İfadedeki isimler

Güncelleme Tarihi:

İfadedeki isimler
Oluşturulma Tarihi: Nisan 26, 1998 00:00

Haberin Devamı

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin başarılı bir operasyonu sonucu Türkiye'ye getirilen PKK'nın 2'nci adamı Şemdin Sakık, verdiği ifadelerde, bölücü örgüte destek veren bütün kişi, kurum, dernek ve vakıflar hakkında geniş bilgiler verdi, örgütün işleyişini, zaaflarını açıkladı.

Şemdin Sakık ifadesinde, PKK'yı destekleyen politikacı, işadamı ve gazetecilerin de tek tek isimlerini verdi. Sakık'ın ifadesi şöyle:

POLİTİKACILAR

‘‘Örgütü destekleyen, benim bildiğim çok sayıda siyasiler bulunmaktadır. Bunlar arasında aklıma gelenler;

Abdülmelik Fırat, Sebgatullah Seydaoğlu var.

Salim Ensarioğlu: 1991 genel seçimlerinden önce Diyarbakır-Dicle kırsalına giderek ‘Remzi' kod isimli ‘İrfan Pervani' ile görüştü. Seçimlerde kendisine destek sağlamamızı istedi.

Fethullah Erbaş: Bizimle defalarca temasa geçti. RP'nin örgütü kınamayacağı, buna karşılık da kendilerini desteklememizi istedi.

Muhyettin Mutlu: Bitlis Milletvekili'ydi. Oğlunu para verip kurtarmak için Öcalan ile Bekaa'da görüştü.

Turgut Atalay: Diyarbakır eski Belediye Başkanı. Bana bir tabanca hediye etti.

Sırrı Sakık: Örgütle dolaylı irtibatlı. Öcalan kendisini sevmez.

Leyla Zana: Öcalan ile doğrudan bağlantılı. Ancak, Mehdi Zana'nın PKK'ya tam bağlı olmamasından dolayı bu kişi için ‘‘Ajan da olabilir’’ der. Dicle ve Lice belediye başkanları da örgütten desteğini esirgememişlerdir.

Mehmet Mengi: Diyarbakır eski HADEP İl Başkanı. Bize maddi destekte bulunduğu gibi adamlarımızın da belediyede işe alınmasını sağlardı.

ŞİRKETLER

Batman Petrolleri benden petrol arama kuyuları için izin aldı. Ben de onlardan hem para aldım, hem de işçi soktum. Hazro'dan su kanalı yapan müteahitten 1992 yılında 200 milyon lira aldık. 1993 yılında Batman baraj inşaatından 1 milyar lira peşin vergi aldık. 1 milyar da daha sonra alacaktık. Fakat, yanlışlıkla baraja eylem yapılınca geri kalanı alamadık.

İŞADAMLARI

Cantürkler sürekli olarak para yardımında bulunmuştur.

Ali Rıza Septioğlu'ndan para istedik. Para almaya gittiğimizde korumaları ile çatıştık. Onların silahlarını aldık. Özellikle İstanbul'daki işadamları maddi destek bakımından önde gelmektedirler. Bunlar kazandıkları kara parayı bu destekle aklamaktadırlar.

GAZETELER-GAZETECİLER

Basın mensupları içinde de örgütün parayla yazdırdığı ya da konuşturduğu çok ünlü kişiler bulunmaktadır. Bazılarını da parayla satın alabileceğini düşünür. Bunlara örgütte ‘eylemciler' denir. Bunun yanında ‘Ülkede Gündem, Özgürleşen Yurtseven Gençlik, Evrensel, Özgür Halk, Demokrasi, Emek' gibi, basın organları da örgütün finanse ettiği kuruluşlardır. Doğu Perinçek ve Mehmet Ali Birand'ın Öcalan ile görüşmesi ona Türk basınında kapıların açılmasına neden olmuştur. Öcalan, bana Mahir Kaynak, Mahir Sayın, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve Yalçın Küçük'ün isimlerini söyledi.

