OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 26, 2001 00:00
ikinci bahar:toplumsal uzlaşma! sonunda başladım işte; yazmalı mı yoksa yazmamalı mı derken kendimi klavyenin başında buluverdim. yazmak istemiyordum çünkü bu konuda herkes her şeyi söylüyordu zaten. onlardan biri olacağımdan korkuyordum. yazmak istiyordum, çünkü söylenenler o kadar çoğalmıştı ki, düşünceler nesnel olmaktan uzaklaşmış, kışkırtıcılığa kadar gelmişti. neredeyse kendimin nerede durduğundan bile şüphe eder olmuştum. bir gazete, hafta sonu ekinde tam iki sayfasını 'ikinci bahar' için ayırdığında, dayanamadım… yaklaşık iki ayı aşkın bir süredir agora' nın polemik köşesinin bir dönemlerindeki o sıkı tartışmalarından uzak bir şekilde güncellenmeyi beklemesini nasıl bekleyip durduğunu izleyip duruyordum! güneş bakırcı, 'hazır kart' olarak kazınmıştı neredeyse beynime. neyse ki sevgili kaan dur dedi bu sessizliğe. belki de birkaç ay da kaan volkan'ı 'sonuncu bahar' olarak görmem gerekiyordu. ne yapabilirdim; toplumsal bir uzlaşma olabilirdim ben de! kaç gün, kaç ay sürerdi bu durum bilmiyorum ama, denemeye karar verdim… ikinci bahar! ekonomik şartlar yüzünden televizyondan başka hiçbir eğlencesi kalmayan halkımızı televizyon karşısına daha sıkı bağlamayı başarabilmiş bir televizyon dizisi. ama asıl sorun, basında çıkan ve dizinin (maddi nedenlerden dolayı) sona ereceği haberlerinden sonra yayıncı kuruluşun, basının ve tabi ki halkımızın, dizinin aslında ne kadar da güzel olduğunu keşfetmesiyle, eğer biterse, hayatımızda bırakacağı boşluğu hangi dizinin (hangi kitabın, vizyona çıkacak hangi yeni filmin, hangi yeni sevgilinin…) ne şekilde doldurabileceği sorusuyla başladı… aslında ikinci bahar'ın benzeri pek çok diziden daha çok ve onu ilk günlerinden bu yana yalnız bırakmayan kemikleşmiş bir izleyicisi olduğunu düşünüyorum. sorun, son dönemde bu kitleye ilave olarak yapay, yeni ve daha büyük bir kitlenin nasıl oluşturulduğu daha çok. hani insanın aklına da gelmiyor değil, açık artırmalarla hırkayı bile pazara çıkarırken, dizi nasılsa bitecekse en azından geleceği garanti altına alalım da, bir kaç ay sonra bol reklam arası ve (bu defa) haftada üç kez yeniden yayınlarız nasılsa diye düşünmüş olmasınlar? ne güzel değil mi, biz de kaybettiğimiz cüzdanımızı bulmuşcasına oturup uzun uzun izleriz yeniden bir dönemin bu kadar sansasyonel, siyaset kulislerini alt üst eden dizisini yeniden… belki bu ikinci gösterimden önce, belki de daha sonra, aynı oyuncu kadrosunun yeni bir dizide yine, yeni ve yeniden bir araya gelecekleri de önceden açıklanmamış mıydı zaten? korkulacak bir şey yok gibi görünüyor şimdilik. ne vardı ikinci bahar'da? bir kere şu gerçek çok önemli; oyuncu seçimi çok profesyonelce yapılmıştı. yıllarını sinemaya vermiş zirvede ve diziyi nasılsa kurtarması beklenen iki oyuncunun yanında, hiç
