OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 12, 2005 00:00
Arıların hayatları çok modern ve yeni tekniklerle incelendi ve yeni bilinmeyen yönleri ortaya çıkartıldı. İşte ilk ilginç sonuçlar: Arılar yaşlandıkça akıllanıyor, meslek hastalığına yakalanıyor ve toplayıcı arılar iki kilo bal üretebilmek için toplam olarak Dünya ve Ay arasındaki mesafeye eşit bir yol kat ediyor.Dışarıda fırtınalar esiyor ama içerideki 6085 numaranın keyfine diyecek yok. 25 santigrat derecelik sıcaklıkta bir de dev bir porsiyon tatlı var önünde. 6085, yaşlı bir arının "adı" veya numarası". Yaz aylarında dışarıda çalıştı; şu sıralar ise zamanını neredeyse tümüyle kendisinin "inşa" ettiği yaşam alanında geçiriyor. Yaşlı arının halkı, bu ortak yaşam merkezini kışın sıcak, yazın ise serin tutabilmek için enerjisinin yarısını tüketmekte. Aile planlaması sıkı sıkıya takip edilirken, yavruların zekásı da bilinçli olarak geliştirilmekte. 6085, canlıların yaşadıkları zorlukların hepsinden uzak bir yaşam sürüyor. Açlık ve yaşlılığa bağlı bedensel zayıflıkları, arılar milyonlarca yıl önce çözmüşler. "Bu yaşam koşulları sanki bir bilim kurgu romanından çıkmış gibi geliyor insana" diyor Alman nörobiyolog Jürgen Tautz. Nörobiyolog, deney arılarını görevli olduğu Würzburg Üniversitesi’nde yetiştirmekte. Laboratuvarda pleksiglastan üç deneysel arı kovanı var. "Maya", "Willi" ve "Flip" olarak adlandırılan kovanlarda yaklaşık bin tane balarısı yaşıyor, tabii bunların arasında bizim 6085 numaralı yaşlı işçi arımız da var. Cama dokunulduğunda sıcaklık hemen hissedilmekte, özellikle de kraliçenin etrafını çevreleyen işçi ordusu yüzünden orta kısım daha sıcak. "Arılar, bizim ancak rüyamızda görebileceklerimizi bile öğrenmişler" diyor Tautz. 20 kişilik araştırma ekibi, Science, Nature ve Zoology gibi saygın bilim dergilerinde yayımladığı makalelerle bilim dünyasını şaşırtarak yepyeni bilgiler sunuyor. İki sürpriz yeni bilgiMesela zoologlar daha önceleri, arıların o ünlü kuyruk dansıyla etraftaki arılara en yakın nektar (çiçek balı) kaynaklarını
haber verdiklerini sanıyorlardı. Oysa Würzburglu araÅŸtırmacılar bu dansın ardında ilginç bir telsiz tekniÄŸinin gizli olduÄŸunu buldular. Bunun için toplayıcı arı "tepinerek" ve tıpkı boÅŸta çalışan bir motor gibi kanatlarını "ısıtarak" bir step dansı yapıyor. Arının bu hareketi sayesinde balmumu titreÅŸime geçiyor ve mesajı "koridor telsizi" aracılığıyla uzaktaki toplayıcılara iletiyor. "Arılar, peteÄŸi önemli mesajlar için bir tür radyo vericisi olarak kullanıyorlar" diye açıklıyor Tautz. Ve ikinci bir sürpriz: UçuÅŸ sırasında bir nektar kaynağının yerini tahmin etmek isteyen arılar bunu gözleriyle yapıyorlar ki bu da olaÄŸanüstü bir beyin yetisi gerektirmekte. Bununla birlikte bütün arılar aynı derecede yetenekli deÄŸiller. Zeka sadece kalıtımla deÄŸil, beslenme ve kuluçka sırasındaki sıcaklık ve pupaların geliÅŸimiyle de biçimlenmekte. Tautz’un ekibi 36 santigrat derecelik kuluçkada büyüyen ateÅŸli arıların, 34 derecede büyüyen soÄŸuk arılardan daha zeki olduklarını saptamış. En zoru dış hizmetYaÅŸamları boyunca birçok iÅŸte çalışan balarılarının görevleri yuva ısıtıcısından, temizleyici, ve süt nineliÄŸe, petek üretmekten bekçilik ve toplayıcılığa kadar uzanmakta. Dış hizmetler en zor ve en tehlikeli alan olduÄŸu için önemli bir beyin yetisi gerektirmekte ve bu beceriye arılar ancak yaÅŸlandıktan sonra