Güncelleme Tarihi:
Bizim takvimlerde 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ve 17 Eylül 1961 İmralı Adası’nda bir başbakanın idam edilişi gösteriliyorken, elin oğlu ‘insan ve bilgisayarın ortak yaşayışı’ adıyla kitaplar basıp, değil canlıların canlılarla iletişimi, canlıların cansızlarla iletişiminde yeni yeni teoriler geliştirip, hayatı kolaylaştıran buluşlara imza atıyordu. Bu gelişmeler onları, aynı network’e bağlı olmayan bilgisayarların da birbirleriyle iletişime geçmesini başarmalarıyla sonuçlandı. Yani karşılıklı olarak görüşmek, konuşmak, anlaşmak için aynı network’te olmanıza gerek kalmadı.
Bu teknolojik olguyu, insan iliÅŸkilerine uyarladığınız zaman ortaya müthiÅŸ bir sır çıkar. Aynı network’e baÄŸlı olmayanÂinsanların da uyumla, ahenkle, sevgiyle, kardeÅŸlikle birbiri ile iletiÅŸime geçmesi. Aynı network’e baÄŸlı olmamak. Yani aynı aile, kan bağı, dil bağı, din bağı, cinsiyet bağı, milliyet bağı, hemÅŸerilik, kurumdaÅŸlık, takımdaÅŸlık v.s. daha bir sürü ortak paydanın olmadığı bir ortamda, sizinle aynı ortak özelliklere sahip olmayan kiÅŸi ve kurumlarla da insanca iletiÅŸebiliyorsunuz.
Dünyamızın kurtuluşu anlamına gelen bu yeteneğe kavuştuğumuz an, daha huzurlu bir yaşantımız olacak inanın. İletişime geçmek için uzunca bir çetele hazırlayıp, ortak özelliklerimizin uyuşmasına bakmamıza gerek yok. Biz hep bize benzeyenlerle yani biz olanlarla yani biz bize iletişim yolunu seçiyoruz. Ve bu da bize onları unutturuyor. Onlar, yani karşı mahallenin sakinleri. Ne olur, bir de onları ziyaret etsek şu mübarek bayram hatırına. Ne olur bir de onlarla iletişime geçsek. Sahi sizin karşı mahalle sakinleri kimler? Bir düşünün isterseniz...
Öte yandan, karşı tarafta atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti bile. Bütün bunlar olurken ilk başlarda 3 olan register edilmiş domain sayısı 1984 yılında bine ve 1986’da da 5 bine çıkmıştı. Çok merak ediyorum acaba dışarıda bunlar olurken bu güzel ülkemizde kendi arasında iletişebilen 5 bin aydınımız var mıydı? Bilgisini paylaşıma açan 5 bin aydın. O tarihlerde basında, kürsüsünü kaptırmamak için, öğrenci ve asistanlarından bilgilerini gizleyen sözde profların haberleri yer almaktaydı.
İlk register edilmiş domain adı symbolic.com 1985 yılında tescillendi. Bundan 4 yıl sonra internetteki host sayısı 100 bine ulaşmıştı. Takvimler 1993’ü gösterdiğinde internetteki host sayısı tam 1 milyona ulaşmıştı. Bizler o zamanlar, her yeni buluşa karşı bir duruş gerçekleştirme refleksimizle, internetin ne kadar ahlaksız, şerefsiz ve haysiyetsiz bir icat olduğunu tartışıyorduk. Atı alan Üsküdar’ı geçerken biz zaten hep böyle yapardık. Halbuki aynı yıl White House ve United Nations web’deki yerini almış ve bundan 1 yıl sonra Jeff Bezos Amazon.com için business planlarını yapmıştı bile.
1994’de Microsoft Windows 95’için web browser geliştirdi. Ve 1995’de Bill Gates ilk anı kitabı The Internet’i yayımladı. Anılarında dünyanın en önemli icadı olarak açıkladığı interneti dünyaya yön veren bir araç olarak gördüğünü ifade ediyordu.
İnternet bir bilgi denizi. Bu denizden faydalanmak için internete bağlanmanız yani size bilgi verecek bir vericiye (Internet servis provider) ulaşmanız gerekiyor. Ama sizin hattınızın saniyede kaç kb veri transferine imkan tanıdığı çok önemli. İlk başlarda 56 Kb/s olan transfer hızı şimdi akıl almaz bir hıza ulaştı.
Yeni nesil Internet protokollarının (IPv6) kullanıldığı bir denemede, tek bir IPv6 akımı ile, 983 megabit/saniye (hemen hemen 1 Gigabit/sn) hıza ulaşıldı. Deneme Cenevre ile Şikago arasında yani 7067 kilometrelik bir mesafede ve 1 saat süreyle gerçekleştirildi. Bu rekor, normal bir DVD kalitesindeki filmin 36 saniyede transfer edilmesi anlamına geliyor. Biz ise hala saatlerce oturup, hararetli hararetli konuşmalar yapıyor ve en sonunda yine anlaşamadan kalkıyoruz masadan. Sabahlara kadar bilmem ne meydanlarında, ortaya dökülmedik bir tek kirli tarafımızı bırakmıyor, ceviz kabuğunun içini doldurmayan meseleler için bir dinlenme ve rehabilitasyon süreci olan uyku vaktimizi heba ediyoruz.
