Güncelleme Tarihi:
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, çevrimiçi düzenlenen ’Kızılay Talks Konferansı’na video mesaj gönderdi. Fahrettin Altun sözlerine, "Dünyanın her yerinde, en zorlu koşullarda yaptığı çalışmalarla göğsümüzü kabartan; aziz milletimizden aldığı güçle, yüce gönüllü Anadolu halkını en iyi şekilde temsil eden Türk Kızılay’ın bu etkinliğinde sizlere hitap etmekten şeref duyuyorum" diyerek başladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğiyle, insani yardım alanında dünyanın en önde gelen ülkeleri arasına girerken; Kızılay başta olmak üzere, ilgili tüm kurum ve kuruluşların bu sürece önemli katkılarda bulunduğunu belirten Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası iş birliğini, dayanışmayı, haksızlık ve mağduriyetlere sessiz kalmamayı şiar edinen vizyonunun, her alanda olduğu gibi insani yardımlar noktasında da çalışmalarına rehberlik ettiğini vurguladı. Altun, "Kızılayımız, aynı zamanda sınırlarımızın içinde, Van’dan İzmir’e, Giresun'dan Suriye sınırımıza kadar her bölgede, vatandaşımızın yardımına koşmakta; gece gündüz demeden, her türlü olumsuz durumda bize 83 milyonluk büyük bir ailenin parçası olduğumuzu hatırlatmaktadır. Bu vesileyle ay yıldızlı bayrağımızı dünyanın mazlum halkları nezdinde bir umut sembolüne dönüştüren Türk Kızılay ailesine teşekkürlerimi sunuyorum" ifadelerini kullandı.
’AVRUPA’YI MEDENİYET SANAN BU ZİHNİYET, ÖZ DEĞERLERİMİZİ TAHKİR EDENLERDEN BESLENMEKTEDİR’
Türkiye’nin son yıllarda insani yardım alanında dünya liderliğine yükselerek uluslararası toplumun saygı ve takdirini bir kez daha kazandığına dikkat çeken Altun, şunları kaydetti:
"Türkiye olarak, yaradılanı yaradandan ötürü severek, ırkçılık ve faşizm gibi hastalıklardan her zaman azade olduk. Kökü dışarıda değil, Anadolu coğrafyasında olan bir insan sevgisiyle Afrika’dan Güneydoğu Asya ve Güney Amerika’ya kadar her yerde sömürmeyi değil; kader ortaklığını ve kazan-kazan ilişkileri kurmayı hedefledik. Bugün bazılarının, ülkemize, sömürgeciliğin darbe vurduğu bu coğrafyalarda gösterilen teveccühten rahatsız olduğu sır değildir. İçeride ve dışarıda, Türkiye'nin, tarihine yakışır biçimde, sessizlerin sesi haline gelmesinden memnun olmayanlar vardır. Her fırsatta ’bizim oralarda ne işimiz var?’ diye soran bu ithal zihniyet, Çanakkale’de yatan şehitlerimizin mirasını, Bakü’de Türkiye ve Azerbaycan bayraklarıyla sokaklara dökülen soydaşlarımızı, hayata ay-yıldızla bağlanan çocuklarımızı anlamaktan acizdir. Bu ithal ve hastalıklı zihniyetin bir başka yansıması, özellikle mültecilerle ilgili, ülkemizde ve Avrupa'da nefret söyleminin yaygınlaşarak, normalleşmesidir. İnancımıza ve değerlerimize taban tabana zıt olan bu yaklaşım, geçen yüzyıldan kalma kalıplarla geleceğimizi zehirlemeye çalışan; kendilerini ilerici addeden birtakım kesimlerce benimsenmektedir. Kendisini Avrupalılara beğendirmek için biteviye gayret sarf eden, ancak onların nazarında her zaman ikinci sınıf insan olarak telakki edilen bazı kimseler, bugün siyasi çıkarlar uğruna milletimizi ırkçılıkla zehirleme gayretindedir. Kuşkusuz ki, Orta Doğuyu bataklık, Afrikalıları yamyam, Avrupa'yı ise medeniyet sanan bu zihniyet, esasen Anadolu'nun öz evlatlarını da hor görenlerden, öz değerlerimizi tahkir edenlerden beslenmektedir."
Koronavirüs salgınının etkisiyle Avrupa’da tekrar yükselişe geçen ayrımcılık ve ırkçılığın, bir Yahudi'ye asla söylenemeyecek sözlerin, bir Müslüman’a ’düşünce özgürlüğü’ adı altında söylenebilmesini mümkün kıldığını bildiren Altun, "Özellikle Fransa’da Müslüman çocukların listelerinin hazırlanması, milli güvenlik bahanesiyle camilere baskınlar yapılması ve ırkçı saldırıların artması, bu çifte standartlar nedeniyle göz ardı edilmektedir. Kendimizi, çocuklarımızı, kültürümüzü bu ithal ve hastalıklı nefret duygusundan korumak zorundayız. Unutmayalım ki siyasi saiklerle mültecileri hedef gösterenlerin ’tüm Müslümanlar teröristtir’ veya ’tüm Türkler suçludur’ diyen bazı Avrupalı cahillerden hiçbir farkı olamaz. El birliğiyle, haksızlık ve mağduriyetlerin kader olmadığını, birlikten kuvvet doğacağını dünyaya göstermek durumundayız. Daha iyi bir geleceğin ancak dayanışma ve iş birliğiyle mümkün olacağını idrak etmek; bu gerçeği anlamak istemeyenlere anlatmak mecburiyetindeyiz" açıklamasında bulundu.
’TÜM GENÇLERİMİZİ KIZILAY GÖNÜLLÜSÜ OLMAYA DAVET EDİYORUM’
Altun, Türk Kızılay’ın bireysel gönüllülük faaliyetlerinin bu anlamda çok önemli bir boşluğu doldurduğunu belirterek, "Dayanışmayı ve yardımlaşmayı destekleyen gönüllülük programında gençlerimiz, bizi birbirimizden farklı kılan her şeye rağmen özümüzün bir olduğunu daha iyi anlayacaktır. Gönüllülük çalışması, kişiye maddi kazanç değil, çok daha değerli bir görgü ve anlayış katmaktadır. İlk yardım eğitiminden afet yönetimine ve psikolojik desteğe kadar birçok alanda Kızılay gönüllüleri, Türkiye’nin her yerinde çok önemli işlere imza atmakta; insanların hayatlarını iyileştirmektedir. Bu itibarla, özellikle tüm gençlerimizi Kızılay gönüllüsü olmaya davet ediyorum" diye konuştu.