İbo ve Kibariye bence jazzy

Güncelleme Tarihi:

İbo ve Kibariye bence jazzy
Oluşturulma Tarihi: Şubat 23, 2002 01:10

Önder Focan, son albümü ‘‘Standard a la Turc’’te Kardeşlik Türküsü, Ele Güne Karşı, Şımarık, Elbette gibi pop müziğin tanınmış parçalarını Trio Focan süzgecinden geçirdi.

Pop müzisyenler arasında sizi heyecanlandıranlar, ilginç gelenler hangileri diye sorduğumuzda da şu cevabı verdi: ‘İbrahim Tatlıses, Kıbariye ve Muazzez Ersoy kendileri farkında mı bilmem, ama bir şekilde jazzy olabilecek yorumcular.’ Önder Focan'la cazın Türkiye'deki kaderini de konuştuk.


Türkiye'de caz dünya standartlarının gerisinde mi, neden yeterince ilgi görmüyor?

-Türkiye'de cazın popülarite açısından bir sorunu var, gördüğü saygı anlamında bir sorunu var, yanlış imgelerle ilgili bir sorunu var.

Yanlış imgeler derken neleri kast ediyorsunuz?

-Mesela, çoğu zaman çok elit algılanıyor. Halbuki öyle değildir. Caz ortaya çıkışıyla da elit değildi. Tamam, belki müzikal olarak üst düzeyde olabilir; ama bu, çok parası olan insanların tüketeceği bir şey anlamına gelmiyor. Türkiye'de, caza kalbini açabilecek insanlara ulaşmakta zorluk çekiliyor. İnsanlara cazı ulaştırabileceğiniz yerler çok pahalı. Lüzumsuz bir elitizm, onun getirdiği pahalılık ve lüks imgesi söz konusu.

BİRİNCİ KRİTER KENDİNİZDİR

Peki virtüozite, enstrümanistlik olarak baktığınız zaman...

-Uluslararası festivallerde çalıyorum. Geçenlerde Los Angeles'ta çaldım. Müziğin içinde olan Amerikalılardan takdir dolu cümleler duydum. Yurtdışında başarılı olmak için birinci kriter kendinizsiniz. Bugün dünyada şu caz gitaristleri var, şu seviyede caz yapılıyor, benim de onu yapabilmek için ne yapmam lazım, diye düşünüp çalışmak gerekli. Dünya standartlarında birtakım insanlarla bir araya gelip çalabildiğiniz gün siz zaten belli bir şeyi başarmışsınız demektir. Çünkü bu işe daha az para, daha az emek harcamış, daha az ilgi göstermiş bir toplumdan geliyorsunuz.

Siz çok usta bir caz gitaristisiniz. Nasıl olur de etrafınızda sizden küçücük birşeyler kapmak için kul köle olan genç müzisyenler olmaz?

-Var, onlar da işte 5 kişi. Akademi İstanbul'da ders verdim. Şu anda Bilgi Üniversitesi var. Sadece eğitim almakla iş bitmiyor. İnsanlar, belli bir yere kadar meraklarını gideriyorlar ve sonra zor gelmeye başlıyor. Eğitim kurumları sadece yol gösterebilirler. Ben hiç gitar çalmamış birine bütün bildiğim gitarı bir haftada anlatırım. Ama o bilgiyi alıp kendi kaslarının, beyninin, ruhunun parçası yapmak kişisel bir mücadeledir.

MENAJERLİK HİZMETİ GEREKİYOR

Trio Focan'ın, bir Pat Metheny Group olmasını engelleyen nedir?

-Amerika'da olup, bizler kadar çalabilen binlerce üst seviyede caz müzisyeni var. Dolayısıyla uluslararası sahnede yer almak müzisyenlik becerinizin ötesinde başka şeyler de gerektiriyor. Bu şans olabilir, ilave bir artistik yetenek olabilir. İşin business kısmı olabilir. Metheny'nin çok iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Onun çaldığı kadar gitar çalabilen birçok insan var. Onun başarısı, çok sofistike şeyler yapmasına rağmen müziğini kolay yenilir yutulur şekilde ulaştırabilmesi insanlara.

Bir pazarlama mı var diyorsunuz?

-Pazarlama değil de, burada başka bir artistik beceri var. Bu beceri salt iyi gitar çalmanın ötesinde. Tabii ki Metheny'nin becerisine sahip birisi Türkiye'den de çıkmış olabilirdi. Ben 'Blue Note' firmasından albüm çıkarmış ilk Türk müzisyeniyim örneğin. Ama albümü çıkartmak ve Amerika'da dağıtmak yetmiyor. Sana hemen turne programını soruyorlar. Bunun için de etkili bir menajerlik hizmeti gerekiyor.

