İçki, işte bu duvarın arkasında yasaklandı

Güncelleme Tarihi:

İçki, işte bu duvarın arkasında yasaklandı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 08, 2009 00:00

SABAH kafamdaki ilk soru şu:

İnsan, kutsal bir ziyareti, hayatının en büyük keyiflerinden vazgeçmeden yaşayabilir mi?

Haberin Devamı

İŞTE HİÇ YAYINLANMAMIŞ FOTOĞRAFLAR

BİRİNCİ GÜN: KABE'NİN KADIN ERKEK KURALI

İKİNCİ GÜN: KOSTÜMLÜ MAHŞER PROVASI

ÜÇÜNCÜ GÜN: SAFA VE MERVE TEPELERİ DÜMDÜZ

DÖRDÜNCÜ GÜN: İŞTE MEGA ÇADIRKENT

 

 

 

 

Yok, öyle “büyük günahları” kastetmiyorum.
Daha küçükleri...
Mesela sabah kahvesini...
Benim sabah ayinim bu.
Şu an, Peygamber Camii’nin karşısındaki odamda, camiyi seyrederek sabah kahvemi içmek istiyorum.

Ayetin indiği yerdeyim

Medine’de dört tarafı çevrilmiş arsanın kapısının önündeyim. İçeride Suudi Mezarlığı var... Rehberimiz, “İçkinin yasaklandığı ayet işte bu arsada indi” diyor.

Haberin Devamı

En sevdiklerimi hatırlayarak, yaşadığıma, yaşadıklarıma şükrederek, hâlâ yaşama umutlarım için ellerimi açarak güne başlamak istiyorum.
Ama ramazan...
Kaldığım otelde, bunu istemeye bile cesaretim yok.
Pencereden bakıyorum.
Günüm, hayata, elimde kahveyle yapacağım şükür duasıyla başlamalıydı.

BU DÖRT DUVARIN İÇİNDE BİR TARİH YAZILDI

Kuba Mescidi’nden yola devam ederken rehberimiz bize ileride bir noktayı işaret ederek, “Türk hacılar pek bilmez” diyor.
Burası, içkiyi yasaklayan ayetin Peygamber’e indiği yer.
Gösterdiği yere bakıyorum:
Dört duvarla çevrilmiş alelade bir arsa.
Düşünebiliyor musunuz, burası, bütün İslam’ın en önemli yasağının indiği yer.
Şarabın, içkinin, milyonlarca insanın keyfinin yasaklandığı yer.
Yani beni saf müminlerin arasından alıp, başka yerlerde iskâna götüren karar burada alınmış.
Anadolu’da kapanan Tekel bayilerinin kaderi de burada yazılmış.
Hemen arabadan inip önünde fotoğraf çektiriyorum.
Bugüne kadar kimse bize bu tarihi anın gerçekleştirildiği yeri göstermemişti.
Türkiye’de en çok tartıştığımız, bizi en çok birbirimize düşüren ayetin kıblesi burası.
20 yaşından beri içki içen bir Müslüman olarak burada ne yapmalıyım?
Bu dört duvarın etrafını tavaf mı etmeliyim, yoksa bir an önce kaçıp, bu fotoğrafı atmalı, bu mahalle arsasını hayatımdan silmeli miyim?
Sebati, kamerasının objektifini, kilitli anahtarın deliğinden sokup “İçeride ne var” diye bakıyor.
Sıradan bir Suudi mezarlığı...

