Murat BARDAKÇI
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 26, 2001 02:01
Asırlar boyunca birbirlerine düşman olmuş ve hiç durmadan savaşmış iki ailenin, Osmanlı ve Habsburg hanedanlarının mensupları tarihte ilk defa geçen hafta, Kuşadası'nda biraraya geldiler.
Asırlar sonra yaşanan bu dostça buluşmayı görünce ‘‘Osmanlılarla Habsburglar bundan 500 sene önce de böyle karşılıklı konuşup o zamanın dünyasını aralarında paylaşmış ve hiç savaşmamış olsalardı dünya tarihi acaba ne şekil alırdı?’’ diye düşündüm ve tarihimizle ilgili bir kurgubilim senaryosu hayal ettim.
Kuşadası'nda, geçen hafta, beş asırlık bir gecikmeyle gelen tarihi bir buluşma yaşandı. Dünyanın en eski hanedanlarından olan Osmanoğlu ve Habsburg ailelerinin önde gelen mensupları, son Osmanlı hükümdarı Sultan Vahideddin'in torunlarına ait olan Kısmet Oteli'nde biraraya geldiler.
Buluşanlar, Osmanlı hanedanını reisi yani Osmanoğlu ailesinin en büyüğü ve Osmanlı tahtının varisi olan Şehzade Osman Ertuğrul Efendi ile Avrupa'nın bir bölümüne yaklaşık bin sene boyunca hükmetmiş olan Habsburg Hanedanı'nın önde gelen prenslerinden Arşidük Ferdinand von Habsburg idi. Şehzade Osman Ertuğrul Efendi New York'ta, Arşidük Ferdinand da Almanya'da yaşıyordu, yaz tatili için eşleriyle beraber Kuşadası'na gelip Kısmet Oteli'ne yerleşmişlerdi. Burada tesadüfen karşılaştılar ve otelin nefis bahçesinde gündüzleri saatlerce sohbet ettiler.
Her iki prens bol bol tarihten, büyük dedelerinin asırlar boyu devam etmiş olan mücadelelerinden bahsettiler, Birinci Dünya Savaşı'nı tartıştılar, savaş sonrasında her iki hanedanın yani Osmanlılar ile Habsburglar'ın uğradığı sürgünün hatıralarını anlattılar. Söz iki imparatorluğun, yani Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun toprakları üzerinde kurulmuş olan devletlerin arasında yaşanan kanlı mücadelelere de geldi: Makedonya'da, Bosna-Hersek'te ve Ortadoğu'da olup bitenler konuşuldu ve ‘‘Ailelerimiz bugün iktidarda olsa idi ne büyük dertlerle uğraşmak zorunda kalacaktık’’ gibisinden karşılıklı şakalar yapıldı.
Ben, Ege'nin en şirin köşelerinden biri olan Kısmet Oteli'nde tesadüfen, gözlerden uzak bir şekilde yaşanan bu son derece medeni, dostça ve karşılıklı esprilerle dolu buluşma üzerine oturup bir hayal kurdum: ‘‘Osmanoğlu ve Habsburg ailelerinin büyükleri, meselá Kanuni Sultan Süleyman ile İmparator Birinci Ferdinand yahut Beşinci Karl bundan 500 sene önce karşılıklı oturup o zamanın dünyasını imparatorlukları arasında pay etselerdi dünya tarihi acaba nasıl olurdu?’’ diye düşündüm... Zira, eski asırlarda Türkiye için ‘‘Moskof’’ ne ise, ‘‘Nemçe’’ yani Avusturya da oydu, aynı şekilde tehlikeli bir düşman demekti. Sonra, hiç yaşanmayacak olan büyük savaşların uzun bir listesini çıkardım ve bu listenin bir kısmını sizlere de nakledeyim dedim.
Tarihi olaylar gerçi bugünün değil, meydana geldikleri dönemin şartlarıyla değerlendirilirler. Ama şimdi gelin Osmanlılarla Habsburglar asırlar önce dost olmuşlar gibi düşünelim ve tarihimizle ilgili bir kurgubilim senaryosu yazalım.
90 yaşına basıp 700 yılın rekorunu kırdı
Kuşadası'nda, Osmanoğulları'nın son hükümdarı Sultan Vahideddin'in torunlarına ait olan Kısmet Oteli'nde geçen cumartesi gecesi sadece bazı aile üyelerinin, ailenin yakın dostlarının ve bu arada bendenizin de katıldığı bir doğum günü partisi vardı: Son Osmanlılar, ‘‘hanedan reisi’’ Osman Ertuğrul Efendi'nin 89. doğum gününü kutladılar. Toplantıyı otelin sahiplerinden Hanzade Moran hazırlamıştı.
