Ä°lk muhbir vatandaÅŸ

Güncelleme Tarihi:

Ä°lk muhbir vatandaÅŸ
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 06, 2001 00:00

Elleri bilgiyasar klavyesinin üzerindeyken ‘‘Bilgi çağının kıyısında geziniyoruz iÅŸte!’’ diyenler de vardı; internet cafelerde erotik siteler ararken, ‘‘bilgi toplumu baÅŸka bir ÅŸey abi ya!’’ diye hayret nidaları atanlar da. Kolay mıydı, ‘‘bilgi çağı’’na girmiÅŸ, hatta ‘‘bilgi toplumu’’ bile olmuÅŸtuk. Lakin, iÅŸin içine biraz girince meselenin hiç de görüldüğü gibi olmadığı farkediliyordu. Belki bizi kötü yollara sevkeden Türkçe'deki kullanım kolaylığıydı. Yoksa ‘‘bilgi’’ ile ‘‘enformasyon’’un farklı olduÄŸunu kavramak zor deÄŸildi. Ama kim uÄŸraÅŸacaktı böyle ağır meselelerle. Mail göndermekse gönderiyorduk, chat dersen, elimize su dökecek millet yoktu! ‘‘Bilgi toplumu’’ buydu iÅŸte! Prof. Dr. Mete Tunçay tarafından Türkçe'ye çevrilen ve Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından yayımlanan Peter Burke''ün ‘‘Bilginin Toplumsal Tarihi’’ adlı kitabı bilgiyle enformasyonun ayrı kavramlar olduÄŸunu, bilginin bütün çaÄŸlarda deÄŸer taşıdığını ve iktidarın baÅŸlıca kaynaklarından birini teÅŸkil ettiÄŸini gösteriyor. KÄ°TABI TÃœRKÇE'YE ÇEVÄ°REN METE TUNÇAYÇevirme gereÄŸi hissettiÄŸinize göre, bu kitabı önemsiyorsunuz demektir. Nedir bu kitabın önemi?-Bu kitap, bizim Batı'yı biraz daha iyi anlamamıza yardım edecek. Bir Türk olarak, bu kitabı okurken bir kıskançlık duygusuna kapıldım. Bizde baÅŸka ülkeleri merak etmek, iÅŸi derinliÄŸine öğrenmek diye bir alışkanlık yok.Kitap, öncelikle bilimsel gerçeklerin görece olduÄŸunu söylüyor...-Tabii ki görece. Modernizmin en belirgin özelliÄŸi olan pozitivist inanç, zaten yanlış bir ÅŸeydi. Pozitivizme göre, iyi bir tarihçi, kurallara uygun bir ÅŸekilde bir konuyu çalışırsa, o konu biter. Çünkü o konudaki bilimsel gerçek ortaya çıkmıştır. Bir baÅŸka tarihçinin aynı konuyu çalışmasına gerek yoktur. Halbuki kazın ayağı öyle deÄŸil. Çalışmayı yapan tarihçi, belli bir ülkede, belli koÅŸullarda, belli bir dönemde gerçekleÅŸtiriyor çalışmasını. Bu da göreliliÄŸi beraberinde getiriyor. Biz ‘‘bilgi çağı’’ diyoruz gerçi ama Peter Burke, bilgi ile enformasyonun birbirine karıştırıldığını söylüyor. ‘‘Bilgi çağı’’yla kastedilen, ‘‘enformasyon çağı’’ndan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil.-Elbette enformasyon. Bilgisayardan ‘‘bilgi’’ alamazsınız, ancak belli enformasyon parçaları alabilirsiniz. Onu bilgiye dönüştürüp dönüştürmemek sizin elinizde.Peki matbaanın icadıyla birlikte dolaşıma giren ÅŸeyi hangi türe sokacağız? Enformasyon mu, bilgi mi?-Her ikisi de. Zaten bilgi, enformasyondan bağımsız düşünülebilecek bir ÅŸey deÄŸil. Kitapta pek çok örnek var. Söz geliÅŸi, ansiklopedilerin çıkması, bilgilerin tasnif edilmesi çok önemli. Bilgiyi konularına göre tasnifle baÅŸa çıkılamayınca, alfabetik dizine geçiliyor. Alfabetik olmasının hiçbir mánásı yok. Sadece arama yapmayı kolaylaÅŸtırıyor ve bu da baÅŸlıbaşına bir devrim zaten. Kitaptan anlaşıldığı kadarıyla, kiliseden bağımsızlaÅŸan bilgi, bir süre sonra kendisini bir kilise haline getiriyor...