İlham perinizi çağırmak ister misiniz?

Güncelleme Tarihi:

İlham perinizi çağırmak ister misiniz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 11, 2005 00:00

Aslında herkeste var, ancak kimilerinde biraz daha fazla. İnsanlığın hatta evrenin gelişiminde büyük olasılıkla onun da payı bulunuyor. Evet, yaratıcılıktan bahsediyoruz. Peki, farklı düşünceler şekillenirken beynimizde ne oluyor? Bilim insanları ile sanatçılar aynı şeyleri mi hissediyorlar? Nereden kaynaklanıyor yaratıcılık?

Ve bir insanı diğerinden daha yaratıcı kılan faktörler neler? Prof. Mark Runco’ya göre ‘yaratıcı bir kişilik’’ yüksek estetik değerlere sahip ve belli bir konuya konsantre olmayı başarabilen bir kişi. İlgi alanlarına yoğunlaşıp birçok kaynak elde edebiliyor ve edindiği bilgileri harmanlayıp yeni fikirler üretebiliyor.

İnsanlar yüzyıllardan beri kendi yaratıcılıkları üzerine senaryolar ürettiler. Belki de bu sayede düşünce üzerine düşünebilmeyi becerdiler kimbilir. Yaratıcılığın ‘ya gelir, ya gelmez ‘diye kabul edildiği dönemlerde bütün kredi ya tanrılara ya da ilham perilerine çıkartılıyordu. Bu yüzdendir ki, yaratıcılık uzun zaman bilimin uğraştığı konular arasında yer alamadı...

1970’lerin başlarında, yaratıcılık hálá zekanın bir parçası olarak görülüyordu. Ancak daha derinlemesine yapılan IQ testleri ve yaratıcılık testinin babası sayılan Paul Torrance tarafından başlatılan araştırmalar, zeka ile yaratıcılık arasındaki bağın o kadar da kolay olmadığını ortaya koydu.

Evet, IQ testlerine göre yaratıcı insanlar akıllı oluyorlar, ancak ortalamanın biraz üzerinde bir zeka ile yaratıcılık mümkün. Belli bir disiplinle yaratıcılığı geliştirmek mümkün ama o da belli bir zeka seviyesinin altında fazla işe yaramıyor. İşte bu nedenlerden, bilim dünyası yaratıcılık ile ilgili araştırmalarında kişilik üzerinde yoğunlaşmayı tercih ettiler.

YARATICI KİŞİLİĞİNEN ÖNEMLİ BELİRTİLERİ

Kaliforniya Devlet Üniversitesi’nden Mark Runco’ya göre ‘yaratıcı bir kişilik’’ yüksek estetik değerlere sahip ve belli bir konuya konsantre olmayı başarabilen bir kişi. İlgi alanlarına yoğunlaşıp birçok kaynak elde edebiliyor ve edindiği bilgileri harmanlayıp yeni fikirler üretebiliyor.

Yaratıcı insanların karmaşık olaylara eğilimi var ve sorunları daha rahat çözebiliyorlar.

Öte yandan, daha az yaratıcı olanlar eğer parçaları kısa sürede birleştiremezlerse hemen öfkelenip yaptıkları işi yarım bırakabiliyorlar. Karmaşıklığa ve sorunlara karşı daha az hoşgörülüler.

Peki, yaratıcı bir kişiliğe sahip olmanın bedeli var mı?

Yüzyıllar boyunca insanlar yaratıcılıkla zihinsel hastalıklar arasında bir bağın varlığına inandılar. Baltimore’da John Hopkins Üniversitesi’nden psikiyatr ve yazar Kay Redfield, olumsuz bir ruh haline sahip olmaktan çok ruh halindeki değişimlerin insanlığın yaratıcılığını körüklediğini saptadı.

Oxford Üniversitesi’nden psikiyatri uzmanı Gordon Claridge’in bulguları, şizofreninin bazı türlerinin yaratıcı kişiliğe sahip olanlarda daha çok görüldüğü şeklinde. Claridge ‘şizotip ölçeği’ kullanarak yaptığı incelemesinde halüsinasyon gören, sesler duyan, düşüncelerini toparlayamayan, sihir ve büyülere inanan insanları denek olarak kullandı.

