Güncelleme Tarihi:
YEŞİLÇAM'IN YAPAMADIĞINI YAPIYORLAR
Deprem sırasında İstanbul'da mıydın?
- Hayır, Amerika'daydık. İnternet sayesinde, depremden iki saat sonra haberimiz oldu. Los Angeles da deprem bölgesi olduğu için, Türkiye'deki depremle çok ilgilendiler. TV'deki görüntüleri seyrede seyrede bu filmin projesi oluştu. Proje önce belgesel film olarak çıktı. Ama sadece belgesel yapıp acı ve gözyaşı göstermek istemedim. Zaten depremin belgeselinin yapılacağını düşündük. Sarah, filmin Amerika'daki bölümünün prodüktörlüğünü yapıyor. Türkiye'deki bölümünün prodüktörlüğünü Bülent Yurdakul yapacak. Konulu ama belgesel açıları da olan 90 dakikalık bir film.
Amerikan ve Türk sinemalarında aynı anda mı gösterilecek?
- Uluslararası bir şey yapmak istedik. Amerikalılar da izlesin, Türkler de. İngilizce altyazılı olacak. Amerika'dan gelen, depremi Amerikalı gözüyle anlatan bir film olsun dedik.
Bu rolü kim oynayacak?
- Amerika'da büyümüş bir Türk aktör var. Adını söylemek istemiyorum. Amerika çapında ünlü. Yalan Rüzgarı'nda altı ay oynamış. En büyük adaylarımızdan biri o.
DİJİTAL KAMERAYLA
Filmin maliyetini nasıl karşılayacaksınız?
- Parayı Türkiye'den buluyoruz. Film, Türkiye açısından bir ilki gerçekleştirecek: Dijital videoyla çekip filme aktaracağız. 100-150 bin dolara malolacak.
Blair Cadısı da çok ucuza mal oldu ama iyi gişe yaptı...
- Öyle düşük maliyetli çok ünlü film var Amerika'da. Dijital videoyla her şeyin daha güzel ve hareketli çekimi sağlanıyor. Cannes'da ödül kazanan filmlerden biri de dijital teknolojiyle çekilmişti.
Sarah'yla birlikte deprem bölgesini epeyce dolaşıp mekan saptamışsınızdır?
- Depremden yedi ay sonra geldik. Senaryo elimizdeydi ama Türkiye'ye gelmeden doğrusunu çıkaramayacağımızı biliyorduk. Gölcük, Sapanca, Adapazarı ve bütün o civarı dolaştık. Fotoğraf ve videoya çektik. Senaryo daha iyi hale geldi.
Film şimdi hangi aşamada?
- Senaryo bitti. Ben montaj ve kameramanlık, Sarah da prodüktörlük yapıyordu. Filmi yapacağız dedik ve işimizi, her şeyimizi bırakıp on bavulla Türkiye'ye geldik.
ÖRNEK GENÇLER
Amerika'da yaşayan bir Türk genciyle Amerikalı arkadaşının böyle bir filme imza atması, örnek olacak bir çalışma.
- Sağolun. Yaparız inşallah diye geldik. Üç ay oldu geleli. İki hafta sonra dönüyoruz. İlgilenen kuruluşlar çok oldu.
Sponsorluk sözkonusu mu?
- Olabilir. Şu an bir yer daha var.
Amerikalı sinemacılar projeyi nasıl buldular?
- Amerika'da da ilgilenen var. İlgi ve merakla beklediklerini söylüyorlar filmi. Amerika'daki Türkler çok destek oldu. Amerika'da yayımlanan Türk gazeteleri, filmin reklamını haftalarca ücretsiz yayımladı. Başrol oyuncumuzla da bu yolla tanıştık.
Hollywood'un dev prodüksiyonlarının arasından çıkış yapabilecek mi film?
- İlk marketimiz Türkiye. Hem Türk sinemaları, hem Türk televizyonları. Sonra Avrupa. Almanya, Fransa, İngiltere. Amerika en son. Ama burada geniş izleyici bulamaz. New York, Los Angeles, Chigago, San Francisco gibi büyük şehirlerde göstereceğiz.
FESTİVALLERE KATILACAK
Filmin Kahramanı James gibi bu süreçte sende de değişiklikler oldu mu?
- Kahramanda biraz benim de parçam var. Benim de annem Amerikalı. küçüklüğümden ve dokuz yıldan beri Amerika'dayım. Sürekli değişiklik yaşıyorum. Türkiye'ye dönme sevdası vardı. Geldiğimde de film yapmak. Bu filmle de bir katkım olduğunu sanıyorum. Depremde ölenlerin, kaybolanların anısına yapılmış bir film.