-Evet ama bunun farkına çok geç varılıyor. Çünkü pozitivizm çok güzel bir rüyaydı. Bütün temel soruların, cevap verilebilecek sorular olduÄŸunu söylüyordu. Bizi en çok meraklandıran ‘‘Dünyaya niye geldik, amacımız ne, ölünce ne olacak’’ türünden soruların anlamsız ve sahte sorular olduÄŸunu savunuyordu. Ama beni ilgilendiriyor derseniz de, ‘‘O zaman sen bilimle uÄŸraÅŸma, git metafizik yap’’ diye kovalıyorlardı.Postmodernizm de bu tür tepkilerin doÄŸal sonucu galiba...-Muhtemelen böyle bir tepki ama çok aşırı götürülmüş bir tepki. Postmodern saldırıya karşı, tarihin de bir yerde ayak diremesi gerekiyor. Kültür tarihçilerinin en büyüklerinden biri olan Arnold Toynbee 12 ciltlik ‘‘Study of History’’yi yazıyor. Bütün dünya uygarlıkları ile ilgili analizler yapıyor ama nihai bilginin Anglikan ilahiyatı olduÄŸuna inanıyor. Böyle yaptığı için çözümlemelerinde bir tarafgirlik olduÄŸuna inanılıyor ve bu 12 ciltlik çaba buna göre deÄŸerlendiriliyor. Fernand Braudel'in de sırtında Fransızlıkla ilgili bir sürü kambur var. KÄ°TAPTANKitapları nasıl dizmeli?Çin'de 7. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar baÅŸat kitap sınıflandırması, Ä°mparator Qianlong'un ‘‘Dört Hazine’’sinde ve baÅŸka yerlerde görülebileceÄŸi üzere, bir hayli basit, dört gruptan ibaretti: Klasikler, tarih, felsefe ve edebiyat. Ä°slam hukukçusu Ä°bn Cemaa ise, kitapların Hıristiyanlarınkinden oldukça farklı bir hiyerarÅŸik düzenle sıralanmasını salık vermiÅŸti: ‘‘Aralarında Kuran varsa, en baÅŸa o konulmalıdır... sonra hadis kitapları, sonra fıkıh. EÄŸer aynı bilgi dalına giren iki kitap varsa, Kuran ve hadislerden daha çok alıntı içereni önde olmalıdır.’’Diplomasinin beÅŸiÄŸi VenedikDışiÅŸleri alanına, Venedik Cumhuriyeti ile baÅŸlamak uygun olur; çünkü Venedik, baÅŸka ülkelerle pazarlık ve görüşmeler yapmanın yanı sıra, bu ülkeler hakkında enformasyon toplama amacıyla da, kalıcı elçilikler kurma sistemini ilk benimseyen Avrupa devletlerindendi. Venedik hükümeti, yurtdışı temsilcilerinden sadece düzenli olarak haber göndermelerini deÄŸil, aynı zamanda (üç yıl kadar olan) elçilik süresinin sonunda bir rapor sunmasını da istiyordu. Ä°lk muhbir vatandaÅŸlarKuralları çiÄŸneyenlerin komÅŸularınca yetke sahiplerine haber verilmesi, devletin Kilise'den öğrendiÄŸi bir baÅŸka olaÄŸan teknikti. Ä°ngiltere'de VIII. Henry hükümetinin, gerekmediÄŸi için paralı muhbir tutmadığı söylenmiÅŸtir. ‘‘Enformasyon geliyor, aranması gerekmiyordu.’’ Aynı ÅŸey, hükümetin 'bocchi di leone' denilen, 'arslan aÄŸzı' ÅŸeklinde mektup kutuları kullandığı Venedik için de söylenebilir; herkes ihbarlarını bunlara atabiliyordu. 17. yüzyıl ortalarına gelindiÄŸinde uzmanlaÅŸmaya gidildi ve (haydutluk, kumar, siyasal yolsuzluk, kiliseye saygısızlık gibi) farklı ihbarların ayrı ayrı kutulara atılması istendi.Bilgiden para kazanmakRönesans mimarı Filippo Brunelleschi bir meslektaşını baÅŸkalarının buluÅŸları üstünde hak iddia edenlere karşı uyarmış ve 1421 yılında kendisi bir gemi tasarımıyla, bilinen ilk patenti almıştı. Ä°lk patent yasası, Venedik'te 1474'te kabul edilmiÅŸtir. Kayıtlara geçen ilk telif hakkı (copyright) 1486'da humanist Marcantonio Sabellico'nun yazdığı Venedik tarihine, ilk sanat telif hakkı 1567'de Venedik Senatosu tarafından yapıtının baskılarını taklitlerden korumak için ressam Titian'a (Tiziano) verilmiÅŸti.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!