sinema, hatta dizi tecrübesi bile olmayan pek çok baÅŸka oyuncu çıkıvermiÅŸti karşımıza. onların doÄŸal, kendi hallerinde olmaları yetecekti. mehmet ali erbil'in de ne kadar doÄŸal ve kendi halinde 'rol' yapabildiÄŸini daha ikinci filminde (!) anlamamış mıydık zaten! yeni yüzler yepyeni karakterler demekti izleyici için. konu ise, böbürleniyor, 'belki bildik bir konu olabilirim ama bu kez farklı ÅŸekilde iÅŸlendim' diyordu yapımcı ve oyuncuların, hatta ali kırca'nın dilinden… bense münir özkul'u ve rahmetli adile teyze'mi hatırlıyor, kırklarından sonra evlenmeye karar veren bu iki insanın çocuklarıyla aralarında geçen o tatlı filmleri geçiriyordum aklımdan. iyi adamlar, kötü adamlar, en kötü adamlar, iyilik yap iyilik bulursun adamlar, kötülükten zarar gelmez adamlar, param yok ama gönlüm zengin adamlar, kötü adamın oÄŸlu / kızı, iyi adamın kızı / oÄŸlu, içinde kendimizi kaybettiÄŸimiz aÅŸklar, ben olsaydımlar, böyle yapmazdımlar, aynen böyle yapardımlar… doÄŸrusu, dizinin parasızlık yüzünden biteceÄŸi haberi basında ilk yayınlandığında, pek inanmamış, paranın kimde olabileceÄŸini düşünmeye baÅŸlamıştım. belki bu haberlerin ardından büyük bir kampanya baÅŸlatılarak 'ikinci bahar bitmesin' adıyla ziraat bankasında bir hesap numarası açılacağını, toplanan para ile de bütçedeki açığın kapatılacağı ya da depremzedelere konut yaptırılacağı gibi kimi hümanist düşüncelere kapılmıştım; yanıldım. üstelik 'birlik ve beraberliÄŸe en çok ihtiyacımız olduÄŸu ÅŸu dönemlerde', 'unutulmaya yüz tutmuÅŸ deÄŸerlerimizi bize yeniden hatırlatan' ve 'ailemizin dizisi' olmayı baÅŸaran ikinci bahar gerçekten de bitiverdi. (doÄŸrusunu isterseniz, tırnak içindeki tanımlamalar bana ait deÄŸil; gazeten baktım. bir nevi kopya çektim yani. ne yapayım, kıskandım o tümceleri; ben kurmalıydım!) ismail sert' e katılıyorum; biz dizileri özdeÅŸleÅŸerek izleyebilen bir milletiz. kurgu murgu hak getire. kurgu sıkıyor bizi, bol geliyor ya da. küçük bir sosyolojik araÅŸtırmadan sonra bulunacak bir senaryo tam bize göre. hem öyle yeni falan da olması gerekmiyor; konuyu farklı iÅŸlesin yeter. yüzler yeni, insanlar samimi ve dürüst olsun daha ne isteriz. biz de öyle deÄŸil miyiz zaten, herkesi kendimiz gibi görmek istememizde ne gibi bir hata olabilir ki? dizideki rollerin gerçek hayatta bir karşılığı olması da gerekmiyor sonra, bizim karşılığımız var mı sanki gerçek hayatta. silinip gitmedik mi? korkularımızı, düşmanımızı kurtarmak için kendimizi ateÅŸe atarak yenebiliriz belki. biz de olsak aynı ÅŸeyi yapmaz mıydık? hayat bu kadar güzel mi yoksa? dürüst olanlar hep kazanmaz mı? kazanır mı?!.. belki mutlu sona olan ihtiyacımızdan, dizinin sonlarına doÄŸru, bütün halkın bu mutluluÄŸu yaÅŸaması için, onları ekran başına çekerek 'bu mutlu günümüzde sizi de aramızda görmek isteriz' için yapıldı bu kadar sansasyon. her ÅŸey bir bir tatlıya baÄŸlanırkan bütün dizi boyunca rollerine çok çok çok sadık kalan bütün kötü adamlar, bütün kötülükler piÅŸman olmaya, iyilik kazanmaya, içimizdeki iyilik su yüzüne çıkmaya baÅŸladı. bir kez daha kandırıldık hep birlikte. iyi adamların kızlarına her sevgiyle sarılmalarında, aslında pipisini kameraya gösterebilecekleri bir erkek çocuÄŸunun özlemiyle yanıp tutuÅŸtuklarını anlayamadık. diziyi sevgi kurtardı… peki ya biz, ÅŸimdi hangi diziye yönlendirsek sevgimizi, öyle ya ortada kaldık… tez zamanda bitecek bir dizi bulmamız gerek hemen, hayatımız iyice monotonlaÅŸacak yoksa. gazeteleri karıştırmaya baÅŸladım bile… Ali Hikmet EREN- 26 Ocak 2001, Cuma Â
button