Güncelleme Tarihi:
Seçimler şaşırttı, Türban krizi salladı ama Türkiye lösemiyle mücadeleyi gündeminden hiç düşürmedi
Lösemiyi nasıl bilirdiniz? Daha doğrusu bilir miydiniz? Türkiye'nin ona kısa süre önceye kadar ‘‘sonunda mutlaka ölüm olan hastalık’’ olarak baktığından; ama son zamanlarda safları sıklaştırıp meydan okumaya başladığından; yine de hala pek çok eksiği olduğundan haberdar mıydınız? Daha önce hiç Kemik İliği Bankası diye birşey aklınıza gelmiş miydi? Bunun neden çok önemli ve gerekli olduğunu düşünmüş müydünüz? Batıda milyonlarca verinin saklandığı bankalar varken, Türkiye'nin sadece altı ay önce kurulmuş, o da on bin civarında veri saklayan küçük bir ‘‘havuz’’a sahip olduğunu duymuş muydunuz?
Bu ve buna benzer çok şeyi bize Doktor Oktar Babuna öğretti. O Türkiye'de löseminin Rainman'i. Çünkü biz otizmi Dustin Hoffman'ın Rainman filmi; Hepatit B'yi, öldürdüğü gazeteci arkadaşımız Nurcan Çakıroğlu sayesinde önemsemeye başladık (mı?) Lösemiyi ve ilik bankasını da Babuna'dan öğrendik. O, biraraya geldiğimizde yapamayacağımız şey olmadığını görmemizi de sağladı.
Bugüne kadar onun için dünyada milyonlarca doku örneği tarandı. Türkiye'den ve başka ülkelerden onbinlerce Türk kanını verdi. Henüz ona uygun bir ilik bulunamadı. Ama sayesinde, bir ay gibi kısa bir sürede bile lösemiyle mücadele konusunda çok adım atıldı, her yıl yaklaşık 2500 kişinin bu hastalığa yakalandığı Türkiye'de...
Ve kampanya Babuna'ya uygun ilik bulma amacını çoktan aştı, binlerce lösemi hastasının umudu oldu. Şimdi, kampanyayı yürüten gönüllüler diyor ki, ‘‘Oktar'ın bu kampanyadaki hakkı 70 milyonda bir.’’ Nitekim kampanya adları şimdilik
açıklanmayan dört lösemi hastasına uygun ilik bulunmasını sağladı; daha önce uygun iliği bulmuş ama yurtdışında ilik nakli yaptırmak için gerekli paraya sahip olmayan 16 yaşındaki Önder Tüfekçioğlu'nun ameliyat masraflarını üstlendi. Bu arada ‘‘herkesten bir milyon’’ kampanyası ve kan alımları sürüyor ve İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Laboratuvarı'ndaki ilik bankasının portförü giderek artıyor. Bugün itibarıyla 80 bin olan doku sayısının hafta sonuna kadar yüz bine ulaşması bekleniyor.
Ve Türkiye, ‘‘kim korkar lösemiden!’’ diyebilmek için ne bekliyor? Tabii ki sadece akrabalardan değil, akraba dışı insanlardan yani ilik bankasından alınacak iliklerin de naklini yapabilmeyi. Uzmanlar, kampanya henüz sıcaklığını sürdürürken bunun o kadar da zor olmadığını söylerken, kampanyayı yürütenler bir kez daha uyarıyorlar: ‘‘İlik nakli hayati önem taşıyor. Kendisine uygun doku bulamayan kişi, makamı, mevkii, maddi imkanları ne olursa olsun hayatını kaybediyor. Yarın öbür gün hepimizin başına böyle birşey gelebilir. Bunun için hastane yapalım gibi oyalama siyasetlerine karşı da uyanık olmak lazım. Herkesin katsıyıyla bu işin üstesinden gelebileceğimize inanıyoruz.’’
Bu nedenle İlik Bankası'nın portföyünün bir an önce genişletilmesi ve akraba dışı insanlardan ilik nakillerinin yapılmasına başlanması gerekiyor. Bu kadar kısa bir sürede lösemiyle ilgili bunca yol kateden Türkiye'de, neden olmasın!
Bu dizide, löseminin uzun ve öldürücü yolculuğunun Türkiye'de kısa zamanda nasıl da yaşama umuduna dönüştüğünü okuyacaksınız.
Yaklaşık iki ay önceydi. Doktor Oktar Babuna'nın Alman Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesi'nden arkadaşı ve meslektaşı Aybars Akkor'un muayenehanesinde, nereye varacağı tahmin edilemeyen, organize olmamış, ‘‘çekinik’’ bir basın toplantısı yaptılar. Birşeyler yapmak istiyorlardı ama aslında ne yapmak gerektiğini tam olarak bilmiyorlardı. Bu yüzden çekiniktiler; üç beş gazeteci gelir mi acaba, diye düşünüyorlardı.
Ama o ilk toplantı gününden başlayarak, hiçbir şey düşündükleri gibi olmadı. Tersine, beklediklerinin, bekleyebileceklerinin çok çok üstünde ve çabuk gelişti. Basın toplantısında muayenehane, iğne atsan yere düşmez haldeydi. Şaşırdılar ama dilleri döndüğünce arkadaşlarının lösemiye yakalandığını, acil olarak bir ilik bulunması gerektiğini, bu arada Türkiye'de arkadaşları gibi binlerce lösemi hastası bulunduğunu anlattılar.
