Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın destekleri ile Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından düzenlenen yeni iletişim teknolojileri, yerel ve ulusal medyanın ülke tanıtımına katkısı, yeni tür yayıncılık ve Türkiye'nin tanıtımı, global bilgi ağları ve veri güvenliği gibi konuların ele alınacağı 'Dijital Dünya Çalıştayı', Beşiktaş'taki Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde gerçekleşti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un açılış konuşmasını yaptığı çalıştayda Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan, Radyo-Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, öğretim üyeleri, geleneksel ve dijital medya platformlarından katılımcılar da yer aldı.
"HIZLI VE GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR DEĞİŞİM"
Konuşmasının başında, önceki gün Bingöl'den Tatvan'a gitmek üzere kalkan helikopterin kaza kırıma uğraması sonucu şehit olan askerlere rahmet dileyen Altun, dijitalleşmenin inkar edilemez bir gerçek haline geldiğini vurguladı. Altun, habercilikten yayıncılığa, iş dünyasından özel hayata kadar hemen her alanda hızlı ve geri dönüşü olmayan bir değişim yaşandığına vurgu yaparak, "Gençlerimiz her gün en az 3 saatini bilgisayarları veya mobil cihazları marifetiyle internette geçiriyor. Sayın RTÜK Başkanımız biraz önce verileri paylaştı. Koronavirüs salgını nedeniyle gençlerimiz, çocuklarımız geçtiğimiz yıl eğitimlerini internet ortamında takip ettiler. Hala da eğitim hatırı sayılır oranda internet ortamında sürdürülüyor. Türkiye'nin bu aşamaya gelmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde iletişim altyapısına yapılan yatırımların önemli bir rolü var. Nitekim ülkemizde faaliyet gösteren şirketlerin küresel devlerden gördüğü ilgiye hepimiz şahidiz" dedi.
"DİJİTALLEŞMENİN OLUMSUZ ETKİLERİNİ EN ÇOK GELENEKSEL MEDYA MENSUPLARI HİSSETTİ"
Dijitalleşmeyi ele alırken fırsatlar kadar meydan okumaları da göz önünde bulundurmak gerektiğini belirten Altun, bu sürecin olumsuz etkilerini en çok geleneksel medya mensuplarının hissettiğini ifade etti. Bugün de tam belki de bu çalıştayın yapılma amacı bu diyen
Fahrettin Altun, "Son yıllarda sosyal medya ve haber sitelerinin gazeteleri, dijital yayıncıların televizyonu, müzik servislerinin radyoyu olumsuz etkilediği hepimizin malumu. Ayrıca yaklaşık bir yıldır devam eden koronavirüs salgınının özellikle reklam gelirlerini düşürerek, geleneksel medyanın sorunlarını derinleştirdi. Bu durum, yalnızca Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde yaşanan somut ve çıplak bir gerçek. Nitekim irili ufaklı birçok kuruluş, uzun yıllardan sonra küresel salgın koşulları nedeniyle faaliyetlerine son vermek durumunda kaldı. New York Times, Guardian gibi dev medya şirketleri birçok çalışanının işine son verdi. Benzer süreçler dünyanın farklı yerlerinde de devam ediyor. Dijitalleşme sürecinin medya alanındaki bir başka yan etkisinin de haberciliğin tıklanma sayılarına ve okunma sürelerine indirgenmesi, Bu tabii, sansasyonel içeriklerin kamu yararının önüne geçmesi anlamına geliyor. Bugün medyada 5N1K kuralını hatırlayan var mı? Hepimizin hatırında, hatıralarda kalan bu kural ne yazık ki hatırlanmayan bir referansa dönüşmüş durumda. Bu kabul edilemez. Hız, tıklanma, sansasyon, tiraj, reyting... Bunların merkeze alındığı, gerçek haberin, kamu yararının ikinci planda tutulduğu bir medya eko-sisteminden bahsediyoruz. Biz bugün Türkiye'de, İletişim Başkanlığı olarak bu sorunu çözmek için elimizden gelen bütün çabayı gösteriyoruz. Bu noktada medya sektörümüzle iş birliğimizi sürdürüyoruz" diye konuştu.
