Oluşturulma Tarihi: Ağustos 18, 2009 00:00
Gazetemizde yer alan Cem Mansur söyleşisiyle ilgili olarak İdil Biret’in eşi Şefik Yüksel, bir mektup gönderdi. Mektupta, İdil Biret’in o gün kalabalığın ortasında kaldığı ve tanınmaması için oradaki kadınların arasına gizlendiği belirtiliyor.
Cem Mansur’a hitaben yazılan mektupta şöyle deniliyor:
“CEM, Bazı gazetelere 11 Temmuz Topkapı konseri ile ilgili olarak verdiğin beyanatlarda, ‘İdil Biret’e kimse bir şey yapmadı neden ondan özür dilendi’ demişsin. Bunu okuyunca üzüldüm. O akşam sizler içerde konser öncesi hoş bir ortamda DJ müziği dinlerken İdil dış kapıda gözü dönmüş, tekbir getiren, etrafa saldıran bir kalabalığın içinde idi. Gözlerinin önünde konser afişleri duvardan söküldü, yerlerde tekmelendi ve sonra ateşe verildi. Ben içeriyi arayıp yardım istediğimde organizatör Hakan Bey ve yardımcılarının telefonları kapalı idi. Olanların henüz farkında değildiler muhtemelen. İdil’i tanımasınlar diye orada korku ile olayları seyreden bir gurup kadının arasına gizledim. Neyse ki dostumuz Levent Bey gelip İdil’i oradan aldı ve bir vasıta ile arka taraftan içeri girmesini sağladı. Sonra o ortamda İdil konserini verdi (Bir başkası o gördüklerinden sonra sahneye çıkmazdı, çıkamazdı). Bütün bunları bilmiş olman gerekirken (sen de orada idin ve konser sonrası telefonla da konuştuk; gazeteler de bu anlattıklarımı ayrıntılı olarak yazdı), ‘İdil Biret’e kimse bir şey yapmadı’ demeni hayretle karşıladım.
Hedef olan İdil’di
Tekbir getirilerek saldırılan bu konser İdil Biret konseri idi. Gözünün önünde duvarlardan sökülen, yerlerde tekmelenen, yakılan afişler de İdil’in kendi konser afişleri idi. Konser sonrası medyada Alperenler’in karşısında hedef haline getirilen de İdil’di (13 Temmuz gazetelerini tekrar okumanı tavsiye ederim). Bu durumda birinden özür dilenecekse o da İdil idi. Bu olay sonrası İdil’in hedefte kalmasının kendisi için ne kadar tehlikeli olacağını bu yayınlardan etkilenen bir meczupun İdil’e bir gün neler yapabileceğini düşünmeden, umursamadan, bir çözüm üretmeden, bize yardım elini uzatmadan, medyada (özellikle TV)
magazin haberi haline getirilmiş olan bu müessif olay sonrasını seyirci olarak takip edenler çoğunlukta idi. Bu nedenle, araya girip İdil’e yardım etmek isteyen iki dostumuzdan biri İdil’in hedef olarak kalmasının tehlikesine karşı bizi uyardıktan sonra, diğeri de özür dileme ziyaret isteğini bildirince bunu değerlendirdik ve kabul etmeye karar verdik.
Bu değerlendirmeyi de Milliyet (19 Temmuz) ve Cumhuriyet (26 Temmuz) söyleşilerinde İdil ve ben izah ettik. Bunun dışında ilave bilgi isteyenler bize sorup ögrenebilirdi (burada yazılamayacak daha çok şey var bu kararın arkasında). Bunun yerine, gazetelerde İdil’i kınayıcı yazılar yazmak, Fazıl Say’ın yaptığı gibi kendini ön plana çıkaran garip beyanatlar verip (böyle konularda besteciler icracılardan daha hassasmış ona göre)* atıp tutmak, yerli yersiz tenkit etmek, İdil’den belki de ‘kurban’ olmasına neden olacak davranışlar istemek, beklemek, hiç de gerçekçi değil.
Vakit ile Alperenler farklıBurada benim bu konuda ilave olarak söyleyeceğim Vakit gazetesi ile Alperen Ocaklarının aynı çizgide olmadığıdır. İç ve dış destekli, tehlikeli bir yayın organı olan Vakit gazetesi, daha önce olduğu gibi bu olayda da azmettirici olup gerçek suçludur. Topkapı olayları sonrası özür falan da dilememiştir. Bilakis, 11 Temmuzu takip eden günlerde de saldırgan ve tahrikçi yayınlarını sürdürmüştür ve bugün de buna devam etmektedir. Belli amaçlarla yapılan bu yayınlardan muhtemelen siyasi beklentileri vardır. Marjinal bir gurup olan Alperenler ise bu olayda kullanılmıştır ve geç de olsa bunu farkına varıp özür dilemiş, geri çekilmiştir. İkisini birbirine karıştırmak (ve bugünkü Milliyet’te yazıldığı gibi, ‘işte özür dilendi ama işe yaramadı gene saldırgan yayın devam etti’ demek) çok yanlış ve yanıltıcıdır. Ben bunu gördüm ve buradan hareket ederek, bu süreç boyunca, olay çıkaran marjinal gurubu degil onları azmettiren yayın organını hedef alıp tenkit ettim (bilhassa konser sırasında ve sonrasında çıktığım canlı TV yayınlarında). Belki sen ve senin gibi düşünenler de buradan hareketle tekrar, bu defa objektif bir değerlendirme yaparsanız, olanları ve davranışımızın nedenlerini daha iyi anlarsınız.
Gazete amacına ulaştı
Ayrıca, ben sizlere 11 Temmuz olaylarından sonra, İdil’in solist olması öngörülen 18 Ağustos konserinin Topkapı’da yapılmamasını (yapılırsa, İlber Ortaylı’nın söylediklerini de dikkate alarak, şarap ikramı konusunun sorun olacağını düşünerek) söylemiştim. Sizler bunu kabul etmeyince ben de İdil’in bu konserde solist olamayacağını bildirdim. Öğrendiğime göre, 18 Ağustos konserinde şarap ikramı yapılmayacakmış. Böylece, bir taktik hata yapılarak, gerilenmiş ve alan kaybedilmiş olundu (şarap sponsoru olmadığı, ikramın bu nedenle yapılamadığı izahı inandırıcı değil). Yani, kutsal mekânda şarap içiliyor diyerek konsere saldırıyı teşvik eden gazete, olay sonrası yapılacak olan ilk Topkapı konserinde şarap ikramını durdurmuş oldu ve amacına ulaştı. Bu olunca da sıra tabii, kilise müziği, Hıristiyan müziği vb. diyerek, klasik müziğin kendine saldırmaya geldi. İş buraya geldikten sonra ‘özürü kabul etti’ diye kabahati İdil’e yüklemeye çalışmak ayıptır ve varlığıyla Cumhuriyetimizin bir sembolü olan bu sanatçıya karşı büyük haksızlıktır.
Sevgili dostumuz Ayla Erduran’ın 18 Ağustos konserinin başarılı ve saldırıdan uzak geçmesi dileğiyle.
Şefik Büyükyüksel”(*Fazıl bey ile konuşursan 1930 larda Nazi Almanyasında 1 Reichsmuzikdirektor olan besteci Richard Strauss’un tutumu ile icracı Arturo Toscanini ve Pablo Casals’ın İtalya ve İspanyada yükselen faşizm karşısındaki onurlu tutumlarını hatırlatıver. Genellemeler yapmadan önce tarih bilgisi edinmek insanın hataya ve konuları bilenler nezdinde gülünç duruma düşmesini önler.)