Ondan sonra telefonlar susmadı. Neredeyse bütün Türkiye arıyordu. Herkes kan vermek, doku tahlili yaptırmak, uyarsa, genç yaşta lösemiye yakalanmış beyin cerrahı Oktar Babuna'ya, adı sonradan dile getirilen Doktor Erkan Çoban'a ve adları bilinmeyen çoğu çocuk binlerce lösemiliye iliklerini vermek istediklerini söylüyordu. Abdi İpekçi Spor Salonu'ndaki organizasyona 8 bin 500'e yakın insanın gelmesi, kampanyanın ilk sıçrayışıydı. İstanbul'dan sonra Antalyalılar sıraya girdi; sonra Bursa, İzmir, Konya, Çanakkale, Ankara, Kocaeli, Eskişehir'de binlerce insan. Sonra İstanbul'da ikinci, üçüncü organizasyonlar yapıldı. İlk duyurudan bu yana 80 binden fazla kişi kanını vermişti bile.
RAKAM, MUCİZE
Kampanyayı yürütenler, bu rakamın ‘‘mucize’’ olduğunu, yurtdışındaki uzmanların duyduklarına inanamadıklarını söylüyorlar. AB, BM, AGİK gibi uluslararası kuruluşların da arayıp hayranlıklarını dile getirdiklerini anlatıyorlar. Bu arada kampanyaya destek veren Genelkurmay Başkanlığı sayesinde de Ekim 1999'a kadar gönüllü TSK mensuplarından da kan alımı devan edecek. Bu hafta Gölcük Ana Deniz Üs Komutanlığı, Karadeniz Ereğlisi Donanması ve Demir Çelik personelinden de kan alındı. Yani bu hafta sonuna kadar bankadaki veri sayısının yüz bine çıkması bekleniyor.
Ve şimdi istenen, bunun böyle sürmesi... Giderek daha çok kanın tahlil edilerek verilerin bir bankada biriktirilmesi... Türkiye'nin de tıpkı Amerika'daki, Avrupa'daki gibi, milyonlara varan verinin bulunduğu bir ilik bankasına sahip olması... Geç kalınmış olsa da, Doktor Babuna'ya uygun bir ilik bulunmasa da... Çünkü yaşamak için uygun bir ilik bekleyen tek lösemi hastası o değil ve böyle bir bankanın Türkiye'de de kurulması gerektiğini ilk dillendiren kişi bizzat O.
Kampanyayı başlatan çekirdek kadroda doktorlar Cihat Erdoğdu, Sedat Altınışık, Altuğ Ergin, Aybars Akkor ve adını vermek istemeyen çoğu doktor beş on kişi vardı ama sayı birden çoğaldı. Dr. Akkor'un deyimiyle, Türkiye'de şimdiye kadar oluşan en büyük sivil hareketlerden biri oldu. Bu kampanyanın başında bir lider yoktu; varsa da o Oktar Babuna'ydı.
HEPİMİZ ÖĞRENDİK
Onlar doktor da olsalar, acı gerçeklerle birkaç ay önce karşılaştılar; arkadaşları lösemi olduğunda. Doğal olarak önce Babuna'nın ailesinde araştırma yapılmıştı. Dört kardeşi vardı ama dördünün de iliği uymamıştı. Diğer yakın akrabalarının dokularına bakıldı, onlar da uyumsuzdu. Sadece ablasının altıda beş oranında tutuyordu. Dünya İlik Bankası'nda bulunan 3 milyon 800 binden fazla doku verisi içinde de Babuna'ya uyanı yoktu. Sonunda Babuna'ya teşhis koyan ve tedavisine başlayan Amerika'dan haber geldi: ‘‘Bir Türk'ün kemik iliği en kolay bir Türk'te bulunur.’’ Tabii Amerikalı uzmanlar bunu söylerken Türkiye'de bir kemik iliği bankası olmadığından ya da sadece çok küçük bir ‘‘havuz’’ bulunduğundan habersizdiler. Ve Babuna'ya yardım etmek isteyen doktor arkadaşları da...
Doktor Aybars Akkor da Babuna gibi beyin cerrahisi uzmanı. Şöyle itiraf ediyor: ‘‘Lösemiyle uzaktan yakından ilgimiz olmadı. Şimdi kendimizi eleştiriyoruz. Yıllarca balolar, defileler yapılınca bu konuda yol alındığını düşünmüşüz. Oysa, bu kampanya sayesinde Türkiye'de kemik iliği bekleyen binlerce lösemi hastasına cevap verecek bir bankanın bulunmadığını öğrendik. Bize başvuranlara İstanbul Tıp Fakültesi'ne gitmelerini söyledik başta. Ama laboratuvarın gücü bir yere kadar yetti. O sırada bağışlar geliyordu, alet alımına ağırlık verdik. Türkiye'de aslında bu aletlerin olduğunu ama çoğunun amaç dışı kullanıldığını ya da hiç kullanılmadığını öğrendik. Bu kampanyayla onlar da düzene girdi.’’
VE HEPİMİZ SUÇLUYUZ
İşte onlar ve hepimiz, bir yandan kampanya başlatır ve kampanyaya katılırken, bir yandan da lösemi ve ilik bankası nedir, bizde neden yoktur'u öğrenmeye başladık. İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Profesör Mahmut Çarin, fakültede 1987'den bu yana bir banka bulunduğunu ama orada böbrek nakli yapılan hastaların verilerinin saklandığını belirtirken, ciddi anlamda bir Kemik İliği Bankası'nın hepi topu altı ay önce oluşturulmaya başlandığını anlatıyor. Çünkü Türkiye, ilik nakillerinde akrabaların iliğini kullanmayı biliyor sadece, akraba dışındaki insanlardan ilik nakli henüz Türkiye'de yapılmıyor.
‘‘Neden bir ilik bankamız daha önce olmadı?’’ sorusuna da şu cevabı veriyor Profesör Çarin: ‘‘Türkiye'nin bakış açısı, bizim eksiğimiz. Burada kim suçlu, sen de suçlusun, ben de, o da...’’