Şermin SARIBAŞ
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2002 00:34
Alev Ebüzziya Siesbye için çok şey söylenebilir. Başarılı bir seramik sanatçısı, beş nesil gazeteci bir ailenin çocuğu, ciddi bir entellektüel...
Seramikleri İngiltere ve Danimarka Kraliyet ailesi saray kolleksiyonlarında yer alıyor. Bugünlerde İstanbul'da iki sergisi birden açılıyor: Biri Sultanahmet'teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde 17 Eylül'den 4 Kasım'a kadar sürecek olan ‘‘Bir Seramik Evreni/ 1964-2002.‘‘ Diğeri, 18 Eylül- 1 Kasım tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri'deki ‘‘Sır.‘‘ Ama bu arada kendisinin ve sizin affınıza sığınarak hakkında bambaşka bir bilgiyi daha yazıyorum: O, insanı fiziğiyle de şaşkınlığa uğratan güzel bir kadın. Çünkü tam tamına 64 yaşında.
Ebüzziya soyadından röportaja başlarsak, çok uzun saatlerimizi alır mı?
- Çok eski bir soyadı. Büyükdedelerimizden birinin Ziya adında bir oğlu var ve genç yaşta ölünce onun ismine saygı olarak, Ziya'nın Babası anlamına gelen Ebüzziya soyadını alıyor. 12. asırda Eşpikesenoğulları (atçekenler) olarak Konya'ya, oradan da İstanbul'a gidiyorlar.
Beş nesil gazeteci olan bir aileden geliyorsunuz. Siz niçin aile geleneğini bozdunuz?
- Aykırı davranmadım aslında. Baba tarafım da, anne tarafım da sanata çok düşkün. Büyükbabam Tevfik Ebüzziya'nın bir fotoğrafı var mesela orada seramik boyuyor. Marangozluk yapar, resimle uğraşırdı. Babam da çok güzel resim yapar, seramik boyardı. Tevfik Ebüzziya'nın karısı Türkiye'de oyunu oynanan ilk kadın piyes yazarıdır. Yani aslında herkes sanatın bir ucundan tutmuş.
Ailenizin seramikle uğraşmanıza karşı çıktığını duymuştum ama...
- İlk başlarda sanırım bütün ebeveynlerde olan birşey bu, hayatını nasıl kazanacaksın, diye sordular. Ben bunu yapmak istiyorum deyince, en ufak bir karşı çıkma görmedim. Annemin babamın ilk açtığım sergilerdeki heyecanını unutamam. Çok zor geçiniyordum ama kafaya takmıştım bir kere.
İŞÇİLİK YAPTIM
Niye seramiğe kafayı takmıştınız?
- İngiliz Filolojisi okumak istiyordum ve o arada imtihanlara çok sıkı çalışmam gerekiyordu. Beynim çok yoruluyordu, o arada bir arkadaşım, ‘‘Beyninin yorgunluğunu fiziki yorgunluk alabilir. Git biraz da seramik yaparak yorul’’ dedi ve Füreya Koral'ın atölyesine gittim. Füreya Hanım'ın atölyesinde, seramik babında hiçbir şey öğrenmedim ama en önemli şeyi öğrendim; o şekilde yaşamak istiyordum. Kesinlikle bir atölyede yaşamalıydım. Hemen filolojiyi bıraktım. Mesleğimi öğrenmek için, Almanya'ya gittim. Fabrikalarda işçi olarak çalıştım. Buraya dönüp, Eczacıbaşı'nın seramik atölyelerinde çalıştım. Baktım birşeyler eksik. Sonra çok bilinçli olarak Danimarka'ya gitmeyi seçtim.
Niçin özellikle Danimarka'yı seçmiştiniz?
- Daha 24 yaşındaydım ve 60'lı yıllarda Danimarka dizaynı son derece önemliydi. Seramiğin en önemli merkeziydi.
Alev Ebüzziya'yı biliyoruz ama bir de Siesbye var adınızda. Eşinizin soyadı mı?
- Evet Danimarkalı eşimin soyadıydı ama ayrıldık. Fakat çok iyi dostuz. Ayrıldıktan sonra Danimarka'da bu soyadıyla tanınıyorsun, lütfen devam ettir dedi ve ben de hálá kullanıyorum. Türkiye'de Alev Ebüzziya, Danimarka'da Alev Siesbye ve diğer tüm ülkelerde de Alev Ebüzziya Siesbye olarak tanınıyorum.
Sizin çocukluğunuz nerede geçti?
- 12 yaşına kadar İstanbul'da geçti. Sonra hep yurtdışında yaşadım. İngiltere'de liseyi bitirdim. Türkiye'ye dönüp Güzel Sanatlar Akademisi'nde heykel bölümüne gittim ama sonra seramiğe gönül verdim. Akademi'de İlhan Koman'ın öğrencisi olmak istiyordum. İki yıl o benim hocam olacak diye bekledim ama benim derslerime girmedi. O hocam olmayacaksa ben bırakırım dedim ve ayrıldım akademiden.
BİR ÇANAK BİN DOLAR
Babanız Ziyad Ebüzziya, Jean Jacques Rousseau ve Liberalizm, Salazar ve Korporalizm, Machiavel ve Machiavelizm, Roosevelt ve New Deal kitaplarını yazmıştı. İnsan böyle kitapların yazıldığı bir evde nasıl bir çocukluk geçirebilir?
