Güncelleme Tarihi:
Merhaba,
Yazılarıma merhaba demek ben de bir alışkanlık haline geldi. Sanki karşımda beni izleyen ya da dinleyen birileri var gibi düşünüyorum. Bu da herhalde okuma dili ile konuşma dilinin farkından oluyor. Düz, sade, dolambaçlar yapmadan yazmak ve söyleyeceğimi yekten yüzüne karşı söylemek benim yazılarıma da yansımış durumda.
Sanallık ya da sanal ortamda var olmak birçoğumuz için çok sevilen bir şey değil. ICQ ya da MSN Messenger ile haberleşmek, hiç tanımadığınız biri ile görüşmek ve yüzünü görmeden günlerce bir şeyleri paylaşmak birçoğumuz için doğru gelmemekte. Bunu kendi adıma yaptığımı söylediğimde de genellikle eleştirilmekteyim.
Bu satırlarda da birçoğunuz beni tanımadan, e-mail gönderiyor, hatta MSN ile haberleşiyoruz. Sanal bir dostluk kurup yazar ile okur arasında sıcak bir iletişim oluşturuyoruz. Birbirimizi görmeden de birçok işi, projeyi kilometrelerce ötedeki insanlar ile yapabiliyoruz. Sosyologlar, bilgisayar çağının çocuklar ve yetişkinler üzerindeki olumsuz etkilerini sıralarken, yararlarını da bilişimcilere sıralıyor.
Geçtiğimiz günlerde aynı sütunları paylaştığımız değerli hocam Prof.Dr. İsmet Barutçugil ile küçük bir seminer esnasında tanıştık. Birbirimizi sanal âlemde görmenin yanı sıra reel ortam da da görüşmenin konuşmanın mutluluğunu yaşadık. Sn. hocamız ile “iş yerindeki çatışmaların yönetimi” konulu güzel bir seminer dinledik. Hatta burası bu tip seminerlerin sıkça yapıldığı Gelişim Platformu isimli bir dernek. (Osman Bey bu reklâm yasağına girmez di mi ?) (Girmez umarım :) Osman K.)
Sizleri bilmem ama sanal dünyada tanıştığım herkesi görmek, yüz yüze gelmek ve öyle konuşmak iletişim için çok önemli. Sanal dünyayı tanışmak, dostluk geliştirmek için kullanıp, reel hayata taşımak en doğrusu, o zaman herkes dürüst olarak kendini tanıtmalı. Chat yapmayı çok seven bir arkadaşıma chatde doğruyu mu yoksa yalan mı söylüyorsun diye sorduğumda; “doğruyu söylüyorum çünkü yalan söylersem ne söylediğimi unutuyorum” dedi.
Hatırladığınız gibi geçen hafta iş yerinde bizi ilk gün bekleyenleri konuşmuştuk. İlk tanışmalar ve ilk tavırlar kimin kimle dost olacağının belirlenmesi. Kimlerden olacağımızın kararı, vb. tüm durumlar bu ilk gün ortaya çıkar.
İlk gün dediğimiz kavram bu kadar çabuk bitmez. İlk gün sadece bizim için olan bir şey değil, her yeni tanıştığımız kişi ya da bölüm için biz hep ilk gün gibiyiz. Erkekler bilir çayda dem askerde kıdem makbuldür...
Hocalıktan kaynaklanıyor herhalde, sıcak yaz günlerine bakmadan hemen bir problem ve bir soru sorayım. Şimdi birlikte hayal edelim. Hani o en kısası 35-40 katlı olan plazalardan birinde çalışmaya başlıyoruz. Öyle deneyimsiz de değiliz 5 yıllık iş hayatımızda ikinci işiniz mesela bir bankanın genel müdürlüğünde satışla ilgili bir bölümde memursunuz.
İlk gün tanıştırıldınız. Üç grup gözlediniz, birincisi sizin gibi satış grubu içinde olan 4-5 kişilik eski kadro, esprili, şımarık ama işlerini iyi bilen, biraz burunları kaf dağında bunlara “havacılar” diyelim. İkinci grup sizden sadece bir yıl önce işe başlamış daha mütevazı, çalışkan fakat kapasiteleri yetersiz. Başarılarını iyi gösteremiyorlar, bunlara da “sessizler” diyelim. Son grup ise daha çok müdüre yakın, onun bir nevi içerideki istihbaratçılarından oluşan, ne çok çalışkan, ne çok tembel bir grup, bunlara da “dedikoducular” diyelim.
Siz bu kişinin yerinde olsaydınız hangi gruba katılırdınız ve niye? Hadi size bir ev ödevi daha, buyurun cevapları bekliyorum.
İlk gün ve sonrasındaki ilk ay neleri yapmalı ve neleri yapmamalı?