Son albümünüz Standard a la Turc'de popüler parçaları yorumlamışsınız. Albümde Mahsun Kırmızıgül'ün Kardeşlik Türküsü'nden, Tarkan'ın Şımarık'ına, Candan Erçetin'in Elbette'sinden, MFÖ'nün Ele Güne Karşı'sına kadar geniş bir yelpaze var. Parçaları seçerken kriterleriniz neydi?

-Birinci kriter aslında o melodiyi bir şekilde seviyor muyuz? Örneğin Kardeşlik Türküsü'nün melodisini maçlardan tezahürat olarak biliyordum. Elbette'nin video klibini gördüm. O melodi beni yakaladı, onun sadece armonisini yazdım ve çaldık. Şımarık'ta bir şekilde blues-caz tipi var. Onu biraz da hinlik olsun diye düşündük. Bu albümde o da olmalıydı.

Popüler Türk müziğinde size heyecan veren, müzisyen, grup ya da yorumcular var mı?

İbrahim Tatlıses, Kibariye ve Muazzez Ersoy. Kendileri farkında mı bilmiyorum ama bir şekilde jazzy olabilen yorumcular.

CAZIN DİLİ BİR TANE

Mesela Levent Yüksel iyi bir basçıdır. Takip etme şansınız oldu mu?

-Levent Yüksel'i geçen gün gördüm, iyi bas çaldı bir şov programında. Ben daha eskileri bilirim, mesela Fatih Erkoç. Süper bir müzisyen, esas enstrümanı trombonu değil, piyanoyu, flütü, gitarı hakikaten iyi çalabilen çok da iyi bir şarkıcı. Ama Fatih'i popüler müzisyen kategorisine mi koyacağız? Aslında Harun Kolçak çok iyi bir basçıdır; ama kimse onun bas çaldığını bilmez. Aslında pop albümlerinde çalan müzisyenlerin hepsi çok iyi müzisyenler. O müzisyenlerden oluşan bir grup var örneğin; Habbecik.

Türk caz müzisyenlerinin yurtdışında eşik atlamaları için müzikal olarak kendi etnik kökenlerine bağlı kalmaları bir önkoşul mu?

-Hayır. Bunu pek hoş karşılamam kendi adıma. Seneler evvel Almanya ve bazı yerlerle temas kurarken ‘‘Sen standart caz çalıyorsun, Türk'sün madem, Türk gibi çal, biz de seni buraya alalım’’ gibi laflar ediyorlardı. Bence, cazın dili bir tane. Bana bu yaklaşım, üçüncü dünyacı bir yaklaşım gibi geliyor. Halbuki Türk de dünya standartında bir şeyler yapabilir. Kimse Türk'e başka Windows kullan demiyor, herkes aynı Windows'u kullanıyor.


SAYIMIZ ARTMIYOR

Müzisyen sayısı bir piramit olmalı diye düşünüyorum. Yani benden büyük 5 kişi varsa, benim yaşımda 25 kişi olacak, benden sonraki nesilde de 125 kişi olacak. Bugünkü durumumuz ise şöyle: Benden önce 5 kişi vardı, benim dönemimde de 5 kişi var, sonraki nesilde de 5 kişi olacak. Bugün Aydın'ı (Esen), İlhan'ı (Erşahin), Okay'ı (Temiz), Burhan'ı (Öcal), Atilla'yı (Engin) tüm dünya tanır. Ama sayımız artmıyor işte.


Türkiye’de caz sadece bir festival trendi

Son 10 yılda Türkiye'de caz açısından sadece çok fazla arz vardı. Konserler, festivallerle oldu bu. Fuar mantığında tüketme yaklaşımı var bizde. Örneğin kitap fuarına kendimize kitap almak için gideriz, herkes gidiyor diye. Halbuki dünyada kitap fuarları kitapçıların gelip toptan anlaşma yaptıkları yerlerdir. Yılda bir kere gidip İstanbul Caz Festivali'nde caz dinlemek de böyle. Trend lafı bence bu durumu çok iyi tanımlıyor. Oradaydım demek, kendini oradakilere göstermek ön plana çıkıyor. Cazın doğru tüketilmesi için caz kulüpleri de olması gerek, caz albümlerinin de satması gerek.


Çok sofistike bir şeyi kolay gibi sunacaksın

Önemli olan yaptığın işi doğru yapmak. Burada bin kişi olsun, aralarından biri caz müzisyeni olsun, ben kendimi ona beğendirmek için çalarım öncelikle. Popüler olurken de, müziğinden özveride bulunmadan, çok sofistike bir şeyi, kolay tüketilebilirmiş gibi sunma becerisi ve sihrine sahip olmak önemli. Hiçbir gurme restoranı fast food'la rekabet edemez. Fast food her zaman olacak ve çok satacak. Ama sizin de kaliteli yemekler sunan bir mutfağınız olacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!