İddianamede değişti

Güncelleme Tarihi:

İddianamede değişti
Oluşturulma Tarihi: Aralık 04, 2005 10:51

Ermeni Konferansı’yla ilgili yazılarıyla mahkemeye hakaret ettikleri öne sürülen gazetecilerin cümleleri iddianameye girerken değişti.

Haberin Devamı

"İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri Konferansı"na katılanlara yumurta ve domatesli saldırı yapılması "vatandaş hareketi" kapsamında değerlendirilirken, kimileri bu konferansa katılıp, köşe yazılarında ertelenmesini eleştirenler hakkında, kullandıkları "dil" açısından 10 yıla varan hapis cezası istenmesi tartışılıyor.
Bağcılar Cumhuriyet Savcılığı, beş köşe yazarı hakkında iddianame hazırladı, iddianameye alınıp suç isnat edilen cümlelerin, köşe yazılarının tümünü temsil edip etmediği, iddianameye cümlelerin tam olarak alınıp alınmadığı ayrı tartışma konusu oluşturdu.

İDDİANAME’DEKİ ALINTILARLA KÖŞE YAZILARI BİREBİR DEĞİL

Radikal yazarı Erol Katırcıoğlu’nun Cemil Çiçek’e ilişkin dile getirdiği görüş iddianameye kısaltılarak alındı. İsmet Berkan’ın köşe yazısının başlığı "Mahkeme Marifetiyle Bilim" iken, iddianamede "Mahkeme Kararıyla Bilim" olarak ifade edildi. Haluk Şahin’in suç isnat edilen köşe yazısının tarihi İddianame’ye yanlış yazıldı. Haluk Şahin’in köşe yazısında "Eminim bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hukuk nosyonunun dibe vurduğu anlardandır" cümlesi, İddianame’de, "...Eminim bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Hukuk nosyonunun dibe vurduğu anlardır..." biçiminde yer aldı.

Hasan Cemal’in İddianame’de suç kanıtı yapılan bir cümlesi aslında köşe yazısında yer almadı. Hasan Cemal’in köşe yazısındaki bir başka ifade de İddianame’de değişik alıntılandı.
Murat Belge’nin köşe yazısında "Şimdiye kadar birçok kişinin zaten belirtmiş olduğu gibi..." kaydına İddianame’de yer verilmeyerek bir görüşü doğrudan Belge’ye atfedildi.
İddianame’de Hasan Cemal ve Murat Belge’ye cezanın ikişer defa tatbik edilmesi de istendi. İki ismin de köşe yazılarında konferansı iptal ettiren şikayetçi Hukukçular Birliği üyelerine eleştirilerde vurgu yaptıkları dikkati çekti.
Gazeteci Hasan Cemal, İsmet Berkan, Haluk Şahin, Murat Belge ve Erol Katırcıoğlu hakkında adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve devletin yargı organlarını aşağılamak suçlarından açılan ve ilk duruşması 7 Şubat günü görülecek olan dava, ifade özgürlüğünün sınırları açısından önem taşıyor.

KÖŞE YAZILARINDAKİ İFADELER, İDDİANAME’DEKİ İFADELER

İddianamede gazeteciler hakkında suç kanıtı yapılan cümlelerin tamamı ile köşe yazılarındaki ilgili ifadeler şöyle: (Üstte tırnak içinde İddianame’deki alıntı, altta parantez içinde gazetecilerin köşe yazısındaki bölüm yer alıyor.)

"...Bazılarımız bunların ne amaçla, kimler tarafından yöneltildikleri ya da yönlendirildikleri...",
(Bazılarımız bunların ne amaçla kimler tarafından yönetildikleri ya da yönlendirildikleri gibi bir konu üzerine düşünmek ihtiyacı hissediyor. Ama doğrusu böyle bir konu beni hiç ilgilendirmiyor. İlgilendirmiyor çünkü her toplumda böyle momentlerde bu türden işlerle iştigal eden birçok kişi ve kuruluş bulunabilir.)

"Yargı kararına karşı tavır almak...",
(Bugüne dek ’elitler’in taşıdığı kontrollü bir demokrasiye dayanan küreselleşme stratejisinin özgürlükçü ve katılımcı bir ’demokrat’ küreselleşmeye dönüştürülebilmesi gerek. Üstelik bu yalnızca bizim değil, aynı zamanda Avrupa’nın da ihtiyacı. O nedenle de Ermeni konferansı ile ilgili olarak ortaya çıkan bu yargı kararına karşı tavır almak ve bu konferansın yapılabilmesini sağlamak demokrasimizi güçlendireceğinden önümüzdeki dönemi de büyük ölçüde belirleyecek bir güce sahip.)