Ayrıca ‘Milli Gazete' ile ‘Akit Gazetesi'nin de PKK aleyhine yazmayacaklarına dair söz verdiklerini söyledi. Bunlarla bir nevi ortak düşmana karşı antlaşma yaptığını söyledi. Öcalan, para ile satın aldıkları Türk gazetecilerden söz ederken, ‘‘Kürt ve Türk tarihi hainlerle doludur. Türk'e ve Kürk'e oyun yapmaya gerek yok. Bunlar zaten oyunu kendileri oynuyor’’ dedi.

İLGİNÇ KİŞİLİKLER

Rüşdi'yi dişleriyle boğacaktı

ANAP Bitlis Milletvekili Muhyettin Mutlu, Ekim 1989'da Humeyni'nin Salman Rüşdi için verdiği ölüm fermanı için, ‘‘Kararı destekliyorum ama bu fermanı kendimin yerine getirmesi gibi bir isteğim yok. Ancak elime geçirirsem, dişlerimle boğarım’’ dedi. TBMM'de 1991 Ocak'ın ‘Kürtçe’ye serbestlik' tartışmalarında sesini duyuran Mutlu, ‘‘1938'den beri bize hakaret edildi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yasaklama yoktur. Rusya'da, İran'da bile Kürtçe konuşulur’’ diye konuştu. Meclis Lojmanları'nda SHP Milletvekili Erol Güngör'ün oğlu Mustafa Güngör'ün öldürülmesi olayında, tanıklarca ‘tarif edildiği’ iddialarına hedef oldu. Ağustos 1991'de Mutlu'nun oğlu ortadan kayboldu. Oğul Mutlu ile 4 arkadaşının PKK tarafından kaçırıldığı, hatta PKK'ya katıldıkları öne sürüldü.

Kızgın milletvekili

ANAP Diyarbakır Milletvekili Sepgatullah Seydaoğlu, seçilmeden önce partisinin Diyarbakır İl Başkanlığı'nı üstlendi. Seydaoğlu, hem basın açıklamalarında, hem de TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmalarda Güneydoğu'da barış ve huzurun yeniden sağlanması için demokratik ve ekonomik bazı adımlar atılması gerektiğini savundu. Seydaoğlu, genel başkanı Mesut Yılmaz'ın kürsüdeki konuşmasını engellemek isteyen DYP'lilere cep telefonu fırlatarak dikkatleri üzerine çekti. Seydaoğlu, en son icraatını geçen hafta ANAP Grubu'nda sergiledi. Seydaoğlu'nun organizasyonuyla Diyarbakır'ın 11 ilçe ve beldesinin belediye başkanları törenle ANAP'a katıldı. Aralarında DYP ve CHP'li belediye başkanlarının da bulunduğu toplu katılım töreni, parti içinde ‘‘Diyarbakır'da kimseyi bırakmamışsın’’ esprilerine yol açtı. 1955 Diyarbakır doğumlu, 6 çocuk babası Seydaoğlu, Diyarbakır Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu mezunu. Arapça bilen Seydaoğlu, siyasete atılmadan önce Türkiye Süt Enstitüsü Kurumu'nda yöneticilik yaptı.

PKK'ya para vermedi

Sakık'ın ifadesinde, kendisinden para alamadıklarını söylediği Ali Rıza Septioğlu, 1978'de Adalet Partisi'nden ayrılıp Bülent Ecevit hükümetini destekleyen ‘Onbirler’in içinde yer almasıyla öne çıktı.

Elazığ'nın Palu İlçesi'nde etkin bir nufusa sahip Septioğlu, Ecevit hükümetinde Metorolojiden sorumlu Devlet Bakanı olarak görev aldı. Septioğlu, o dönemde Meteoroloji Genel Müdürü'nü değiştirerek yerine tanıdığı birini getirmek istedi. Bunun için de şu ilginç yöntemi denedi: ‘‘Önce Palu'yu arayıp belediye başkanından havanın yağışlı olduğunu öğrendi. Ardından da Meteoroloji İşleri Genel Müdürü'nü arayıp Palu'daki hava durumunu sordu. Genel müdürden, ‘Hava açık, yağış yok' yanıtını alınca, 'Seni yakaladım, bilemedin' dedi. Bunu Bakanlar Kurulu'na Genel Müdürü görevden alma gerekçesi olarak sundu.’’