Türkiye'de şu anda Osmanlı idaresi bulunsa ‘‘Sultan Dördüncü Osman’’ unvanıyla tahtta oturacak olan Osman Ertuğrul Efendi, Sultan Abdülhamid'in oğlu Şehzade Burhaneddin Efendi'nin çocuğuydu. 1912'nin 18 Ağustos'unda doğmuştu ve 700 küsur senelik aile tarihinde bir rekorun sahibiydi: 85 yaşını geçme rekorunun...
Osmanlı ailesinin onun dışında hiçbir erkek mensubu 85 seneden fazla yaşamamış, 86 yaşından gün almamıştı. Meselá 46 sene hüküm süren Kanuni Sultan Süleyman hayata 71, tahtta 33 yıl kalan İkinci Abdülhamid de 75 yaşlarındayken veda etmişlerdi. Osman Ertuğrul Efendi sürpriz doğum günü pastalarını keserken, kuzenleriyle dostları onu işte bu yüzden eski bir aile geleneğine uyarak ‘‘Çok yaşa, iyi yaşa!’’ diye alkışladılar.
Ben, Osmanoğlu ailesine mensup gençlerin o gece Tarkan'ın ‘‘Kuzu Kuzu’’sunun ritmiyle coşmalarının video kasetteki görüntülerini çok hoş bir hatıra olarak arşivimde saklayacağım.
Habsburglar: 1400 yıllık aile
Geçmişi 6. yüzyıla kadar dayanan Avrupa'nın bu en eski ailesinin kayıtlı tarihi 1020 senesinde, şimdi İsviçre'nin sınırları içerisinde bulunan Habichtsburg Şatosu'nun inşa edilmesiyle başladı. Habichtsburg adı zamanla Habsburg halini aldı ve aile tarafından da benimsenerek tarih boyunca bu şekilde kulanılır oldu.
Kont Rudolp'un 1273'te ‘‘Alman Kralı’’ ve ‘‘Kutsal Roma-Germen İmparatoru’’ seçilmesi üzerine Habsburglar Avrupa'da söz sahibi olmaya başladılar ve güçleri 1918'e kadar devam etti. Sonraki asırlarda İsviçre'den Avusturya'ya geçerek bir ‘‘Avusturya hanedanı’’ oldular ve sahip bulundukları topraklar imparatorların siyasi evlilikleriyle daha da genişledi. 15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlılar'la beraber dünyanın en güçlü devleti olan imparatorluk, Habsburglar'ın daha sonra Macaristan'ı da hakimiyetleri altına almalarıyla ‘‘Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’’ diye bilinmeye başladı.
Habsburglar'ın kaderi, Osmanlılar'ınki gibiydi... Bir zamanlar dünyanın en güçlüimparatorluklarından biri olan devletleri zamanla küçüldü, Birinci Dünya Savaşı'ndan onlar da bizim gibi yenik çıktılar ve hanedan 1918 Kasım'ında Avusturya'dan sınırdışı edildi. Habsburg ailesinin reisliğini şu anda son Avusturya-Macaristan İmparatoru Birinci Charles'in büyük oğlu olan Arşidük Otto von Habsburg yapıyor. Uzun yıllar Batı Almanya'nın ‘‘Avrupa Milletvekili’’ olan ama Avusturya'ya girmesine izin verilmeyen Otto von Habsburg bugün 90 yaşında ve Almanya'da yaşıyor.
500 sene önce buluşsalardı bütün bunlar yaşanmazdı
İmparator Ferdinand ile Kanuni Sultan Süleyman arasında Macaristan'ı paylaşma mücadelesi yaşanmaz, Macaristan Osmanlılar ile Avusturyalılar arasında gidip gelmezdi.
Kanuni, Avusturya'ya karşı son seferini açmaz, hayata belki de Zigetvar Kalesi'nin önünde değil, İstanbul'daki sarayında veda ederdi.
Kanije Kalesi fethedilmez, dolayısıyla Tiryaki Hasan Paşa'nın adı tarihlere geçmezdi.
Avusturya donanması zaman zaman Ege'de terör yaratmaz, bazı adalar Avusturya'nın işgaline uğramaz ve Ege'nin siyasi haritası bugün daha değişik olurdu.
Viyana'yı iki defa kuşatmamıza lüzum olmaz, özellikle ikinci kuşatmamızın sonunda tarihimizin en büyük yenilgilerinden birine uğramazdık.
Avusturya'ya ardarda yenilmez, sonuçta Karlofça ve Pasarofça andlaşmalarını imzalamak zorunda kalmazdık. Böylelikle Osmanlı Devleti'nin çöküşü belki biraz daha gecikir veya başka sebepten olurdu.