İLK DEFA BİR SUUDİ DEFİN TÖRENİNİ İZLİYORUZ

Şimdi sıra Cennet-i Baki’de...
Yani “Sonsuz Cennet”e gidiyoruz.
Burası, Peygamber Camii’nin hemen bitişiğindeki Medine Mezarlığı...
14 asırdır Medine’de cenazeler buraya defnediliyor.
Hazreti Ayşe burada yatıyor.
Peki nerede?
Bilmek mümkün değil.
Çünkü Suudiler cenazeleri anonim gömüyorlar. Kimin nerede yattığı bilinmiyor.
Yıllardır Suudilerin gömme âdetlerini merak ederdim.
Biz tam oradayken bir defin törenine rastlıyoruz.
Merakım böylece gideriliyor.
Defin törenine sadece erkekler katılabiliyor. Uzun bir kuyruk yapılıyor ve elden ele bir şeyler veriliyor.
Bomboş bir arazi... Üzerinde sadece taş parçaları var. Hiçbir taşın üzerinde isim yok.
Bir parselden gömmeye başlıyorlar. O parsel dolunca yandakine geçiyorlar.
Böylece 5 yıl sonra yine aynı parsele geliniyor.
Bu anonim, isimsiz mezarlık, tarih bilinci gelişmiş bizlere ne kadar yabancı.
Acaba, ölüleri ölülere bırakmak daha iyi bir şey mi?
Kız kardeşim Sema’nın kocası Cemal Aksoy’un babası, muhterem bir insandı.
Kâbe’de ölmek istiyordu.
Yıllarca Hacca gitti.
Sonunda muradına erdi ve üç yıl önce Hac ziyareti sırasında kutsal topraklarda öldü.
Cenazesi orada kaldı.
Hiçbirimiz nereye gömüldüğünü bilmiyoruz.
“Ebedi Cennet”in içine bakarken, onun için de dua ediyorum.

SELAM KAPISI’NDAN PEYGAMBER’İN HUZURUNA ÇIKIYORUZ

Artık sıra Peygamber Camii’ne geldi.
Umrede son durağımız burası.
Büyük kapıdan girerken avluda ilk dikkatimi çeken şey, avludaki dev şemsiyeler oluyor.
Otomatik olarak açılan ve avluyu bir anda, çölün dev bedevi coğrafyasına benzeten bu çadırlar bana yine Star Wars filmini hatırlatıyor.
Ayakkabılarımızı çıkarıp “Selamlama Kapısı”ndan giriyoruz.
Camiye girmeden önce, Hz. Muhammed’in yattığı yerin kapısının önünden geçip, O’nu selamlayacağız.
Burada saflar daha sıkı. Kâbe’den de daha sıkı.
Tam bir sessizlik hâkim. Trans halinde bir insan kalabalığı Peygamber’in huzuruna doğru ağır ağır ilerliyor.
Sadece ismi uğruna canlar verilip canlar alınan, her gün milyarlarca insanın adını defalarca andığı, dua ettiği Peygamber, Hz. Muhammed işte burada, bu kapının arkasında yatıyor.
Manevi ile maddi, fani ve ölümsüz, cismani ve ruhani işte bu kapının önünde buluşuyor.
Durup düşünmeye vaktiniz yok.
Sakin bir kalabalık, ölü bir dev dalga gibi sizi yürümeye davet ediyor.
İnanmışların girdabı sizi içine alıyor.
Oysa orada durup, uzun uzun durup bir hayat bilançosu çıkarmak istiyorsunuz.
Hayat nedir? Ölüm nedir?
Geriye ne kalır? Ne kalmaz?
İnanç nedir, inançsızlık ne?
Biat nedir? İtiraz ne?
Vakit yok. Tavaf sonsuz bir harekettir demişlerdi.

