İdama kravatla gitmek

Güncelleme Tarihi:

İdama kravatla gitmek
Oluşturulma Tarihi: Eylül 21, 2003 00:00

ORADA bulunanlar anlatıyor. İdam sabahı Fatin Rüştü Zorlu'yu almaya geldiklerinde lacivert takım elbisesinde tek kırışık yokmuş.Yassıada'da görevli Kazım Çakır, ‘‘Sanki gece hiç yatmamış gibiydi’’ diyor.Kimbilir, belki de ütüsü bozulmasın diye yatmamıştır.Siyah ayakkabıları pırıl pırıl parlıyormuş.Daha yeni boyanmış gibiymiş.Yakaları ve kolları kolalı beyaz gömleği, sabaha hazırlanan gecenin içinde yakamoz gibi ışıldıyormuş.Ve kravatı...Tam bir diplomasi senyörüne yakışır biçimde bağlanmış kravatı onu almaya gelenlere meydan okuyormuş.* * *Demokrat Parti'nin son Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, idam cezasını yüzüne tebliğ etmeye gelenlerin önüne o sabah işte böyle çıkmış.Karar yüzüne okunmuş:‘‘Yüksek Adalet Divanı'nın vermiş olduğu idam kararlarını Milli Birlik Komitesi de tasdik ettiğinden bunu tefhim ve infaz etmek üzere sizi buraya getirdik.’’Kupkuru bir cümle.Ama belli ki, o jilet gibi takım, o pırıl pırıl ayakkabılar, o kravat ve o dimdik duruş, infazcıların ‘‘sen’’lerini bir anda ‘‘siz’’e dönüştürmüş.‘‘Mektup yazmama ve abdest almama müsaade eder misiniz’’ diye sormuş.Birisi ‘‘Çok kısa olmak kaydıyla’’ demiş. Öteki ‘‘Mektubunuzu ben yazayım’’ diye eklemiş.O ise ‘‘Lütfedin de ben yazayım’’ diyerek cevap vermiş.Böyle anlarda insan geride kalanlarına ne yazar? O duygunun provası yoktur.Bir an yaşanır ve geriye sadece mektup kalır.Hisler, o mektubu yazarken hissedilen şeyler...Açılan hiçbir vasiyetnamede onları bulamayız.O ana ait duygular, bir Mısır kralının ziyneti gibi, ölenle birlikte mezarlara gider.Onlar görünmez ziynet eşyaları olarak bir yerlerde dururlar.Hiçbir arkeoloğun bulamayacağı bir yerlerde dururlar.* * *Fatin Rüştü önce ceketini çıkarır. Sonra kravatını, gömleğini, ayakkabılarını ve çoraplarını.Bir gardiyan ibrikle su döker.Yanında bir hoca, abdest alırken neler söyleyeceğini hatırlatır.Ayaklar ve eller kurulanır.Gömleğin kolları indirilir.Çoraplar ve ayakkabılar giyilir.İşte o an beni en çok etkileyen sahne gelir.Fatin Rüştü, gardiyana döner ve ‘‘Kravatımı uzatır mısınız’’ der.Gardiyan kravata doğru uzanırken yandan bir ses yükselir:‘‘Onu takamazsınız.’’Bir an durur... Ceketini giyer ve eli cebine gider.Tarağını çıkarır, saçlarını tarar.Birileri, ‘‘Usuldendir. Mahkûmun bütün eşyaları üzerinde olacaktır’’ der. Bunun üzerine pardösüsünü de ceketinin üzerine giyer ve bunların hepsinin üzerine beyaz idam gömleği geçirilir.Bir masanın üzerine konulan sehpaya çıkar ve sehpayı kendisi ayağı ile iter.Son anını, orada bulunan Tarık Güryay yıllar sonra şöyle anlatacaktır:‘‘Boyu uzun olduğu için ayakları masaya basmıştı. Cellat masayı itti. Ona bu kadarcık da iş düşmüş bulunmasaydı, Zorlu sanki asılmış değil, intihar etmiş olacaktı.’’* * *O gece İzmir'de bizim evimizde Kuran okunuyordu.Demokrat Parti döneminde bir matbaa dükkánı açmış, işçilikten esnaflığa geçmiş babamın yüzünden ip gibi gözyaşları süzülüyordu.Ben 14 yaşındaydım.Babası CHP'li olan arkadaşlarımla ettiğim kavgalar gerilerde kalmıştı.Görebildiğim tek şey, sessizce okunan Kuran'ın üzerine damlayan gözyaşlarıydı.Hislerim ise karmakarışıktı.Her şeyin çok çabuk unutulduğu yaşlardı.Asılmaya giden bir insanın, ‘‘Son arzusu’’ hanesine, ‘‘Kravatımı takmak istiyorum’’ demesinin ne demek olduğunu anlamam için yılların geçmesi gerekecekti.O yıllar geçti ve ben şimdi o ölüm sabahını anlıyorum.İnsan ancak sonuna kadar saygı duyduğu ‘‘kendinin’’ cenaze törenine böyle hazırlanır.Üstelik okuduğu son Kuran'ın üzerine tek gözyaşı damlası bile düşmez.Çünkü ağlamak, ancak arkada kalanlara nasip olur...Not: Fatin Rüştü Zorlu'nun son anlarıyla ilgili bu bilgileri, Ilıcaklar'ın Tercüman Gazetesi'nin 17 Eylül 2003 tarihli sayısında okudum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!