sahip olabiliyorlar."Anladığımız kadar arılar yaÅŸlılığa baÄŸlı güçsüzlüğü, güce çevirecek bir reçete bulmuÅŸlar, ama bunu tam olarak ne ÅŸekilde yaptıklarını henüz bilemiyoruz" diyor biyolog. Bir arkadaşının teÅŸvikiyle on yıl kadar önce arıları araÅŸtırmaya baÅŸlayan Tautz, kendi yönettiÄŸi Beegroup’u (Arı Grubu), kimyacılarla, enfeksiyon biyologları ve beyin araÅŸtırmalarıyla birlikte araÅŸtırılan uluslararası bir projeye dönüştürmüş. Masrafların bir kısmını arıların bizzat kendileri karşılıyor: Beegroup’un toplam 70 arı topluluÄŸundan her biri yılda 50 kilo bal üretiyor ve bunlar piyasadaki fiyatlara göre satılıyor. ÖğreneceÄŸimiz çok ÅŸey varTautz bu merakını mümkün olduÄŸu kadar çok insana aşılamak istiyor. Beegroup, özellikle de Japonya, Rusya ve Avustralya’daki ekiplerle çalışıyor. Arılardan hepimiz bir ÅŸeyler öğrenebiliriz, üstelik öğrendiklerimiz toplumsal iÅŸlerimizi de hafifletebilir. Homo sapiens ve Apis mellifera sonuçta bin yıllardan beri sembiyoz yaşıyorlar. Eski Mısır’da "Bit"olarak adlandırılan arı, firavunun bir tür arma hayvanı gibi saygı görüyordu. Hatta normalde rüzgarla tozlaÅŸan kolza gibi yararlı bitkiler, arılar sayesinde yaklaşık beÅŸte bir oranında daha fazla ürün veriyor. Ekonomik açıdan bakıldığında arıların önemi daha da artmakta. Arılar kendilerini iyi hissettiklerinde insanlar da mutlu oluyorlar. Ya da tam tersi olarak örneÄŸin arılara parazit veya enfeksiyon bulaÅŸtığında meyveler ölür, dolayısıyla da insanlar zor durumda kalır. Ayrıntılı gözlemlerin birçoÄŸu, Beegruop’un yeni süper teknikler kullanmaya baÅŸlamasıyla mümkün olmuÅŸ. Dünya genelinde eÅŸsiz olan deneyleriyle kanatlı deneklerinin kesin hareket profillerini çıkarıyor araÅŸtırmacılar. Binlerce arının sırtında bu amaçta minik bir alıcı (transponder) var. Bir euro deÄŸerindeki telsiz çipi, bir parça gomalakla yapıştırılmakta. Çipin 2,4 miligramlık ağırlığı arıyı rahatsız etmiyor. Sandığımızdan çalışkanArılar nektarla birlikte veri de toplamaya baÅŸladıklarından bu yana ilk kez binlerce arının sekiz aya kadar uzanan yaÅŸam süresi didik didik incelenebiliyor. "Arı kovanlarını bir tür "Büyük Birader" konteynırına dönüştürdük" diye açıklıyor Tautz. ÖrneÄŸin kanatların detaylı bir ÅŸekilde ölçülmesi sonucunda arıların halk arasında bilindiÄŸinden çok daha çalışkan oldukları anlaşıldı. Toplayıcı arılar iki kilo bal üretebilmek için toplam olarak dünya ve ay arasındaki mesafeye eÅŸit bir yol katediyorlar. Fakat çoÄŸu genelde yuvada kalıyor. Arı topluluÄŸunun çok küçük bir kısmı uÄŸraşıyor nektar toplayıcılığıyla. Hatta toplayıcılar bile üç saatten ikisini iklim ÅŸokunda geçirirler. İçerde yapılan bir iÅŸin ne kadar zor olduÄŸunu enfraruj kamerayla görmüşler araÅŸtırmacılar. BoÅŸ kuluçka hücrelerinde uyur gibi görünen ısıtıcı arılar, aslında göğüs kaslarını saniyeda 200 kez titreterek, 4 milivatlık randımanla beden ısılarını 43 dereceye kadar yükseltiyorlar. Yazın ise yuvayı serinletmek için su damlacıkları taşıyor ve kanatlarıyla buharlaÅŸtırıyorlar. Meslek hastalığıWürzburglu araÅŸtırmacılar bundan sonra daha ayrıntılı incelemeler yapacaklar. Kovan çıkışında içeri ve dışarı uçan arıları kaydetmek dışında, elektronik bir savak düzeneÄŸiyle örneÄŸin rutin kan görüntüleri oluÅŸturmak için arıları yakalamak da mümkün olacak. Arının saÄŸlığını öğrenmek için bir miktrolitre hemolenf yeterli. Yuvadaki yaÅŸamları boyunca arıların