Güncelleme Tarihi:
Üstelik parlamento üyelerinden Ivan Bordeuxleu, konuyla ilgili olarak yapılan oylamanın ardından, ''Ermenistan kökenli vatandaşlarımızın acı dolu hatıralarını artık bütün Quebec paylaşıyor ve parlamentomuz, 24 Nisan gününün, her yıl, 1915'te yaşanan trajik olayların anısına soykırımı anma günü olarak kabul ediyor'' diye konuşmuş...
Oysa 20 bin kadar Ermeni’nin yaşadığı Quebec’de Parlamento, 1980 yılında da ''Ermeni Soykırım’ını kınayan bir karar almıştı. Bu karara karşı Türkiye’nin tepkisi üzerine bugünlere kadar sesini kesmişti. Yani eylemi o noktadan ileri götürmemeye söz bile vermişti. Tabii bu, tavuğun yumurtlamamaya söz vermesi gibi bir şey.
Nitekim 23 yıl aradan sonra bu kez sözünün eri olamamış anlaşılan.. Yani ikiyüzlülüğün ta kendisi.
Gürkaynak mailinde, ABD’de yaşayan Emir Emre Doğan’ın bu karardan sonra kaleme aldığı yazıyı da eklemiş mailine. AL SANA SOYKIRIM!! başlığını taşıyan Doğan’ın yazısı aynen şöyle:
”Biz Türkleri haksız yere soykırımcı ilan eden Kanada’nın Quebec'i, 'Kızılderili Toplu Mezarları' ile ünlü. Kanada'nın Quebec eyaleti, 24 Nisan'ı resmen, ‘Ermeni Soykırımını anma günü’ kabul etti. Biz Türklere yapılan açık haksızlıklardan biridir bu: Soykırımcı ilan edilmek... Tarihe havale ediyoruz... Ama sormadan da edemiyoruz: Bu Kanada, Kızılderili katliamının hesabını nasıl verecek?
Bundan 30 yıl öncesine kadar Kanada'da çoğunlukla kızılderili verem hastalarına 'hizmet' veren sanatoryumlar bulunuyordu. Bu sanatoryumların en ünlüsü 1900'lü yılların başında açılan Clearwater'di. Kızılderili şefi Cornelius Bignell, 1949 yılında eyalet başbakanına yazdığı mektupta sanatoryumun kızılderililer arasında korku ve endişe yarattığını ve kapatılması gerektiğini belirtmiş ancak Kanada hükümeti bu konuya duyarsız kalmıştı.
Bu sanatoryuma girip sağ çıkabilen şanslı Kızılderililerden William Tagona şu anda Quebec'in kuzeyinde bir köyde yaşıyor. Tagona, 1950'lerin ortalarında 'tedavi' gördüğü Clearwater'da 18 ay kalmış. 'Hayatlarımız hemşirelere bağlıydı. Orada kaldığım süre içerisinde ne bir doktor ne de bir yönetici gördüm. Bazen birileri gelip birkaçımızı götürürdü. Gidenlerden geri döneni hiç görmedim. Bir keresinde nereye götürüldüklerini sorma gafletinde bulundum, pantalon kemeriyle kırbaçlandığımı hatırlıyorum.' diye konuşan Tagona o günlerin tüm Kanada halkı tarafından hatırlanmasını istiyor.
1960'ların ortalarına gelindiğinde Clearwater Sanatoryumu'nda bir skandal patlak verdi. Sanatoryumun bahçesinden çıkarılan 15 kızılderili cesedi Clearwater yöneticilerini zor durumda bıraktı. Bunun 'normal' olduğunu ve verem hastalarını gömdüklerini söyleyen sanatoryum başkanı, ortalığı biraz yatıştırdıysa da, kayıtlarda bu ölümlerin görünmemesi Kanada'yı zor durumda bıraktı. Takip eden yıllarda Kanada'nın her bölgesinden eksik sanatoryum kayıtları ile ilgili haberler gelmeye başladı. Tedavi amacıyla karantinaya alınan binlerce kızılderilinin kayıplara karışması, ülkede büyük bir isyana sebep olmak üzereydi ki, Kanada devleti olaya el atıp tüm sanatoryumların kapatılması emrini verdi.
1938 yılının nüfus kayıtları, o dönemde kızılderililer arasındaki ölüm oranının 'normal' Kanada vatandaşlarýna göre 25 kat daha fazla olduğunu gösteriyor.
Şu anda birçok internet sitesinde o dönemlerin kayıtlarına ulaşmak mümkün. Bu sitelerde Kanada Devleti için 'Kolonizasyon ve Soykırım üzerine kurulmuş bir devlet' tanımı kullanılıyor.
1854 yılında yapılan en büyük toplu katliamın üzerindeki esrar perdesi ise devam ediyor. Quebec'te bulunan toplu mezarların o katliama ait olduğunu öne süren kızılderililerin bu bölgeye girmesi yasak.
16 Haziran 1763 tarihinde İngiliz General Amherst, Henry Bouget'ye kızılderili katliamlarının nasıl gittiğini sormuştu. Quebec'in kurucularından Bouget'nin cevap olarak yazdığı mektupta kullandığı ifadeler oldukça ilginç: 'İyi gidiyor ancak henüz hepsini temizleyemedik. Dağlara kaçtılar. Ormanlardaki ağaçların hepsi yerlileri korumaya çalışıyor gibi.”
Enis Turan ise bu ikiyüzlülüğe bir başka örnekle katkıda bulunmaya çalışmış. Turan’ın tespitleri ise şöyle:
“Yalnız bu kadarla kalsa çok iyi.. Bunların atası İngilizler, insandan saymadıkları Avustralya yerlileri Aborijin'lerin de aynı şekilde köklerini kurutmuştu.. O zamanlar sayıları 2.5 milyon kadar olan Aborijinler’den şimdi ancak 250 bin dolayında insan kalmıştır.
İşin asıl acı ve İngilizler için utanç verici olan yanı, hayatta kalabilmiş bu Aborijinler’in öz kültürlerini koruyabilmiş çok küçük bir bölümünün ise, İngiliz vahşetini ve hala devam eden kültürel soykırımını protesto etmek amacıyla "Bu dünyadan ayrılmaya" yani artık bundan böyle çocuk yapmamaya karar vermiş olmalarıdır.”
Evet yurt dışındaki iyi yetişmiş yurttaşlarımızın sözde Ermeni olayına karşı gösterdikleri tepki ve gerçekleri ortaya çıkarmadaki olağanüstü araştırmacı yanlarını bu vesileyle aktarmış oldum.
Ne mutlu bizlere ki çok değerli gençlere sahibiz. İçerde ve dışarda da olsalar gerçek Türk kimliğinin savunulmasında, ikiyüzlü milletlerin çirkin yüzlerini ortaya konulmasında ellerinden geleni yapmaya kararlılar.
Sevgiler,
Sezai