HASAN CEMAL
(23 Eylül 2005)
"...Olmaz böyle bir kafa, evet aynen öyle...",
(...Olmaz böyle şey, olmaz böyle bir kafa! Evet aynen öyle.),
"...Bu kararın ne hukukla ilgisi var ne de demokrasiyle..., hukuku da hiçe sayan, akademik özgürlüğü de hiçe sayan bir karar bu...",
(Bu kararın ne hukukla ilgisi var, ne de demokrasiyle. Hukuku da hiçe sayan, akademik özgürlüğü de hiçe sayan, ifade özgürlüğünü de hiçe sayan bir karar bu.),
"...Demokrasi ve hukuk devleti anlayışını böylesine ayaklar altına alan bu kararın Türk Yargı tarihine bir leke olarak geçeceğini düşünüyorum...",
(Demokrasi ve hukuk devleti anlayışını böylesine ayaklar altına alan bir kararın, Türk yargı tarihine bir leke olarak geçeceğini düşünüyorum.),
"...Yoksa askeri rejim altında mıyız?",
(Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Rejimin adı nedir? Yoksa askeri rejim altında mıyız? Üniversiteye böylesine müdahale edebilen, akademik özgürlüğü böylesine hiçe sayabilen kafaların yargı sistemi içinde bulunduğu bir ülkede, demokratik hukuk devletinden nasıl söz edebiliriz ki? Bu kararla ülkemizde hukuk yara aldı. Yazık!),
"...Hiçe sayabilen kafaların hangi sistemi içinde bulunduğu bir ülkede yazık...",
(?????-İddianamedeki bu cümle Hasan Cemal’e atfedilen köşe yazısında yer almıyor.)
(24 Eylül 2005)
"Tüyler ürpertici bir şey bu...",
"...İfade özgürlüğüne bir darbedir bu mahkeme kararı...",
"Tarihimize kara bir leke geçeceği konusunda kuşkum yok...",
"...Bu zihniyet ve kafalarla mücadele lazım...",
"Çünkü bu kafalar demokrasi korkusu içinde çünkü bu kafalar hukuk devleti istemiyor. Çünkü bu kafalar insan hakları deyince irkiliyor...",
"Bu nedenle sürekli provokasyon ve kışkırtma atağı içindeler..."
(...Tüyler ürpertici birşey bu. Bilimsel özgürlüğe de, üniversite özerkliğine de, hukuk devletine de, demokrasiyi demokrasi yapan ifade özgürlüğüne de bir darbedir bu mahkeme kararı. Adalet tarihimize kara bir leke olarak geçeceği konusunda kuşkum yok. Bu kafanın değişmesi lazım. Bu zihniyetin değişmesi lazım. Bu zihniyet ve kafalarla mücadele lazım, eğer ülkemizde demokratik hukuk devleti bir gün tüm kural ve kurumlarıyla yerleşecekse... Başka çaremiz yok. Çünkü bu kafalar, demokrasi korkusu içinde. Çünkü bu kafalar, hukuk devleti istemiyor. Çünkü bu kafalar, insan hakları deyince irkiliyor. İşte bunun içindir ki, Türkiye’de bir süredir 3 Ekim savaşları veriliyor. Bitmeyecek bir savaş bu. 3 Ekim sonrası da sürecek. Çünkü bu kafalar, Avrupa Birliği’ne takmış durumda. Avrupa yolundaki bir Türkiye’nin daha fazla demokratikleşeceğinin farkındalar. Avrupa yolundaki bir Türkiye’nin yüzünü çok daha fazla hukuka ve insan haklarına döneceğinin farkındalar. Bu nedenle, sürekli provokasyon ve kışkırtma atağı içindeler.)