Makam otomobilinde bağdaş kurarak oturması, makamdaki masasının altındaki zili farketmeyip odacıyı sürekli kapının önünde bekletmesi de Septioğlu’nun bakanlığı dönemindeki anıları arasında. 1987 yılında DYP'den milletvekili seçilerek yeniden parlamentoya giren Septioğlu, 1991'de Elazığ'dan tekrar seçildi. 1913 doğumlu olan Septioğlu, en yaşlı üye olması sıfatıyla TBMM Başkanlığı görevini üstlendi. Yemin töreni sırasında DEP Milletvekili Leyla Zana kürsüden Kürtçe konuşmaya başlayınca Septioğlu sinirlendi ve kendisini ‘‘Kızım kızım, doğru düzgün yemin et...’’ diye uyardı.

1993'te DYP'nin başına Çiller geçince, ‘‘Benim için politika bitti’’ sözüyle dikkat çekti. Çiller, Septioğlu'nu 1995 seçiminde liste dışı bıraktı. 6 çocuklu Septioğlu da Palu'ya gidip, köşesine çekildi.

Şeyh Sait'in torunu

TBMM'de iki dönem milletvekilliği yapan Abdülmelik Fırat, Şeyh Sait'in torunu. 19. dönemde DYP Erzurum Milletvekili olarak Meclis'e giren ve ‘‘Kemalistlerle Kürtler barışsın, bir uzlaşma sağlansın’’ sözleriyle de tanınan Fırat, Meclis'teki OHAL görüşmelerinin hiçbirine katılmadı. Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde, DEP'lilerin dokunulmazlığının kaldırılması oylamasına da tepki gösteren Fırat, ‘‘Demokraside çok seslilik normaldir. Eğer DEP'lilerin dokunulmazlığı kalkarsa, benimki de kalksın’’ dedi.

1994'te Fırat'ın Hınıs'daki evinin PKK'lılarca kullanıldığı iddiaları ortaya atıldı. Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'nın hakkında soruşturma açma girişimi üzerine Fırat, ‘‘Devlet beni zorla PKK'lı mı yapmak istiyor?’’ diye tepki gösterdi. Fırat, Meclis'teki ilginç girişimlerini 1994'de de sürdürdü. Atatürke suikast sanıklarının itibarlarının iade edilmesi' konusunda, RP, DEP ve BBP'li milletvekilleriyle hareket eden Fırat, bunun üzerine partisinden ihraç için disiplin kuruluna verildi. Fırat, ihracı beklemeden DYP'den istifa etti.

Bağımsız milletvekili olan Fırat, Brüksel'de yapılan Kürt Konferansı'na katıldı. Güneydoğu'da köylerin yakılması konusunda Cumhurbaşkanı'nın komutanlarla anlaştığı yolundaki demeciyle tepki topladı. Meclis lojmanlarındaki dairesi kurşunlanan Fırat, ‘‘Devlet güçleri tarafından öldürüleceğim’’ dedi. 1996'da Erzincan DGM'nin bölücü terör örgütüne yataklık yaptığı gerekçesiyle tutuklama kararı çıkardığı Fırat, İstanbul DGM'ce tutuklanıp, Bayrampaşa Cezaevi'ne konulmuştu.

Tutuklandı

Diyarbakır DGM Savcılığı'na önceki gece getirilen ve aralıksız 12 saat süreyle DGM Başsavcısı Nihat Çakar'ın başkanlığında 4 savcı tarafından sorgulanan Şemdin ve Arif Sakık kardeşler, saat 10.30'da Nöbetçi Hakimliğe sevkedildiler. ‘Parmaksız Zeki’ kod adlı Şemdin Sakık ile ‘Hasan’ kod adlı Arif Sakık, DGM Hakimi Savaş Çelikel tarafından da sorgulandıktan sonra tutuklanarak, Diyarbakır E Tipi Cezaevi'ne gönderildiler. Sakık kardeşler, TCK'nın 125'inci maddesi gereğince, ölüm cezası istemiyle yargılanacak.

