İlk muhbir vatandaş

Güncelleme Tarihi:

İlk muhbir vatandaş
Oluşturulma Tarihi: Ekim 06, 2001 01:57

Elleri bilgiyasar klavyesinin üzerindeyken ‘‘Bilgi çağının kıyısında geziniyoruz işte!’’ diyenler de vardı; internet cafelerde erotik siteler ararken, ‘‘bilgi toplumu başka bir şey abi ya!’’ diye hayret nidaları atanlar da.

Kolay mıydı, ‘‘bilgi çağı’’na girmiş, hatta ‘‘bilgi toplumu’’ bile olmuştuk. Lakin, işin içine biraz girince meselenin hiç de görüldüğü gibi olmadığı farkediliyordu. Belki bizi kötü yollara sevkeden Türkçe'deki kullanım kolaylığıydı. Yoksa ‘‘bilgi’’ ile ‘‘enformasyon’’un farklı olduğunu kavramak zor değildi. Ama kim uğraşacaktı böyle ağır meselelerle. Mail göndermekse gönderiyorduk, chat dersen, elimize su dökecek millet yoktu! ‘‘Bilgi toplumu’’ buydu işte! Prof. Dr. Mete Tunçay tarafından Türkçe'ye çevrilen ve Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından yayımlanan Peter Burke''ün ‘‘Bilginin Toplumsal Tarihi’’ adlı kitabı bilgiyle enformasyonun ayrı kavramlar olduğunu, bilginin bütün çağlarda değer taşıdığını ve iktidarın başlıca kaynaklarından birini teşkil ettiğini gösteriyor.

KİTABI TÜRKÇE'YE ÇEVİREN METE TUNÇAY

Çevirme gereği hissettiğinize göre, bu kitabı önemsiyorsunuz demektir. Nedir bu kitabın önemi?

-Bu kitap, bizim Batı'yı biraz daha iyi anlamamıza yardım edecek. Bir Türk olarak, bu kitabı okurken bir kıskançlık duygusuna kapıldım. Bizde başka ülkeleri merak etmek, işi derinliğine öğrenmek diye bir alışkanlık yok.

Kitap, öncelikle bilimsel gerçeklerin görece olduğunu söylüyor...

-Tabii ki görece. Modernizmin en belirgin özelliği olan pozitivist inanç, zaten yanlış bir şeydi. Pozitivizme göre, iyi bir tarihçi, kurallara uygun bir şekilde bir konuyu çalışırsa, o konu biter. Çünkü o konudaki bilimsel gerçek ortaya çıkmıştır. Bir başka tarihçinin aynı konuyu çalışmasına gerek yoktur. Halbuki kazın ayağı öyle değil. Çalışmayı yapan tarihçi, belli bir ülkede, belli koşullarda, belli bir dönemde gerçekleştiriyor çalışmasını. Bu da göreliliği beraberinde getiriyor.

Biz ‘‘bilgi çağı’’ diyoruz gerçi ama Peter Burke, bilgi ile enformasyonun birbirine karıştırıldığını söylüyor. ‘‘Bilgi çağı’’yla kastedilen, ‘‘enformasyon çağı’’ndan başka bir şey değil.

-Elbette enformasyon. Bilgisayardan ‘‘bilgi’’ alamazsınız, ancak belli enformasyon parçaları alabilirsiniz. Onu bilgiye dönüştürüp dönüştürmemek sizin elinizde.

Peki matbaanın icadıyla birlikte dolaşıma giren şeyi hangi türe sokacağız? Enformasyon mu, bilgi mi?

-Her ikisi de. Zaten bilgi, enformasyondan bağımsız düşünülebilecek bir şey değil. Kitapta pek çok örnek var. Söz gelişi, ansiklopedilerin çıkması, bilgilerin tasnif edilmesi çok önemli. Bilgiyi konularına göre tasnifle başa çıkılamayınca, alfabetik dizine geçiliyor. Alfabetik olmasının hiçbir mánásı yok. Sadece arama yapmayı kolaylaştırıyor ve bu da başlıbaşına bir devrim zaten.

Kitaptan anlaşıldığı kadarıyla, kiliseden bağımsızlaşan bilgi, bir süre sonra kendisini bir kilise haline getiriyor...