İSMET BERKAN
(23 Eylül 2005)
"...Değil böyle bir kararı almaya, bu konuyu konuşmaya bile yetkisi olmaması gerekir..."
(...Yani, esasen bu mahkemelerin görev alanları hakkında fazla bir tartışma da yoktur. Ama İstanbul’daki 4 numaralı İdare Mahkemesi’nin kararının mahkemenin görev ve yetki alanı içinde olup olmadığını tartışmak bile yersiz, mahkemenin değil böyle bir karar almaya, bu konuyu konuşmaya bile bir yetkisi olmaması gerekir...)
"...Yargının kendi görev alanının dışına çıktığına tanık oluyoruz..."
(...Burada idare hukuku tartışacak değilim, mahkeme kararındaki çelişkileri konuşmayacağım. Ama eğer bu karar ortadan kalkmazsa başımıza gelebilecekleri tartışabilirim... Bakın, Türkiye’de özellikle idari yargının kendi görev alanının dışına çıktığına tanık oluyoruz. Mesela, üniversitelerdeki türban yasağıyla ilgili bir davaya bakan Danıştay dairesi, konuyu türban meselesiyle sınırlı tutmak yerine kendini alamayıp işi üniversitenin görevini belirlemeye kadar vardırdı.)
"...bu kararı... Üniversitelerin bilimsel özelliğine karşı yapılmış en güçlü saldırıdır..."
(Bence İstanbul 4 numaralı İdare Mahkemesi’nin bu kararı, bu ülkede epey uzun zamandan beri üniversitelerin bilimsel özerkliğine karşı yapılmış en güçlü saldırıdır.)
HALUK ŞAHİN
(25 Eylül 2005)
"...Ama bu karar pes doğrusu..."
"...Üniversitelerin bilimsel özgürlüğüne ve akademik özelliğini hiçe sayan böyle bir kararı..."
(Yo, söz konusu Ermeni Konferansı’nın demokratik yöntemlerce protesto edilmesine karşı değilim. Tam tersine, bunu demokrasinin gereği olarak görüyorum. Farklı fikirler taşıyanlar elbette seslerini duyurmak için demokratik olanaklardan yararlanacaklar. Pankart asanlara, sergi açanlara itirazım yok. Belli ki, ortada henüz kapanmamış bir yara var. Ermeni teröristlerin öldürdüğü Türk diplomatlara dökülen gözyaşları henüz kurumadı. Belli ki, konunun çok duyarlı bir biçimde ele alınması gerekiyor. Ama, bu karar! Pes doğrusu! Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünü ve akademik özerkliğini hiçe sayan böyle bir kararı talep edebilmek için başvuranların demokrasiye inançlarının sıfır olması gerekir.)
"... Mahkeme kararını okurken hangi çağda ve hangi ülkedeyiz diye sorup kendimi çimdiklemek zorunda kaldım..."
(Mahkeme kararını okurken ’Hangi çağda ve hangi ülkedeyiz?’ diye sorup kendimi çimdiklemek zorunda kaldım: Neymiş, bilimsel toplantıya katılacakların akademik kariyer ve eserleriyle ilgili bilgiler mahkemeye bildirilecekmiş de mahkeme de değerlendirme yapıp, ondan sonra asıl kararını alacakmış!)
"...eminim bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Hukuk nosyonunun dibe vurduğu anlardır..."
(Eminim bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hukuk nosyonunun dibe vurduğu anlardandır.)
"... Böyle bir kararın mahkemelerin çıkabildiği bir ülke kendisinin işleyen bir hukuk devleti olduğunu iddia edebilir mi?.."
(Böyle bir kararın mahkemelerden çıkabildiği bir ülke kendisinin işleyen bir hukuk devleti olduğunu iddia edebilir mi?)
"...Demokrasiye inançsızlığın ötesinde hukuka da inançsızlık söz konusu..."
(Demokrasiye inançsızlığın ötesinde, hukuka da inançsızlık sözkonusu.)
"... Üst mahkeme tarafından iptal edilir diye kararı günlerce bekletiyor, son ana kadar tebliğ etmiyorlar, mademki iddialarına güveniyorsun, bırak incelensin ve onasın yüksek mahkeme..."
(Üst mahkeme tarafından iptal edilir diye kararı günlerce bekletiyor, son ana kadar tebliğ etmiyorlar. Madem ki iddialarına güveniyorsun, bırak incelesin ve onasın yüksek mahkeme!)