Büyük Kürdistan hayali

Örgütün kuruluşundan itibaren kuruluş amacına göre, idealin önce kültürel hakların alınması, sonra federe bir yapı sağlamak olduğunu söyleyebilirim. Çünkü, bağımsızlığa doğrudan geçmemiz mümkün görünmüyordu. Federe yapı gerçekleştikten sonra, Türkiye topraklarında bağımsız bir Kürdistan Devleti kurma peşinde koşacaktık. Daha sonra da Irak ve İran'daki Kürtler'le birleşerek, büyük bir Kürdistan kurma düşüncemiz vardı.

SURİYE'YE AYRICALIK

Suriye Devleti'nin örgüte verdiği destekten dolayı, Suriye Devleti'nde Kürt toprağı olmadığı, burada yaşayan Kürtler'in mülteci olduğu kanaatine varılmıştı. Tabii ki bu kanaat, sadece Öcalan'a aitti.

Bu durumda öncelikle Türkiye-Irak, daha sonra da mücadelenin seyrine göre İran'da da Kürt toprağı olduğu kabul edilerek, mücadele bu topraklarda da yürütülecekti.

TÜRKÇE SORUN OLDU

Ancak, daha işin başında Türkiye'deki Kürtler'in farklı dil konuşmaları bizim için ilk engeli teşkil etmişti. Farklı ülkelerdeki Kürtler farklı dil kullandığı gibi, aynı ülkelerdekiler de farklı dil kullanıyorlardı. Öcalan, savaşçıların aklında dil konusundaki farklılıkların bir şüpheye neden olmaması için genelde, Türkçe konuşulması emrini vermiştir. Bu durum Suriyeli savaşçılar için sorun olmuştur.

Gerçi onlar Türkiye'de doğumlu savaşçıların Kürtçe'sini de anlamıyorlardı, ama Türkçe konuşulması daha büyük soruna neden oldu. Son zamanlarda Türkiye'den katılımlar azalınca, Suriyeli Kürtler'in örgüte katılımına önem verildi. Ancak bunlardan istenilen verim dayanıksızlıkları nedeniyle alınamamaktadır.

KESK'İ DESTEKLEDİK

Yukarıda belirttiğim amacın gerçekleşmesi için siyasi ve kültürel alanlarda da harekete geçilmiştir. Dünyadaki siyasi ve ekonomik globalleşmenin etkisinde kalınarak, Türkiye ile barış görüşmelerine zemin yaratarak silahlı çatışma yanında propagandaya yönelik faaliyetlere de önem verilmiştir. Bu propaganda için İnsan Hakları Derneği ile Mezapotamya Kültür Merkezi örgütle doğrudan ilişki içindedir. Son zamanlarda eylemleri artan KESK gibi bazı sendikaların da, eylemleri el altından desteklenmektedir.

Cumartesi anneleri eyleminin de örgütün kontrolünde olduğunu biliyorum.

O bir ruh hastası

Bunları söylüyorum diye kimsenin benim PKK'nın ideallerinden ayrıldığımı düşünmesini istemem. Ancak mücadelem Abdullah Öcalan'ladır. O bir ruh hastasıdır. Kendisini peygamberden de üstün görmektedir. Öcalan, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'tan çok etkilenmiştir. Onun gibi diktatörce uygulamalar içine girer. Hafız Esad gibi çevresindekileri sürekli olarak küçük görür.