ZEKAYI BELİRLEYENDIŞSAL ETKİ DÜZEYİ

Sonuçta bu kişilerin açık düşünce ve farklılık ölçümlerinde yüksek bir derece elde ettikleri saptandı. Ancak aynı zamanda çok yüksek derece elde edenlerin düşünce biçimlerinin zarar verici olabileceği de tespit edildi. İşte bu noktada zeka devreye giriyor ve bu düşünce biçimini yönlendirecek büyük bir yaratıcılığa dönüştürebiliyor. Aksi olduğu takdirde duygusal sorunlar yaşayan kişi bu düşünce sistemi ile zihinsel rahatsızlıkların sahibi olabiliyor.

Kanada’da Toronto Üniversitesi’nden psikiyatr Jordan Peterson’a göre yaratıcı insanların beyinleri dışsal etkilere çok daha açık. Duygularımız sürekli olarak beynimizi bilgi bombardımanına tutuyor. Beynimiz de bu bombardımandan kendini korumak için bunların bir kısmını ya bloke ediyor ya da gözardı ediyor.

Peterson, kimi insanların beyinlerinin bu bombardımanı daha az gözardı ettiği için IQ’larının yüksek olduğunu ve çok fazla veri altında sağlıklı sorgulama yapabilen bir zekaya sahip olduklarını, dolayısıyla yeni fikirlere ve düşüncelere daha açık olduklarını belirtiyor.

ÖNCE BİR SESSİZLİK VE ALFA DALGALARI

Peki yaratıcılığın kendisi nasıl çalışıyor?

Yaratıcı beynin nasıl çalıştığına ilişkin ilk araştırmayı yapan kişi Maine Üniversitesi’nden psikolog Colin Martindale oldu. 1978 yılında elektrosefalogram aracılığı ile insanların düşünsel faaliyetleri sırasında farklı beyin dalgalarını kaydeden Martindale, yaratıcılığın iki evresinin olduğunu saptadı: İlham ve bunun dışavurumu.

Bu iki evrinin her birinde beyin farklı şekilde çalışıyor. İnsanlar düşünce üretirlerken beyinleri şaşırtıcı şekilde sessiz ve faaliyetsiz. Baskın eylem alfa dalgaları. Bunlar çok az seviyede kortikal oluştuğunu gösteriyor. Yani bir relaks durumu söz konusu. Beyin, senaryolar arasında bağlantılar kurmaya çalışırken bilinç sessiz kalıyor. Bu insanların uyurken ya da dinlenme ya da hayal kurma alemindeyken beyinsel faaliyetlerin aldığı safha gibi.

Ancak sıra düşünsel faaliyetlerin sonucunu bir eyleme dökmeye geldiğinde, alfa dalgalar yavaşlıyor ve beyin çalışmaya başlıyor. Kortikal artıyor.

Bristol Üniversitesi’nden Guy Claxton araştırmayı biraz derinleştiriyor ve ‘Yaratıcılık farklı düşünce biçimlerine sahip olmaktır. Çok yaratıcı insanlar, beyinlerindeki iki safhada da ani ve sık değişimler yaşarlar’diyor.

GÜNLÜK RİTİMLERİ İYİ KULLAN

Yaratıcılığın, aslında fikirleri bilinçli şekilde değerlendirme ve analiz etme süreci olduğu kesin. Daha somut olmak gerekirse, doğru kişilik, beynin doğru bölgeleri ve aralarındaki bağ kadar tüm bunları verimli şekilde kullanmak da önem taşıyor. En yaratıcı kişiler günün farklı ritimlerini kendi kişilikleri ve beyinsel faaliyetleri açısından doğru kullanmayı bilen insanlar. Örneğin iki saat masa başından hiç kalkmadan çalıştıktan sonra dışarı çıkıp yürüyüş yapabiliyorlar. Çünkü onlar hangi çalışma ve düşünme şeklinin kendilerine daha çok yarar getirdiğini biliyorlar.

YALNIZLIK VE YARATICILIK

Bilim dünyasının yaratıcılık konusunda üzerinde en fazla durduğu konulardan biri de, insanların yalnızken daha yaratıcı olup olmadıkları hususu. Harvard Business School’dan Teresa Amabile’e göre yazma ve resim yapma ile yalnızlık arasında hatta duygusal iniş-çıkışlar arasında, ciddi bir bağ bulunuyor olsa da, bilimsel yaratıcılık ve iş ortamındaki yaratıcılık büyük ölçüde insanların pozitif bir ruh hali ve sosyal aktivitilerine verdiği önemle daha doğru orantılı. Tüm bunların yanında zaman ve mali güçlüklerin yarattığı baskı da, yaratıcılığın önündeki diğer büyük engeller olarak görülüyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!