- Kitapların, sanatçıların, politikacıların içinde geçti hayatım. Babam okumak için beni İngiltere'ye göndereceği zaman, ‘‘fakir bir ülkenin çocuğusun, öğrendiğin herşeyi bu ülkeye geri vermek zorundasın’’ diyerek gönderdi. Ağır bir vesayet bu. Bunu elimden geldiği kadar yaptım.
Alev Ebüzziya'nın hayatından seramiği çekip çıkarırsanız, geriye hayatını dolduracak ne kalıyor?
- İşim kendimi kabul etmemi, kendimle barışık olmamı sağladı. Dostlarım benim için çok çok önemlidir. Hiçbir sanat insana bedel değil. Yangından malımı değil, kedimi kaçırırım.
Türkiye'de yeteri kadar tanındığınızı düşünüyor musunuz?
- Türkiye'de bu kadar ilgili kesinlikle beklemiyordum. İşlerim kendi ülkemde nasıl karşılanacak çok merak ediyordum. Özellikle gençlerin tepkisini merak ediyorum. O kadar sevecen bir ilgi gördüm ki...
İngiltere ve Danimarka Krallıkları'nın saray kolleksiyonlarında seramikleriniz var. Türkiye'de kimler alıyor seramiklerinizi?
- Danimarka ana kraliçesi Ingrid bir dostuma, ‘‘Babamın Alev'i tanımasını çok isterdim’’ demiş. Ana Kraliçe, bir seramik sergisine gittiği zaman kesinkes en iyi parçayı seçer. Kraliçe olduğu için değil, seramikten anlayan biri olduğu için böyle bir şey söylemesi önemli. Avrupa'da daha yaygın bir zümre alıyor, bazen öğrenciler bile alıyor. Burada meraklıları alıyor.
Kimler alabilir sorusuna cevap bulmak için soruyorum. Alev Ebüzziya imzası taşıyan bir çanak kaç paradır?
- En küçük parça bin dolar civarında.
Abidin Dino,‘‘Bu çanaklara ne koymayı göze alıyorsunuz? Nar taneleri mi, zencefil mi, kuş sütü mü?’’ diye soruyor. Ben de size sorayım, alanlar bunlara birşey koymaya kıyabiliyor mu?
- İçine tek bir şey koyana rastlamadım. İçinin boşluğunun çok önemli olduğu algılanıyor herhalde. Dışının gerginliğini veren şeyin içindeki boşluk olduğunu anlıyorlar sanırım. Doğru bir iş yaptıysam içine bir şey koymuyorlar. Kullanılmak için olmadığını seziyorlar. Onlar bakmak için.
17 yıldır Paris'te yaşıyorsunuz. Nasıl bir hayatınız var orada?
- Dünyanın en ilginç, en hareketli, en güzel şehrinde yaşıyorum. Cumartesi pazar dahil hergün çalışarak geçiyor günlerim. Çalışırken yorulmuyorum ama sergilerimin stresi beni çok yoruyor. Kuşku beni yoruyor. İyi mi olacak, beğenilecek miyim? Tanındıkça mesuliyetimin büyüdüğünü hissediyorum. Tanınmış olmak zor bir şey değil ama tanınmış kalmak zor bir şey. Başkalarını geçtim, kendimi sukutu hayale uğratmak istemediğim için sürekli iyi şeyler yapmaya çalışıyorum.
Ailedeki yazma geleneğini devam ettirmeyi hiç düşünmediniz mi?
- İngiltere'de okurken aileme mektuplar yazardım. 52 sayfa mektup yazdığımı biliyorum. Bir gün Abdi İpekçi'ye Milliyet'i eleştiren bir mektup yazmıştım. O da bırak şimdi bunu gel bize yazı yaz demişti. Yazı yazmak ayrı bir mesai. Benim bütün enerjim işime gidiyor. O yolu seçtim ne yapayım..
ÇOCUK İSTEMEYE ZORLADIM KENDİMİ
Çocuğu olanlar alınmasın ama çocuğum olmadığına son derece memnunum. Hayatta yaptığım en büyük akıllılıklardan biri diye düşünüyorum. Çocuk sevmez değilim ama hiç çocuğum olsun istemedim. Hatta uzun yıllar, ben de bir eksiklik mi var, niye istemiyorum diye zorladım kendimi. Ama yok istemedim. Arkadaşlarıma çok düşkünüm ben. Vermeyi seven bir insanım ama vermek de korkunç bir bencillik olabilir. Almasını bilmeyen vermesini de bilmez. Almak vermek bir denge işidir. İstemek çok önemli ve çok ince bir iştir. Sadece vermek korkunç bir bencilliktir.
AZALTMAK İSTİYORUM
Kafamın içi yeterince karışık olduğu için baktığım yerin düzgün olmasını isterim. Atölyem o yüzden çok tertiplidir. 85 metrekarelik bir atölyem vardı. Şimdi daha küçük bir atölyeye taşındım. Hayatımda bir sürü şeyi azaltmaya karar verdim. Hafif gitmek istiyorum. Çanaklarıma benzemek, azalmak istiyorum. Bütün aşırılıklardan kurtulmak istiyorum artık. Her gün kullanmadığım herşeyi elden çıkarmak istiyorum. Zaten çok az eşyam vardı ama o bile fazla gelmeye başladı.