savunma sistemleri en yüksek ayarda çalışır. Çünkü sıcak, nemli ve kalabalık ortamda enfeksiyon tehlikesi büyüktür. Oysa yaÅŸlı toplayıcılar, savunma mekanizmasından neredeyse tümüyle yoksunlar. Ve bu nedenle de bunlara enfeksiyon bulaÅŸma riski çok yüksektir. "Bu onlarda bir tür meslek hastalığıdır" diyor Tautz. Bu durum arı topluluÄŸu için bugüne kadar hiç sorun olmamıştır. Elli milyon yıllık arı nesli boyunca hasta dış hizmet arıları herhangi bir tehdit oluÅŸturmuyorlardı. Çünkü bir virüs kaptıklarında, yön duygularını yitiriyor ve yuvalarını bulamadıkları için de tek baÅŸlarına ölüyorlardı. Zeka testiFakat bugün artık yoÄŸun arıcılık yüzünden ölecek derecede "aptallaÅŸan" toplayıcılar bile, genelde yabancı arı kovanlarına rastlıyorlar. Ve kovana alınmak için gerekli kokuya sahip olmamalarına raÄŸmen birkaç damla nektarla içeri girmeyi bile baÅŸarıyorlar. "Arılarda küreselleÅŸmenin küçük versiyonu söz konusu" diye açıklıyor bu durumu biyolog. Her arının beyninde yaklaşık olarak bir milyon sinir hücresi (nöron) bulunmakta. Bir arı topluluÄŸu ise, 100 milyar nörona sahip insanın yarısı kadar sinir hücresine sahiptir. Bu tür felsefi gözlemler genelde Tautz’un ertesi sabah yeni verileri incelemeye baÅŸlamasıyla uçup gidiyor. Bunun yerine pratik sorular çıkıyor ön plana. Biyologun son fikri, arıcıların çok basit bir ÅŸekilde arı topluluÄŸunun ne kadar "uyanık" ve saÄŸlıklı olduklarını ölçebilecek bir "zeka testi". Bu amaçta kovandaki giriÅŸlere örneÄŸin daireler, üçgenler veya dikdörtgen iÅŸaretleri yerleÅŸtirdikten sonra kameralarla izlenmekte. Hayvanlar bu farklılığı anladıktan sonra her seferinde aynı giriÅŸi bulacak kadar akıllılar. Buna göre daireli giriÅŸten ne kadar çok üçgen veya dikdörtgen arısı girerse arı topluluÄŸu o denli hasta demek. Arıcılar bugüne dek hayvanların ya yaÅŸadığını ya da öldüğünü görebiliyorlardı. Oysa arılar çok daha karmaşıklar, diyor Tautz. Biyologun elektronik olarak hazırlamış olduÄŸu "Arılar için Pisa testi" ile ÅŸimdi arıcılar, arılar hakkında çok daha fazla bilgi edinebilecekler.Arılar, beyinlerindeki haritaya göre uçuyorAlman bilim adamlarının araÅŸtırmaları arıların, yönlerini bulmak için bir tür haritadan yararlandıklarını gösterdi. Yani doÄŸadaki bazı iÅŸaretleri akıllarında tutarak hedeflerine ulaşıyorlar. Hür Berlin Ãœniversitesi’nden Randolf Menzel, Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde arıların sanıldığından çok daha becerikli olduklarını ve beyinlerinde mekan için bizim harita olarak tanımlayabileceÄŸimiz bir bellek yapısının varlığından söz ediyor. Oysa bilim arıların, yönlerini uçuÅŸ yönüne ve mesafelere göre hesapladıkları yön oklarına (vektörlerle) göre bulduklarını kabul ediyordu. Deneyler sırasında arılar yakalandıkları yerden farklı bir bölgeye bırakılmış. Menzel’in ekibi uçuÅŸ motifini radarla ölçerken bir yandan da üç arı grubunun davranışları karşılaÅŸtırmış. Birinci grup, 200m uzaklıktaki bir yem otomatının yerini bilen ve hesapladıkları vektöre göre uçan arılardan oluÅŸuyordu. Ä°kinci grup, otomatın on metrelik bir daire içinde birkaç kez farklı yere konulması nedeniyle hedeflerini kesin olarak bilmiyordu. Üçüncü grubun yem otomatıyla ilgili bilgileri ise "ikinci elden" yani diÄŸer arıların yem dansından ibaretti. Arılar ister vektörlere göre ister hedefi bulmaya çalışarak veyahut da diÄŸer arıların bilgilerine göre uçsunlar, serbest