MURAT BELGE
(24 Eylül 2005)
"... Ermeniler isimli konferansın iptaline dair karar veren Mahkeme ve Hakimi hedef alınarak; Mahkemenin bu kararı, tanım gereği bir karar olduğuna göre, üzerinde konuşabiliriz... Türkiye’nin Hukuk tarihine geçecek ve ilelebet orada kalacak bir karar bu..."
(Mahkemenin bu ara kararı, tanım gereği bir ’karar’ olduğuna göre, üzerinde konuşabiliriz. Şimdiye kadar birçok kişinin zaten belirtmiş olduğu gibi, Türkiye’nin hukuk tarihine geçecek ve ’ilelebet’ orada kalacak bir karar bu. Bir mahkeme, akademik niteliği olan bir toplantıyı durduruyor; toplantıyı yapan bilim kurumlarından bilgi istiyor: ’Konuşacakları nasıl seçtiniz? Çağırmadıklarınızı niçin çağırmadınız? Toplantıyı finanse eden var mı, kim?’)
"Hukukun katli"
("Hukukun katli)
"Bunun sonucu Türkiye’de hukukun büyük bir yara alması oldu."
(Neyse, asıl konuya gelelim: Bu mahkemeye bu kararı almak üzere başvuran vatanperver avukatlar, bunu kendi anladıkları bir ’ulusal çıkar’ gözeterek yaptılar. Mahkemenin kendisi de, kendi kararında belli ettiği gibi, aynı kaygıyla hareket etti. Böylece, ’ulusal çıkar’ın ’demokrasi’nin önüne geçmesi sağlanmış oldu. Bunun sonucu, Türkiye’de hukukun büyük bir yara alması oldu.)
(15 Ekim 2005)
"...Evet, o karar dünyanın her yerinde hukuk adına yüzkarası olacak bir karardı..."
(Evet, o karar dünyanın her yerinde, hukuk adına bir yüzkarası olacak bir karardı.)
"...Adalet dağıtmak deyimiyle tanımlanan kişi, bizzat adalet çiğnemeye başladığında..."
"... Kararın nasıl bir vahamet içerdiğini..."
(Benim de bu yazıda sormak istediğim soru bu: görevi ve mesleği ’adalet dağıtmak’ deyimiyle tanımlanan kişi, bizzat adalet çiğnemeye başladığında ne yapılır? Kararın nasıl bir vahamet içerdiğini zaten altındaki muhalefet şerhi açıklıyordu. Üç hakimden biri o sözleri söyler ve yazarken öbür ikisi de o kararı alabilmişti.)
"... kararı veren kişiler, öyle sicille micille mi vermeliler yaptıklarının hesabını? Tabii bu soruyu daha sorarken, insanın aklına Adalet Bakanlığı’nın başında oturan zatın kimliği geliyor..."
(Hani, validesinin tecavüze uğramasından dertli adam somurturken, dostları nesi olduğunu sorar, o da sorunu söyler. ’Ne duruyorsun, git kadıya olanı anlat’, derler. ’Yapan zaten kadının kendisi, onun için düşünüyorum’, der adam.)
...
(Adalet Bakanlığı’nın iç işleyişinde, böyle kararlar verebilmiş yargıçların sicilleri, şu bu ile ilgili prosedürler vardır, mutlaka. Ama böylesine vahim, konferans falan değil, demokrasinin, bilimin, düşünce özgürlüğünün tamamını katletme niteliğinde bir kararı veren kişiler, öyle sicille micille mi vermeliler yaptıklarının hesabını? Tabii bu soruyu daha sorarken, insanın aklına Adalet Bakanlığı’nın başında oturan zatın kimliği geliyor. Dolayısıyla, gene yukarıda anlattığım fıkranın çerçevesi içindeyiz.)

 

 

 

Haberin Devamı


EROL KATIRCIOĞLU
(24 Eylül 2005)
"... Ermeni konferansının bu kez Yargı kararıyla durdurulması saçmalığı...",
(...Ermeni Konferansı’nın bu kez bir yargı kararıyla durdurulması saçmalığı dün akşam saatlerinde haberlere düştüğünde yazık diye düşündüm...),
"...Cemil Çiçek gibi bir Bakanın bulunduğu Bakanlığın personelinden ne hayır gelir...",
(Cemil Çiçek gibi bir bakanın bulunduğu bir bakanlığın personelinden ne hayır gelir diye düşünmek haksızlığını da yapmak istemiyorum. Ama bu kararı verenler hakkında bir soruşturma açılıp açılmayacağını da merakla bekliyorum.),

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!