MEDİNE-İ MÜNEVVERE’DE SON DUAMI YAPIYORUM

Kalabalık, sizi camiin öteki taraflarına taşıyor.
Ve o geniş mekânlarda, hayatınızın en muazzam mabedini görüyorsunuz.
Her taraftan Kuran sesleri geliyor.
Fark ediyorsunuz ki, herkes kendi Kuran’ını okuyor.
Peygamber’in huzuruna geldiğiniz bu mabette, artık yaratanla baş başasınız.
Tek başına...
Safların en sıkıştığı, kitlenin bütün gücüyle insanı eritmeye çalıştığı o anda, tek başına Kuran okuyan insan Tek’leşiyor.
İşte orada umutlanıyorsunuz ve siz de kendinizle konuşmaya başlıyorsunuz:
Medine-i Münevvere... Aydınlanmış şehir...
Senin kucağından ayrılırken son duamı yapıyorum:
“Allah’ım. İslam’ı karartmak isteyenlere, teröre bulaştırmak isteyenlere, istismar edenlere, fanatizmin girdabına sokmak isteyenlere mani ol. İslam’ın aydınlık, barışçı ve çağdaş yüzünü hâkim kıl...”

Kubbenin altındaki küçük deliğin sırrı

BUGÜN rehberimiz Mustafa Nalbant.
Akhisarlı bir hemşerim...
O da El Ezher’de okumuş.
Medine, İslam’a güzel bakışı ve barışçı yorumlarıyla daha da güzelleşti.
İlk durağımız Kuba Mescidi.
Mescit, bizde caminin küçüğü, orada ise kendisi.
Kuba Mescidi, Hz. Muhammed’in Medine’ye geldikten sonra ilk namaz kıldığı yerde yapılmış.
İslam’ın en kutsal mekânlarından biri sayılıyor.
Camiye giriyoruz ve Ahmet Hakan, kıdemli bir hacı olarak hemen yerini alıyor.
“Burası Hz. Muhammed’in tam namaza durduğu yer” diyor.
“Nereden biliyorsun?”
Mustafa Nalbant, yukarıda bir yeri işaret ediyor. Bakıyorum, kubbenin altında bir delik var.
Bu camiyi Türk işçiler restore etmiş.
Restorasyonda Hz. Muhammed’in namaza durduğu yerin tam üstüne bir delik açmışlar. Sırf orayı göstermek için. İlahi bir nirengi noktası olarak...

Peygamber’in naaşı bu kuyudan giden suyla yıkandı

/images/100/0x0/55ea0a67f018fbb8f8662c48


İSLAM arkeolojisinin kazılarına devam ediyoruz.
Yolumuz Medine’nin kenar semtlerinden birine düşüyor.
Orada da basit bir yapı var.
Yuvarlak yapının ortasında bir delik görüyoruz.
Rehberimiz anlatmaya başlıyor:
“Burası Hz. Peygamberimizin ölümünden sonra, cesedini yıkamak için su alınan kuyu”.
Hz. Muhammed vasiyet etmiş.
“Öldüğümde, beni bu kuyudan getirilen suyla yıkayın” demiş.
Dayısı gelip o kuyudan 7 kırba su almış.
O kuyu, şimdi Medine’nin bir kenar mahallesinde öyle duruyor.
Başımızı delikten sokup bakıyoruz.
Genişçe bir kuyu...

Su kuyusunun önemi

Medine’nin kenar semtlerinde bir yapı... Burası eski bir su kuyusu... Ancak önemi büyük... Çünkü Hz. Muhammed’in naaşı, vasiyet üzerine bu kuyudan getirilen suyla yıkandı...
/images/100/0x0/55ea0a67f018fbb8f8662c4a

Kuba Mescidi’nde namaz

Kuba Mescidi, Hz. Muhammed’in Medine’de namaz kıldığı ilk yerde yapılmış. Caminin restorasyonunda çalışan Türk işçiler, Hz. Muhammed’in namaz kıldığı yere bir işaret koymuşlar. Ahmet Hakan’la burada iki rekat namaz kıldık. Başında namaz takkesi olan benim, olmayan Ahmet Hakan.

YARIN:

“Peygamber’in İzinde” yazı dizisi bitti. Peki, umre bende neyi değiştirdi?
İçkiyi bırakacak mıyım?
Beş vakit namaz kılıp oruç tutacak mıyım?
Kurban kesecek miyim?
Başka neler değişti?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!