-Evet ama bunun farkına çok geç varılıyor. Çünkü pozitivizm çok güzel bir rüyaydı. Bütün temel soruların, cevap verilebilecek sorular olduğunu söylüyordu. Bizi en çok meraklandıran ‘‘Dünyaya niye geldik, amacımız ne, ölünce ne olacak’’ türünden soruların anlamsız ve sahte sorular olduğunu savunuyordu. Ama beni ilgilendiriyor derseniz de, ‘‘O zaman sen bilimle uğraşma, git metafizik yap’’ diye kovalıyorlardı.

Postmodernizm de bu tür tepkilerin doğal sonucu galiba...

-Muhtemelen böyle bir tepki ama çok aşırı götürülmüş bir tepki. Postmodern saldırıya karşı, tarihin de bir yerde ayak diremesi gerekiyor. Kültür tarihçilerinin en büyüklerinden biri olan Arnold Toynbee 12 ciltlik ‘‘Study of History’’yi yazıyor. Bütün dünya uygarlıkları ile ilgili analizler yapıyor ama nihai bilginin Anglikan ilahiyatı olduğuna inanıyor. Böyle yaptığı için çözümlemelerinde bir tarafgirlik olduğuna inanılıyor ve bu 12 ciltlik çaba buna göre değerlendiriliyor. Fernand Braudel'in de sırtında Fransızlıkla ilgili bir sürü kambur var.

KİTAPTAN

Kitapları nasıl dizmeli?

Çin'de 7. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar başat kitap sınıflandırması, İmparator Qianlong'un ‘‘Dört Hazine’’sinde ve başka yerlerde görülebileceği üzere, bir hayli basit, dört gruptan ibaretti: Klasikler, tarih, felsefe ve edebiyat. İslam hukukçusu İbn Cemaa ise, kitapların Hıristiyanlarınkinden oldukça farklı bir hiyerarşik düzenle sıralanmasını salık vermişti: ‘‘Aralarında Kuran varsa, en başa o konulmalıdır... sonra hadis kitapları, sonra fıkıh. Eğer aynı bilgi dalına giren iki kitap varsa, Kuran ve hadislerden daha çok alıntı içereni önde olmalıdır.’’

Diplomasinin beşiği Venedik

Dışişleri alanına, Venedik Cumhuriyeti ile başlamak uygun olur; çünkü Venedik, başka ülkelerle pazarlık ve görüşmeler yapmanın yanı sıra, bu ülkeler hakkında enformasyon toplama amacıyla da, kalıcı elçilikler kurma sistemini ilk benimseyen Avrupa devletlerindendi. Venedik hükümeti, yurtdışı temsilcilerinden sadece düzenli olarak haber göndermelerini değil, aynı zamanda (üç yıl kadar olan) elçilik süresinin sonunda bir rapor sunmasını da istiyordu.

İlk muhbir vatandaşlar

Kuralları çiğneyenlerin komşularınca yetke sahiplerine haber verilmesi, devletin Kilise'den öğrendiği bir başka olağan teknikti. İngiltere'de VIII. Henry hükümetinin, gerekmediği için paralı muhbir tutmadığı söylenmiştir. ‘‘Enformasyon geliyor, aranması gerekmiyordu.’’ Aynı şey, hükümetin 'bocchi di leone' denilen, 'arslan ağzı' şeklinde mektup kutuları kullandığı Venedik için de söylenebilir; herkes ihbarlarını bunlara atabiliyordu. 17. yüzyıl ortalarına gelindiğinde uzmanlaşmaya gidildi ve (haydutluk, kumar, siyasal yolsuzluk, kiliseye saygısızlık gibi) farklı ihbarların ayrı ayrı kutulara atılması istendi.

Bilgiden para kazanmak

Rönesans mimarı Filippo Brunelleschi bir meslektaşını başkalarının buluşları üstünde hak iddia edenlere karşı uyarmış ve 1421 yılında kendisi bir gemi tasarımıyla, bilinen ilk patenti almıştı. İlk patent yasası, Venedik'te 1474'te kabul edilmiştir. Kayıtlara geçen ilk telif hakkı (copyright) 1486'da humanist Marcantonio Sabellico'nun yazdığı Venedik tarihine, ilk sanat telif hakkı 1567'de Venedik Senatosu tarafından yapıtının baskılarını taklitlerden korumak için ressam Titian'a (Tiziano) verilmişti.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!