Eller 36 saniyede 1 DVD filmi kadar bilgiyi transfer edip birbirlerine ulaştırırken, biz 2 satır bilgiyi paylaşamıyor, iki çift laf edemiyor, bir kaç güzel mesaj alışverişinde bulunamıyoruz.
Bütün bunlar olurken biz hala beyinler arası iletiÅŸime geçemiyoruz. Dudaktan kalbe, kelimeden akla, gözdenÂbeyine veri transferini gerçekleÅŸtiremiyoruz. CebelleÅŸiyoruz cebelleÅŸmesine ama iÅŸte o kadar. Bakar körleri oynuyoruz. Bakıyoruz, görmüyoruz. Vurdumduymazları oynuyoruz. Dinliyoruz ama anlamamazlığa vuruyoruz.
Halbuki internet teknolojisi size bilgi üretme ve bunu dünyanın dört bir yanındaki insanlarla kolayca paylaşma olanağı sağlıyor. Ürettiğiniz bilginin yanında başkalarının ürettiği bilgiye de aynı şekilde ulaşabiliyor ve bunu saklayabiliyor, paylaşabiliyor ve kolayca aktarabiliyorsunuz. Biz ise ürettiğimiz hiçbir bilgiyi başkası ile paylaşamıyoruz. Ürettiğimiz bilginin yanına kokudan varılmıyor, sonra onu nasıl paylaşalım. Hasbelkader ürettiğimiz bilgi iyi ve hoş ise, bu sefer de bu güzelliği haris bir cimrilikle hiç kimselere çaktırmadan iç ediyoruz. Her iki durumda da paylaşma sıfır. İletişim sıfır yani. Ve sıfıra sıfır elde var sıfır.
Ama bundan sonra dikkat etmenizi istediğim bir şey var. Dışınızdaki dünyayı dört bir taraftan kuşatan dışsal bir internet var. Ama bunun yanında dışınızdaki internete anlam yüklemenizi sağlayan içsel bir internetiniz de var. İçsel internet. Your innerNet!
Bu içsel internet de tıpkı öbürü gibi, birtakım önemli unsurlara sahip.  Şimdi bilimsel terimleri bir tarafa bırakıp, bütün çıplaklığı ile içsel internetinizi keşfetmenizi sağlayacak bazı sorular soracağım size.
İçsel internetinizin bağlantı hattı var mı? Yani görüşme yapmanızı sağlayacak bir telefon hattından bahsediyorum. Çok aşırı görüşüp, bedelini ödemediğiniz için, içsel hatlarınız kapalı olabilir mi acaba? Ya da bazı telefonların 900’lü hatlara veya şehirlerarasına ya da milletlerarası aramaya kapalı olması gibi, içsel aramalara kapalı mı hattınız? Yoksa görüşmeye, konuşmaya, paylaşmaya, anlaşmaya açık bir insan değil misiniz?
Bir arama yapabilmek için gerekli olan modeminiz var mı? Sahi bazen konuşurken kelimelerin boğazınızda düğümlendiği olur mu hiç? Modeminiz bozulur mu sizin de? Ya da göçer mi içsel modeminiz? Topluluk önünde konuşma fobisi çeker, başarılı bir konuşma yapmanızı sağlayacak araçlardan kaçar mısınız?
Sizin içsel ttnet’iniz neresi? Nereye bağlanıyorsunuz? Superonline, RTNet? Onların size istediğiniz görüşmeyi yaptırabilmesi için, gerekli olan abonelik bedelini muntazaman yatırıyor musunuz? Bir konuşma ya da bir görüşme yapmanızı sağlayacak aracılarınız var mı yani? Onlar kanalıyla daha rahat konuştuğunuz, onların aracılığı ile daha güzel anlaştığınız, onlar ile kendinizi daha hızlı-verimli ve başarılı gördüğünüz aracılarınız var mı?
BaÄŸlantı aracınız olan içsel bilgisayarınız ne durumda? AÄŸzınızı açtığınızda konuÅŸmalarınız kilitleniyor mu? Ya hızı? KaplumbaÄŸalarla yarışmaya devam mı hala? KiÅŸisel özellikleriniz, ÅŸahsi yetenekleriniz ve becerileriniz mükemmel mi? GeliÅŸmeye açık mısınız? RAM hafızanızÂarttırılabilir mi? Yoksa yıllar yılı 8 MB’lık kaplumbaÄŸa hızına devam mı?
Ram’i 512 mi? Hızlı mı? Hard diski yüksek kapasiteli mi? Aldığınız bilgileri depolayacağınız sanal kütüphane hard diskinizin kapasitesi ne kadar? Ne kadarlık bilgi alabiliyorsunuz?
Ve en can alıcı soru: Bunca bilgiye ulaşıyor ve bunca bilgiyi depoluyorsunuz da ne oluyor? Neler değişiyor hayatınızda? Dışınızda bir internet var. Ve peki içinizdeki innerNet’den ne haber? Yoksa Cezayir Depreminden sonra göçen bütün internet hatları gibi, tüm içsel hatlarınızın omurgası kopuk mu?
Bugünlerde bir işe, bir kişiye, bir ideale gönülden bağlanamıyorsanız, kendinizle ve çevrenizdekilerle barışamıyorsanız, çok istemenize rağmen istediğiniz kişilerle görüşemiyorsanız... Olaya bir de bu açılardan bakın bir. Belki de içsel internetiniz göçmüştür? Kim bilir?