ATEŞKES OYUNU

Ateşkes kararı bir tarafın baskın olması, bir tarafın zayıf düşmesinden dolayı alınır. Öcalan'ın ateşkes çağrılarının nedeni, 1'incisi örgütün askeri ve siyasi alanda karşılaştığı tıkanıklığı açmaktır. 2'ncisi ise Türkiye Cumhuriyeti ve dünya kamuoyunu, barışı istiyor görünüp etkilemektir. Sadece kendisini barış istiyor şeklinde göstermek istemektedir. Öcalan'ın yaptığı barış çağrıları, kitle nabzını yönlendirmek içindir. Türkiye Cumhuriyeti barış çağrılarına cevap versin vermesin, dünya kamuoyunda kazanan Öcalan'dır.

ASKER HALKA KARŞI İYİ

Örgütün genişlemesindeki en büyük faktör, katılımcı tabanı teşkil eden insanların ekonomik ve sosyal durumudur. Örgüt, bu durumdan yeterince faydalanmasını bilmiştir. Ancak, son zamanlarda okul, yol, elektrik ve GAP gibi yatırımlar halkın devlete yakınlaşmasına, PKK'dan kopmasına belli ölçüde neden olmuştur. Güvenlik kuvvetlerinin de halka sert davranmaması, devlet hakkındaki imajın değişmesine neden olmuştur.

Ermeniler, harita pazarlığı yaptı

Yanılmıyorsam, 1992 Şubatı'nda bir Ermeni heyeti Şam'a geldi. Heyette Ermenistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri bulunuyordu. Öcalan ve benim de bulunduğum 5 kişilik bir örgüt heyeti, kendileriyle görüştü. Konu örgütün Türkiye'de kuracağı Kürt devletinin sınırlarına geldiğinde, Öcalan'ın sözüne Ermeniler'den sert bir karşılık geldi. Ermeniler bizim sınırlarımızda gösterdiğimiz Erzurum, Van, Muş gibi 4-5 şehrin ismine itiraz ederek, bunların Ermeniler'in tarihi toprakları olduğunu söylediler. Öcalan kurnazlığını kullanıp, ‘bu konuyu şu anda tartışmanın zamanı değil, ortak düşmanımızı yenince oturur konuşuruz’ diyerek konuyu bağladı.

Korucular, bize çok zarar verdi

PKK, geçici köy koruculuğu sisteminin Türk Ordusu kadar olmazsa da, örgüte büyük zarar verdiğini düşünmektedir. Örgüt, korucularla kendisi arasında ateşkes ilan etmek için çok çaba harcamış, ama başaramamıştır. Korucuların araziyi iyi tanıması ve plansız hareket etmeleri onlara başarı sağlamaktadır. Korucu sistemi, daha işin başında bağımsızlığa ulaştırmak istediğimiz halkımızı ikiye bölmüş, bu da bizim hareketimizi ulusal bir niteliğe sokmamıza büyük ölçüde engel olmuştur. Bu bölünmeyi ortadan kaldırmak için örgüt Türkiye'de gazeteci, milletvekili çok kişiyi devreye sokmuş, ancak Türk Ordusu'nun karşı çıkması nedeniyle neticeye varılamamıştır.

Cezaevindeki eylemleri zorladık

Cezaevleri 1982 yılından 1990 yılına kadar PKK'nın direniş alanları idi. Cezaevine sempati duyuluyordu. 1990 yılında Mehmet Şener cezaevinden çıktıktan sonra örgüte katılmasını müteakip, Öcalan'ı hedef almıştı. Öcalan da, Şener'i vurdurtma kararı aldı ve onu Suriye'de öldürttü. Bundan sonra cezaevinden çıkarak örgüte yanaşan herkese ajan şüphesiyle bakıldı.

Mevcut durumda Türkiye'deki cezaevleri ile ilişki kuramama diye bir sıkıntı yok. Bu ilişkileri kuryeler ayarlamaktadır. Bu kuryeler genelde cezaevlerindekilerin yakınlarıdır. Cezaevlerindeki intihar eylemleri, örgütün zorlaması ile olmaktadır. Kişinin intihar eylemi yapmaması durumunda ailesinin yok edileceği, kendisinin bir hain olduğunun söyleneceği korkusu verilir.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!