerle bir etti. Cennetu'l-Baki'de tek bir türbe ve mezar taşı bırakmadı, hepsini yıktırdı ve araziyi sıradan bir mezarlık haline getirdi.

Şimdi Mekke dönüşü Medine'ye geçen hemen bütün hacıların mutlaka ziyaret ettiği Cennetu'l-Baki, bugün apartmanlarla ve geniş caddelerle çevrili toprak bir alandan ibaret...

‘Defterini dürmek’ sözü Kur’an’dan alınmadır

Türkçe'de sık kullanılan 'defterini dürmek' sözü, Kur'an'ın 21. suresi olan 'Enbiya' suresinin 104. áyetinden alınmadır. 'Defter' sözüyle, insanların sağ ve sol omuzlarında bulunduğuna inanılan hesap meleklerinin tuttuğu ve işlenen hayırlarla şerlerin yazıldığı 'defter-i ámál', yani 'hesap defteri' kastedilmektedir.

İçine yazı yazılan, hesap kaydedilen, bazan cedvelli ve çizgili, bazan düz kağıtlı olan ve üzeri kaplı bulunan kitap şeklindeki eşyaya 'defter' dendiğini hepimiz biliriz. Ama Yunus Emre'nin 'Yunus oldu ise ádım ne aceb / Okuyalar defter ü divánımı' mısralarından ve Şeyhülislam Yahya*nın 'Gül mevsimidir defter ü divána bakılmaz' sözlerinden içinde şiir olan kitaplara da defter dendiği anlaşılmaktadır.

Şeriatta, sağ ve sol omuzumuzda 'hesap melekleri'nin bulunduğu, bunların hayır ve şer işlerimizi birer manevi deftere kaydettikleri söylenir. Bu defterlere 'kitab-ı a*mal' yahut 'defter-i ámál' denir. Bir şairin mısraında geçen 'Defter~-i ámálimi yüklendim ettim azm-i ráh' (Hayırlarımın ve şerlerimin yazılı olduğu defteri yüklenip yola koyuldum, yani öldüm' sözündeki 'defter'in anlamı budur. Bir insan ölünce bu defterlerin dürülüp muhafaza edileceği, kıyamette de herkesin kitap ve defterinin kendisine verileceği inanışına dayalı olarak 'defteri dürülmek' deyimi ölüm mánasına gelmektedir. Aynı zamanda birisini öldürmek veya öldürtmek de 'Defterini dürdüm', 'defterini dürdüler' gibi sözlerle ifade edilir.

Kur'an'ın 21. suresi olan 'Enbiya' suresinin 104. áyetinde 'Biz o gün (kıyamet günü) göğü kitap sahifelerini dürüp büker gibi bükeceğiz; önce nasıl yaratmaya başladıysak tekrar yaratacağız, bu, vaadimizdir bizim ve gerçekten de yapacağız bunu, gücümüz yeter yapmaya' denmekte ve kıyametten sözedilirken tomarların dürülmesi gibi göğün dürüleceği bir benzetme ile anlatılmaktadır.

Böylelikle 'defterin dürülmesi' sözü 'ölüm' mánasına geldiği gibi yokluk, yok olmak, hatta bütün álemin mahvolması mánalarına da gelir. Bu tabir, büyük bir ihtimalle 'Enbiya' suresinin 104. áyetinden alınmıştır.

Hindiba çorbası

İki iri demet hindibanın yaprakları saplarından ayrılıp az ılık suda iyicece temizlenir ve az ateşte on beş dakika kaynatılır. Hindibalar suyu süzüldükten sonra üzerine zeytinyağı sürülmüş tavada hafif çıtırdar hale gelinceye kadar kızartılır. Bir başka kapta bol su içerisinde tuzlu tereyağı eritilir ve azar azar has un konarak devamlı karıştırmak suretiyle meyane yapılır, istenen ekşiliği sağlayacak miktarda limon sıkılır. Önceden hazırlanmış hindibalar içine konur ve sıcak su ilÁvesiyle bir taşım kaynatılır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!