Güncelleme Tarihi:
- Senaryo 2: İdlib’deki gelişmeler Türkiye’yi daha zor kararlar almaya itebilir. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde tahmin edilenden daha geniş bir alanda birden çok operasyon ihtimali arttı.
Suriye konusundaki çalışmalarıyla tanınan Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi öğretim üyesi Doç. Serhat Erkmen, El Kaide çizgisindeki Heyet Tahrir üş Şam örgütünün İdlib’de muhalif gruplara karşı üstünlük sağlamasıyla ortaya çıkan yeni durum konusunda Hürriyet’in sorularını yanıtladı.
ÖSO TABAN KAYBI YAŞAYABİLİR
İdlib’de birden patlak veren çatışmaları nasıl değerlendirmeliyiz?
Çatışmanın asıl nedeni, HTŞ’nin sahada kontrolü ele geçirerek diğer grupları devre dışı bırakmak isteği. Bu hedef doğrultusunda, Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (UKC) bağlı bazı grupları askeri operasyonlarla kısa süre içinde devre dışı bırakarak büyük bir gövde gösterisiyle UKC’nin kırılganlığını ortaya koydu. Çatışma süreci HTŞ’nin çatışmaya bir süredir hazırlandığını ayrıca UKC’nin parçası olan grupların birbirleriyle olan rekabetini, coğrafi olarak dağınık durumda bulunmalarını, askeri alandaki disiplin, örgütlenme ve tecrübe zaaflarını çok iyi tespit ettiğini gösteriyor. Bu nedenle birkaç grupla kritik bölgelerde giriştiği çatışmaların sonucunda İdlib’in büyük bir bölümünü denetim altına alabildi.
İdlib’deki muhalif grupların sahada HTŞ’ye kaybetmeleri hangi nedenlerden kaynaklandı?
Çıkartılabilecek ilk ders İdlib’de baştan itibaren kırılgan olan barış ve istikrarın küçük bir kıvılcımla bozulabileceği. Birbiriyle yoğun güç mücadelesi içinde olan grupların dar bir alana sıkışması aralarında çatışma çıkması ihtimalini arttırıyor. Son çatışmadan sonra UKC’ye bağlı ya da bağımsız grupların kontrolünde bölgeler kalmış olsa da HTŞ’nin bölgedeki temel gelir kaynağı olan ana yolları kontrol altına alması Şam yönetiminden bir müdahale olmasa dahi gelecekte çatışmaların yenilenebileceğini gösteriyor.
İkinci ders, UKC’nin sayıca üstünlüğüne rağmen gruplar arasındaki rekabet nedeniyle birlikte hareket etme iradesi göstermemesi. Nurettin Zengi’nin (NZ) tek başına HTŞ’ye karşı duramayacağı baştan itibaren belliydi. Ancak NZ’nin kritik geçiş noktaları üzerindeki kontrolü, ona önemli bir gelir sağlarken diğer grupları baskı altına almasını kolaylaştırıyordu. HTŞ ile NZ arasında çatışma başladığında grupların olayları izlemesinin nedeni büyük ölçüde buydu. Ancak HTŞ, NZ’yi o kadar kısa süre içinde süpürdü ki diğer gruplar tam hazırlık yapamadan sıra onlara geldi. HTŞ, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı bölgelerinden kendi inisiyatifleriyle bölgeye gelerek kendisini engellemeye çalışan grupların önünü de kesince çatışmaya katılan UKC’ye bağlı gruplar fazla direnemediler. Örneğin Ahrar eş Şam’ın Cebel Şehba’da kalan grupları HTŞ’yle ciddi çatışmalara girmesine rağmen takviye gelemediğinden anlaşarak çekilmek zorunda kaldılar. Bu durumda diğer grupların önemli bir kısmı en büyük grupların HTŞ karşısında yenildiği bir ortamda sessiz kalmayı tercih etti. Yok olmamak için, güneybatı İdlib’den çok sayıda ÖSO birliğinin Afrin’e çekilmesi dahi dikkat çekici. Muhtemelen bu gruplar yakın gelecekte özellikle Rusya kaynaklı gelişmeleri değerlendirerek bölgeden çekilmeyi stratejik bir hamle olarak gördüler. Ancak bazı yerleşim yerlerinin yerel halkın açık tepkisine rağmen HTŞ’ye çatışmadan bırakılması bu bölgede ÖSO’nun önemli bir taban kaybına neden olabilir.
RUSYA VE SURİYE’NİN MUHTEMEL TAVIRLARI
Çatışmanın kısa vadeli sonuçları ne olabilir? Rusya ve Suriye’nin muhtemel tavırlarını nasıl tahmin ediyorsunuz?
İdlib’in çok önemli bir kısmının HTŞ’nin denetimine ve onun yönlendirdiği yerel idarelerin yönetimine geçmesi Soçi uzlaşısıyla engellenen Moskova-Şam operasyonunu tekrar çok güçlü bir biçimde gündeme getirdi. Zayıf bir olasılık bile olsa Türkiye’nin de sürece dahil olması ve HTŞ’nin İdlib’deki hakimiyet kurma girişimini tersine çevirmeye çalışması mümkün olabilir. Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu yönde mesajlar verdi. Fakat Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna odaklanması, İdlib’de böylesine bir girişimde bulunmaktan uzak durmasına neden olabilir.
İkinci ve belki de en önemli sonucu bu olayların Rusya ve Esed yönetimi tarafından İdlib’e müdahale için bir gerekçe olarak kullanılabilmesidir. HTŞ’nin galip çıkması ve Soçi Mutabakatı’na göre açık olması gereken yolların denetimini ele alması, İdlib’de eylül ayında engellenen senaryoyu tekrar gündeme getirebilir. HTŞ’nin üstünlüğünün ortaya çıkmasıyla Suriye ordusunun 4 zırhlı tümeninden bazı birlikleri güney İdlib, kuzeydoğu ve kuzeybatı Hama kırsalına konuşlandırdığı ve bunlardan bazılarını Menbiç sınırından çektiği görülüyor. Rus uçaklarının keşif uçuşları yaptığı da bilgiler arasında yer alıyor. Bu hareketlilik, HTŞ’nin elindeki bölgelerin Rusya’nın desteğiyle Şam yönetiminin eline geçeceği ve çok sayıda insanın göç etmek zorunda kalacağı bir İdlib operasyonunun habercisi olarak okunabilir. Son çatışma İdlib’e ilişkin operasyon olasılığını Ağustos 2018’deki duruma dönmesine neden oldu.
TÜRKİYE ZOR KARARLAR ALABİLİR
Bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin harekât tarzı ne olabilir?
İdlib’de istikrarın sağlanması için ciddi bir sorumluluk yüklenen Türkiye’nin bu girişiminin yerel dinamikler sonucunda sekteye uğraması olasılığı Türkiye’yi daha zor kararlar almaya itebilir. Bu kararların istikametini, Türkiye’nin önceliğinin Fırat’ın doğusunda terörle mücadele olduğu düşünüldüğünde tahmin etmek zor olmayacaktır. Ancak Rusya ve Şam yönetiminin İdlib’e yönelik bir operasyon başlatmasının insani bir krizi tetikleyeceği gerçeği de akıllarda tutulmalıdır. Yılın ilk aylarında Suriye’nin kuzeyinde tahmin edilenden daha geniş bir alanda birden çok operasyonun birbirine yakın zamanlarda başlaması ihtimalinin arttığı söylenebilir.