Güncelleme Tarihi:
Taraf Gazetesi'nin haberine göre, 19 Ocak 2007 tarihinde kurucusu olduğu Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen Hrant Dink cinayetinde önemli bir gelişme oldu. Dink ailesinin avukatlarının İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nde Dink’in kardeşleri adına İçişleri Bakanlığı’na açtıkları davada, mahkeme örnek bir kararla bakanlığı ağır hizmet kusuru suçlamasıyla mahkûm etti.
Dink’in kardeşleri Hosrof ve Yervant Dink adına açılan davada İçişleri Bakanlığı’nın Dink’in öldürülmesinde ağır hizmet kusuru ve objektif sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla bakanlığın tazminat ödemesi talep edilmişti.
Mahkeme, gerekçeli kararında, cinayet öncesi ve sonrasında devletin ihmal boyutunun tamamını dikkate alarak beklenmedik bir karar verdi.
Avukat Fethiye Çetin konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede “AİHM’de Türkiye’nin mahkum olmasından sonra iç hukukta alınan bu karar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 28 devlet görevlisi hakkında aldığı soruşturma kararı ile birlikte hayati bir önem taşıyor” dedi.
Davada bugüne kadar hâlâ ne ihmal ne de kasıt boyutunda -ana dava ile birleştirilmeyen Trabzon’daki Albay Ali Öz dışındahiçbir devlet görevlisine dokunulmuş değil. Bu durum ise Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın da ifade ettikleri üzere tetikçilerin gerisindeki büyük karanlığın aydınlatılmasına engel teşkil ediyor.
Mahkemenin örnek kararında çok çarpıcı değerlendirmeler mevcut. Dink öldürüldüğünde Abdülkadir Aksu’nun başında olduğu İçişleri Bakanlığı, yaptığı savunmasında “Güvenlik tedbirlerinin alınmasında bakanlığın herhangi bir zafiyeti bulunmadığı ve gerçekleşen riskin toplumsal nitelik taşımadığı, Dink’in koruma talep etmediği” gibi argümanları mahkemenin gerekçeli kararında tamamen çürüttüğü görülüyor.
Kararda cinayet öncesi ve sonrası tüm ihmaller bir bir sıralanarak Bakanlığın mahkum edilmesinin gerekçesi açıklandı. Burada ana davanın bundan sonraki safahatını etkileyecek ve mahkemece dikkate alınan çok çarpıcı noktalar var. Örneğin, Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) Erhan Tuncel’in verdiği bilgilerden Yasin Hayal’in Trabzon’da 2004 yılında Mc. Donalds’ı bombaladığı, bu eylemden önce de tıpkı Dink cinayetinden önce olduğu üzere bu eylemi yapacağını etrafıyla paylaştığı belirtildi.
Buna göre mahkeme, istihbarat birimlerinin Tuncel aracılığıyla Hayal’in İstanbul’da Dink’i nasıl ve ne zaman öldüreceğini bildiğini, zaten Hayal’in de daha önceki eyleminden “Söylediğini yapan bir kişi olduğunun bilinmesini “Bakanlığı mahkum ederken” delil olarak kullandı.
EMNİYET DE MAHKUM OLDU
Mahkeme gerekçeli kararında bu durumdaki bir kişinin korunmamasının ağır bir hizmet kusuru olduğunu belirtirken, bundan bir adım daha öteye gidip, İstanbul Emniyeti’nin açık ihmalini de mahkum etti. Mülkiye müfettişlerinin soruşturmasında Dink’e yönelik cinayet planı istihbaratının Trabzon’dan 17.02.2006 tarihinde İstanbul’a ulaştığı, İstanbul Emniyeti’nin gerekli çalışmayı yapıp Trabzon’a geri dönmesi ve istihbaratın tamamlanmasıyla birlikte faillere operasyon yapılması gerekirken, İstanbul’un bu çalışmayı yapmadığı ve istihbaratın ciddi ve önleyici bir operasyona dönüşmediği belirtildi.
10. İdare Mahkemesi, örnek kararında “Elde yeteri kadar bilgi varken, bunların değerlendirilmediği, Dink’e yönelik koruma önlemlerinin alınması konusunda Hedef Şahıslar Programı ile ilgili tamime göre koruma tedbirinin alınmadığı neticesine varıldığı görülmektedir” dendi.
Gerekçeli kararda bakanlığı mahkum eden paragraf ise şöyle yer aldı; “İstanbul Emniyeti’ne Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürme planları hazırladığı, bu kişinin bu eylemi yapacak özelliklerde olduğu 17.02.2006 tarihli yazıyla resmi olarak bildirildiği, Hrant Dink’in hayatının açık ve yakın bir tehlike içinde olduğu, kendisinin talebinin beklenmeden koruma tedbirinin alınması gerektiği halde gereğinin yapılmadığı, dolayısıyla idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varılmıştır.”
EVRENSEL HUKUKA DİKKAT ÇEKİLDİ
İstanbul 10. İdare Mahkemesi, Anayasa’nın 125. maddesinde devletin kamu hizmetinin geç veya kötü şekilde yapılmasının suç teşkil ettiği, yine Anayasa’nın 17. maddesine göre, herkesin yaşama hakkına sahip olduğuna dikkat çekti.
Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre ise yaşama hakkının devlet koruması altında olduğu ve kimsenin kasten öldürülemeyeceğini belirtti. Koruma Hizmetleri Yönetmeliği’nin 11. maddesindeki “Hayatının ciddi bir biçimde tehdit altında bulunduğu MİT ve diğer istihbarat birimleri tarafından tesbit edilenler talep aranmaksızın korumaya alınırlar” ibaresine gerekçeli kararının giriş bölümünde yer verdi.