"İNTERNET GAZETECİLİĞİNİN MESLEKİ STANDARTLARINI ORTAYA KOYMALIYIZ"
Fahrettin Altun, internet üzerinden yapılan gazetecilik faaliyetlerine değinerek, şunları kaydetti:
"Dünyada ve Türkiye'de bilgi hızla fiziksel ortamdan dijital ortama taşınırken bu faaliyetleri düzenleyen kuralların kapsamlı şekilde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. İnternet artık ana akım medyanın bir parçası haline gelirken, bu gerçeğe gözümüzü kapatamayız. İnternet, sosyal medya ifadelerini kullandığımızda aklımıza kaos geliyor. Elbette burada hassas bir denge gözetmek durumundayız. Kendi imkânlarıyla basit bir internet sitesi kuran, buradan bir tür yayıncılık faaliyeti yürüten kişilerle ile profesyonel gazetecileri birbirinden ayırmak elzemdir. Bu ayrım, öncelikle, gazetecilik mesleğinin evrensel standartlarını muhafaza etmek ve gazetecileri korumak için gereklidir. Diğer yandan, sadece belirli bir mecra üzerinden çalıştıkları için gazetecilik yapanların mağdur edilmesi de kabul edilemez. Hep birlikte internet gazeteciliğinin mesleki standartlarını ortaya koymalı, bu alanı rasyonel ve şeffaf bir şekilde düzenlemeliyiz. Bu çalıştayın, bu sürecin önemli bir parçası olacağını düşünüyorum"
"DİJİTAL FAŞİZM BÜYÜK TEHDİT"
Dünyanın belirli bir bölgesinde kümelenmiş bir avuç şirketin "hakikatin tekeliniö ellerinde tuttuğunu iddia ettiğini dile getiren Altun, "Bu iddia milletin seçilmiş temsilcilerine sorgusuz sualsiz sansür uygulamaya kadar varan bir cüretkarlıkla birleşmiş durumda. Bu tür anti-demokratik uygulamaların meşrulaştırılması için ellerinden gelen gayreti ortaya koyuyor, her tür manipülasyonu yapıyorlar. Böylece bir grup özel şirket, kamunun bilgiye erişimi noktasında hem avukat hem savcı hem hakim görevini üstleniyor. Bu gidişatın ne kadar sorunlu olduğu açıktır" dedi.
Dijital faşizmin bir başka unsurunun da ifade özgürlüğü ve tolerans gibi kavramların dejenere ve politize edilmesi olduğunu belirten Altun, "Açık ve net bir biçimde vurgulamak istiyorum. Ortada apaçık bir çifte standart var. Bugün, küresel anlamda bir çifte standartla muhatabız. Bakınız, küresel şirketler ne yapıyor? Bir yandan siyasetçileri 'şiddeti teşvik ettiği' gerekçesiyle susturuyorlar, sansürlüyorlar. Öte yandan aynı küresel şirketler, terör propagandasına ortak olmaya, bunu da bile isteye yapmaya devam ediyorlar. Nitekim ABD'nin, AB'nin terör listesindeki PKK'nın veya 15 Temmuz'da 251 masum insanımızı şehit eden FETÖ'nün elebaşıları, sosyal medya platformlarında serbestçe ahkam kesiyor, propaganda yapmaya devam ediyorlar. Bu sistematik bir kötülüktür. Buna ilaveten ülkemiz terör örgütleriyle bağlantılı hesapların kapatılmasını istediğinde otoriterlik ve ifade özgürlüğüne saygı göstermemekle itham ediliyor" ifadelerini kullandı.
"AB'DE YAPILAN, ORADA HUKUKI OLAN DÜZENLEMELER, BIZIM IÇIN LÜKS SAYILDI"
Dijital faşizmin bir diğer boyutunun da bir avuç şirketin özgürlük adı altında kendilerini kanunların üzerinde konumlandırma gayreti olduğunu belirten Altun, şöyle devam etti:
"Bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti olarak bu konuda düzenleme yapmaya çalıştığımız için içeride ve dışarıda olağanüstü bir baskıyla karşı karşıya bırakıldık. Son derece makul olan taleplerimiz, ifade özgürlüğüne saldırı olarak lanse edildi. AB'de yapılan, orada hukuki olan düzenlemeler, bizim için lüks sayıldı. Hayır, biz hükümet olarak vatandaşlarımızın küresel şirketlere karşı haklarını, hukuklarının korunması adına bir düzenleme talep ettik. Açıkçası bu süreçte bazı muhalefet temsilcileri de bu küresel şirketlerin maaşlı sözcüleri gibi mesai yaptı. Biz bu süreçte hem Türkiye hem de dünya için doğru bir iş yaptığımızın bilinciyle sağlam durduk. Her türlü baskıya göğüs gerdik. Dünyanın hiçbir yerinde sınırsız özgürlük diye bir şey olamayacağını söyleyip, egemenliğimize saygı gösterilmesini istedik. Bu kadar açık ve net. Neticede meşru taleplerimizin ilgili şirketler