Çekim ne zaman başlıyor ve ne kadar sürecek?
- 20 dakikası Los Angeles'ta geçecek. Büyük ihtimalle depremin birinci yıldönümünde, yaz sonunda Türkiye çekimleri bitecek. Kışın montajı yapacağız. Kış sonunda da gösterime girecek. Festivallere katılacağız.
Deprem görüntüleriyle oyuncularını biraraya getirirken hangi tekniği kullanacaksınız?
- Deprem görüntülerini James görüyor gibi olmayacak. Gerçek görüntü oldukları filmde ortaya çıkacak. Amerika'da depremzedelerin nasıl acı çektiğini bilen yok. Bazı görüntüler, bilinçlice acıtıcı olarak yer alacak. Ama bundan daha fazlasından da kaçınacağız. Merakla, aceleyle enkazı kazanları, canlı kurtarılanları da vereceğiz.
Emre ve Sarah 24 yaşında iki meslekdaş ve sevgili. ABD'deki Boston Üniversitesi'nde sinema eğitimi gördüler. Sarah okulu birinci olarak bitirdi. Bir süre sonra, Los Angeles'in Hollywood Mahallesi'nde bulunan Film ve Televiyon Yapım Şirketi Fox'ta karşılaştılar. İkisi de orada işe başlamıştı çünkü. Sonra birbirlerine aşık oldular. Uzun metrajlı bir sinema filmi yapmak istiyorlardı. Zaten Emre, üniversite yıllarında, çok sayıda kısa metrajlı filme imza atmıştı. Hatta ‘‘Fetiş’’ adlı filmiyle ‘‘Öğrenci Oscarı’’ sayılan ‘‘Üniversitelerarası En İyi Film Ödülü’’nü kazanmıştı. Şimdi iki gencin düşü gerçekleşiyor. Prodüktörlüğünü Sarah'nın, senaryo ve rejisörlüğünü Emre'nin yaptığı, Türkiye'yi sarsan depremin yarı belgesel filmi start alıyor. Böylece Yeşilçam'ın yapamadığını, iki genç yapmış oluyor.
İki kardeş
Filmin kahramanı James’in babası zaten kafasının bir tarafında hep var. Yıkıntıdan çıkarılmış birkaç fotoğrafını görüyor. Fakat anlaşılıyor ki babasının ölüp ölmediği bilinmiyor. Çünkü kayıp. Yaralı kurtarıldığını, ambülansla hastaneye gönderildiğini öğreniyor. Ama kayıtlarda babasına rastlayamıyor bir türlü.
James, babasının ölmüş olabileceğini kabul etmiyor. Babasının Türkiye'deki evliliğinden olan kız kardeşi Leyla'yla birlikte babalarını aramaya başlıyorlar. Bütün deprem bölgelerini, hastaneleri, prefabrik evleri aylarca dolaşıyorlar. Afiş bastırıyorlar.
James ve Leyla, babalarını bulamıyorlar ama bu arada aralarında diyalog, sevgi başlıyor. Bu arada bir haberle müthiş seviniyorlar. Bir adam, babalarının kendi evinde olduğunu, aylardır ona baktığını söylüyor. Koşup gidiyorlar ki o kişi babaları değil. O anda Leyla yıkılıyor ve ‘
‘Ben artık aramayacağım’’ diyor. James de bulamayacağını anlıyor ve Los Angeles'e dönüyor.
DEĞİŞİM
James, babasını arama serüvenini belgesel olarak sinemada gösterime sokuyor ve film böyle bitiyor.
Türkiye'ye gideceğini öğrenen arkadaşları, ‘‘Ne işin var orada. Midnight Ekspres'i görmedin mi?’’ diyorlar James'e. Ama James, Türkiye'yi tanımış olarak, depremden etkilenmiş olarak ve Türk insanını severek dönüyor.
Kayıp babayı ararken
Filmin kahramanı James, Türk ama üç yaşından beri Amerika'da yaşıyor. Türk babası terk etmiş. Bu genç, başarılı bir reklam yönetmeni oluyor. Ama hayatında eksiklikler var. İşinden sıkılıyor, kız arkadaşıyla kavga ediyor. Derken Türkiye'den, depremden birkaç hafta sonra bir mektup geliyor. Mektubun içinde neler olduğunu bilmiyoruz. Bir hafta içinde her şeyini toparlayıp, kamerasını da alıp Türkiye'ye geliyor. Daha sonra ne olduğu anlaşılıyor ki mektup, babasının ailesinden geliyor. ‘‘Babamız depremde öldü. Gelin tanışalım.’’