bırakıldıklarından sonra hep yakalanmadan önceki rotalarını takip etmiÅŸler. Ancak arılar yeniden konumlanabilmek için kısa bir süre sonra yavaÅŸladıkları gibi yönlerini de daha sık deÄŸiÅŸtirmiÅŸler. Ve sonunda hızla doÄŸrudan doÄŸruya kovanlarına veyahut da önce otomata oradan da kovanlarına uçmuÅŸlar. Bu davranışlar, arıların farklı bir bölgede olduklarını çabucak fark etmeleri ve hemen aÄŸaç, ev veya sokak gibi iÅŸaretler aramaya baÅŸladıklarını göstermekte diyor Menzel. Ä°ÅŸaretleri buldukları zaman iÅŸaretlerden oluÅŸan haritayı vektör bilgileriyle baÄŸlayarak hedefe giden yolu hesaplıyorlar. Sincap ve kuÅŸ gibi diÄŸer hayvanlardan da içinde birbiriyle baÄŸlanmış iÅŸaretlerin bulunduÄŸu soyut geometrik haritaları akıllarında tuttukları bilinmekte. Arılar, iyi ısıtılmış pupa odaları sayesinde daha akıllıBalarıları yavrularının öğrenme ve iletiÅŸim yetilerini belirleyebiliyor. Bu konuda pupaların içinde geliÅŸtikleri sıcaklık önemli. Bir balarısı kolonisi bir yaz mevsiminde yaklaşık beÅŸ milyon kilojul enerji içeren çiçek nektarı toplamakta. Bu görevi baÅŸarıyla yerine getirebilmek için arıların son derece geliÅŸkin öğrenme ve iletiÅŸim yetisine sahip olmaları gerekmekte. ÖrneÄŸin çiçek tarlasına giden yolu öğrenip akıllarında tutmak veya farklı çiçek türlerini ayırt edebilmek gibi. Yuvada birlikte yaÅŸadıkları arılara nektar kaynağının yerini bildirme için yaptıkları kuyruk dansı da arıların sinir sistemindeki en zor beceriyi gerektiren karmaşık bir iletiÅŸim biçimidir. Tüm bu yetilerin öğrenilmesi, larvaları, pupadan yetiÅŸkinliÄŸe götüren geliÅŸim evresinde bulundukları yuvanın sıcaklığına baÄŸlı. Bir koloni nektarın içindeki enerjinin %40 kadarını yuvayı 35 derecede tutabilmek için harcar. Bu istatistiksel deÄŸer, Würzburg Ãœniversitesi’nden Jürgen Tautz’un araÅŸtırmalarıyla ortaya çıkmıştır fakat arı yuvası, gerçekte bir tür yamalı bohça gibi farklı sıcaklıkta kuluçka bölgelerine sahip. Sıcaklık farklılıklarnın arılar üzerindeki etkisini öğrenmek isteyen araÅŸtırmacılar, pupaları farklı sıcaklıklardaki kuluçka dolaplarında yetiÅŸtirmiÅŸler. Pupaların bir kısmı genelde doÄŸal koÅŸullarda bulunan maksimum 34,5 santigrat derecede yetiÅŸtirilmiÅŸ. Bu pupalardan, öğrendiklerini çabuk unutan ve kuyruk dansları daha az etkili olan arılar büyümüş. Oysa en "akıllılar" 36 santigrat derecede büyüyenlerdi diyor bilim adamları. Nobel ödüllü arı uzmanı Karl von Frisch bundan 80 yıl önce "iyi" ve "kötü" dansçıları gözlemleyerek, günümüzde daha iyi anlaşılmış olan fenomenin ilk izlerine ulaÅŸmıştı. "Yuvadaki en iyi sıcaklığın, kuluçka hücrelerinin uygunsuz konumu gibi dış etkenler yüzünden engellendiÄŸini düşünebiliriz" diyen Tautz, bir koloninin akıllı arı sayısını sıcaklığı ayarlayarak arttırabileceÄŸine inanmakta. Bir koloninin ne kadar nektar toplayacağının iç ve dış koÅŸullara baÄŸlı olması nedeniyle bu varsayım mantıklı görünmekte. Bu deneyler sayesinde sinir sistemlerin birbirine baÄŸlanışıyla ilgili heyecan verici bir saptama yapılmış oldu. Arıların öğrenme ve iletiÅŸim gibi özel yetileriyle ilgili merkezi sinir sistemi enerjinin nektar olarak toplanışından sorumlu. Bu enerjinin kuluçka sıcaklığına dönüştürülmesiyle Äž ki bu da bir davranış yetisi ve dolayısıyla da sinir sisteminin bir ürünüdür - bu "döngüyü" en iyi öğrenme ve en etkili iletiÅŸim yetisiyle sürdürebilen "akıllı" arılar yetiÅŸtirilmekte. Â
button