tarafından kabul edildiğini hep birlikte gördük. Aynı şekilde, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların istismarına hep birlikte şahitlik ettik. Biz, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların hiçbir şekilde eşcinsellik propagandası için yozlaştırılmasına; bu yolla ailelerimizin ve çocuklarımızın hedef alınmasına kesin olarak karşı çıkıyoruz. Bahsettiğimiz küresel şirketler için bu propaganda neredeyse bir yasa hükmünde. Hiçbir şekilde eşcinsellik propagansının yanında yer almayacağız. Vatandaşlarımızı her türlü aşırılıktan korumak devletin başlıca görevidir. Bu tür çirkinliklerin özellikle gençlere 'normal' bir şey gibi sunulması, toplumsal düzenimize ve milletimizin asil karakterine yapılmış bir saldırıdır. Bugün bu konuda birilerine hoş görünmek için en ufak taviz verilmesi, gelecekte çok daha ciddi sorunlarla karşılaşmamıza neden olacaktır. Buna izin vermiyoruz, vermeyeceğiz"
"TÜRKİYE'NİN VERİSİ TÜRKİYE'DE KALMALI"
"Türkiye'nin verisinin Türkiye'de kalması için gereken tüm önlemleri almak, tüm adımları atmak zorundayız" diyen Altun, bu açıdan son haftalarda bir haberleşme uygulamasının aldığı karar sonrasında yaşanan sürecin sevindirici olduğunu dile getirerek, "Bu süreçte hem Cumhurbaşkanlığımız hem de diğer kurumlarımız medya bilgilendirme gruplarını yerli ve milli uygulamamız BİP'e taşıyarak bu harekete destek oldu. Yalnızca Türkiye'nin değil, Türkiye'nin dostlarının yaşadığı birçok ülkeden milyonlarca insanın bizim uygulamamızı tercih etmesi hiç kuşkusuz bir gurur vesilesidir. Bu sürecin güçlü bir şekilde devam edeceğini ümit ediyorum" ifadelerini kullandı.
"YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ, TÜRKİYE'NİN TANITIMINDA ÖNEMLİ"
Tehditlerle mücadele ederken, dijitalleşmenin Türkiye'ye sunduğu fırsatları görmezlikten gelinemeyeceğine vurgu yapan Altun, "Ülkemizin haklı tezlerini her ortamda savunmak, özellikle milli güvenliğimizi ilgilendiren konularla ilgili ulusal ve uluslararası kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundayız. Bu anlamda biz bu amaca ulaşmak için elimizdeki tüm araçları en iyi bir şekilde kullanmak, bunlardan faydalanmak durumundayız. Bu itibarla yeni iletişim teknolojilerinin özellikle Türkiye'nin tanıtımına önemli katkılarda bulunabileceğine inanıyorum" dedi.
"MÜFREDATTA YER ALAN MEDYA OKUR YAZARLIĞI DERSİNİ GÜNCELLEDİK"
Dijital alanın, yeni güvenlik sorunlarını da beraberinde getirdiğini vurgulayan RTÜK Başkanı Şahin ise, "Ucu bucağı bilinmeyen ancak özgürlüklerin sınırsız olmaması gereken internet yayıncılık alanında ve sosyal ağlarda, kişi hak ve hürriyetlerinin kolayca ihlal edilebiliyor olması düşünülmesi gereken bir konudur. Sanal tehdit hiç olmadığı kadar hayatımıza girmiş durumdadır. Siber güvenlik konusu ayrı bir dal haline gelmiştir. Üst kurulumuz özellikle çocuklarımız ve gençlerimizi korumak adına kendi alanına düşen görevlerini yerine getirmiştir. Sanal alemin bu denli hayatımızın bir parçası olması ile birlikte, yaptığımız çocukların yeni medya kullanım alışkanlıkları ve siber zorbalık konusunda çıkan verileri sizlerle paylaşmak istiyorum. 14-18 yaş arasındaki çocuklarımızın dijital sosyal alanı kullanma oranı yüzde 97'dir. Çok büyük bir rakam. Araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri de öğrencilerin yüzde 56'sının internete bağlandığında tek başına olduğu ve çevrimiçiyken hoşlanmadıkları kişi veya içerikle karşılaştığında yüzde 44 oranında yalnız olduğu şeklinde bir veri var elimizde. Aynı zamanda her 4 öğrenciden 1'i, internette hoşlanmadığı içerikle karşılaştığında bunu kimseyle paylaşamamaktadır. Gençler arasında yeni medya kullanımının artması, bu alanda bilinçli bir medya tüketicisi olmalarını da gerektirmektedir. Bunun için medya okur-yazarlığını önemsiyoruz. Milli Eğitim müfredatında yer alan medya okuryazarlığı dersini, dijital çağın gerçeklerine uygun hale getirerek güncelledik" diye konuştu.