1. İlk tanıştığınız kişi ya da gruplar ile iş yerini, patronu ya da müdürü dedikodu mahiyetinde konuşmayın!
2. Departmandaki bir arkadaşınız hakkında başka bir bölümdeki, kardeşiniz ya da akrabanız bile olsa en küçük bir şikâyette bulunmayın!
3. Şirket prensipleri, araba kullanımı, sigara içme, harcırah vb. konularda üstlerinizin aldığı kararları astlarınız ya da aynı pozisyonda olanlar ile tartışmayın.
4. Son gelen çömezi şeklinde, yapmamanız gerektiğine inandığınız işleri makul bir dille anlatıp, yapmayın.
5. Yeni gelenlere bir şey söylemezler düşüncesi ile bölümün bütün sorunlarını size söyletmek isteyen uyanık arkadaşlarınıza kanmayın.
6. Şirket için önemli sizin için basit de gelse, işe geliş saati, servis güzergâhı vb. konularda ulu orta tartışmayın. Sorunları müdürünüz ile teke tek konuşun.
7. İnsanları dış görünüşü, bilgi seviyesi, okuduğu okul ile değerlendirmeden önce iş yerindeki ilişkileri, dostlukları ya da akraba bağlarını iyi öğrenin.
8. İş yerinde yıllardır çalışan, artık işe yaramaz görünen dinozor yöneticileri göndermek için bir çaba göstermeyin. Patron belki de eski eser koleksiyoncusudur. O dinozorlar o daha kısa pantolon ile gezerken gelmiş olabilir.
9. Kime nasıl söz geçireceğinizi, kime neyi nasıl yaptıracağınızı iyi çözün, herkese tek bir dil ile ulaşmanın mümkün olmayacağını bilin.
10.Bazen sizin için çok küçük görünen sorunlar, özellikle iş yerine geldiğinizde neden çözülemediğini bulamadığınız birçok şey iş yeri için ya bir tabudur, ya da onlar o sorun ile yaşamaya alışmış ve mutlulardır.
Bu maddeleri daha uzatmak imkânı var. Siz de kendiniz birçok madde ekleyebilirsiniz. İlk gün bizi iş yerinde bekleyenler bunlardan daha çoktur. Güç gösterisi yapan ve çayınızı getirmek istemeyen bölüm sekreteri, fotokopinin kendiniz tarafından çekilmesini söyleyen işgüzar arşivci ya da ofis boy, irili ufaklı onlarca, yüzlerce hatta binlerce çalışan. Sizi ilk günden bezdirmek, geldiğinize pişman etmek için elinden geleni yapar.
Siz ise ya bu insanlar ile mücadele eder. Taktik güder, strateji belirler ve savaşırsınız. Ya da burası bana göre değilmiş diyerek başka diyara gidersiniz.
Anlamsız mücadeleler, koltuk, unvan kavgaları, üç kuruş fazla kazanç savaşları, göze girme muhabereleri iş yerlerinin vazgeçilmez mücadele yerleridir. Hâlbuki bir dostumun,bir zamanlar söylediği gibi “ iç çatışmaları bırakıp, birbirimiz üzerine kurduğumuz savaş planlarını silip, tüm güçlerimizi birleştirerek müşteriye nasıl daha iyi hizmet veririm diye düşünsek, sektörün herhalde lideri biz oluruz”
Yerden göğe kadar haklı bence de öyle oluruz
Ama kim böyle davranacak acaba..!
Satış kariyerinizin dikenSİZ ve engebeSİZ olmasını diliyorum
Hakan Ömer Gider
hgider@isnet.net.tr
Yazar hakkında
Hakan Ömer Gider, Satış ve Pazarlama Uzmanı, TV Program Yapımcı ve Sunucusu, Satış Eğitimi ve Yönetim konusunda Serbest Danışman ve Eğitimci. 1990’da Marmara Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü’nü, 1995’te aynı üniversiteye bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü Üretim Yönetimi ve Pazarlama Ana Bilim Dalı’nda Yüksek Lisansını “Kişisel Satışta Yaratıcı Satışçılık ve Satış İtirazları” konulu teziyle tamamladı. “Pazarlama Sohbetleri” başlığı altında beş yıl süreyle köşe yazıları yazdı. Çeşitli sektör ve ürün grupları için piyasa araştırma raporları hazırladı. Fuarcılık, yayıncılık ve reel sektörde yöneticilik görevlerinde bulundu. Kültür Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak “perakendecilik yönetimi, tüketici davranışları” konusunda lisans ve yüksek lisans düzeyinde ders vermektedir. www.yenibir.com sitesinde yayınlanan Satış Jargonu başlıklı makaleleri kitap olarak hazırlanmakta olup ayrıca çeşitli eğitim kuruluşları ve danışmanlık şirketleriyle çeşitli projeler konusunda çalışmaktadır.