Bir olay ve bir isyanGEÇTİĞİMİZ günlerde gazetenizdeki bir
haber ve bu haber ile ilgili
‘‘Okur Temsilcisinin Notu’’, beni uzun zamandır size yazmayı düşündüğüm bu mektup için cesaretlendirdi.
Hürriyet'e ve Kanal D'ye bugüne kadar
‘‘kamu yararı olmayan’’ haberlerde göstermiş oldukları duyarlılıklar için teşekkür ediyorum.
- Kişilik haklarımıza saldırmadınız.
- Yalan haber yapmadınız.
- Yargısız infaz yapmadınız.
- Özel mülke girip, izinsiz çekim yapmadınız.
- Çok özel fotoğrafları gazete, dergi ve televizyonlarınızda yayınlamadınız.
- Hastanede tedavi olurken,
‘‘kaçtı’’ diye haber yapmadınız.
İyi ki varsınız. Size minnettarlığımı sunmayı bir borç biliyorum.
11.10.2002 tarihinde oğlum
Murat Savyer ile eşi
Şerife Savyer bunalıma girerek intihara kalkışmışlardı. Gelinim ne acıdır ki vefat etmiş, oğlum ise ölümün eşiğinden dönmüştü. Bu olayla ilgili olarak bazı gazetelerde neredeyse tam sayfa, itham edici
‘‘Jülyet Öldü, Romeo Kaçtı’’ başlıkları yer aldı.
Bazı dergiler olayı, tamamen uydurma bilgilerle, çok özel fotoğrafları seçerek yayınladılar. Televizyon kanalları da haberi dakikalarca verdiler. Bir TV istasyonu o kadar ileri gitti ki, daha olayın başında tamamen yargısız infaz yaparak
‘‘planlı bir cinayettir’’ dedi.
Bütün bu yayınlar tek taraflı, çarpıtılarak, evime izinsiz girip çekim yapılarak, nikáh kasetleri izinsiz gösterilerek, çocuklarımızın çok özel fotoğrafları kullanılarak, mezar başı çekimleri gelinimizin ailesi tarafından yönlendirilerek yargısız infaz biçiminde yapıldı. Biz ise bu süreç içinde yargıyı etkilememek için hep sustuk, sustukça sindirildik.
Türkiye bir hukuk devletidir. Benim bildiğim, suçu hukuken sabit olana kadar herkes masumdur. Bu sahipsiz ülkede aylardır cehennemi yaşıyoruz. Kendimizi toplum dışına itilmiş hissediyoruz.
Bu yayınlar bize çok zarar verdi, çok bunaldık, yaşamak için tek nedenimiz oğlumuz. Maddi sıkıntılarımızı giderebilmek için, doğup büyüdüğüm Heybeliada'daki evimi ve oturduğumuz evimizi sattık.
Bugüne kadar konuşmadık, iki sebebi vardı.
Birincisi, gelinimiz ölmüştü, acı ve saygı duyuyorduk. İkincisi, dava daha başlamamıştı.
Bir kısım medyanın kötü, haksız ve tek taraflı yönlendirmesi ile olaydan 7 ay sonra oğlum sanık olarak tutuklandı ve dava bu şekilde görülecek. En azından ilk duruşmaya kadar. İki kişi intihar eder, biri yaşarsa, diğerinin suçu yaşamak oluyor. Kanun böyleymiş.
Zuhal SAVYERKadıköy-İSTANBULÇok güzel ve süper sporcuGEÇTİĞİMİZ günlerde spor sayfasında atılan bir başlığın anlamını çözemedim. Başlık şöyle:
‘‘Hem Çok Güzel, Hem de Süper.’’ Yazıda sporcunun, filenin
Michael Jordan'ı kabul edildiğini, en değerli oyuncu seçildiğini, dünyaca ünlü olduğunu öğreniyoruz ama başlıkta sporcu özellikleri boşaltılarak
‘‘güzel olduğu’’ yazılıyor. Üst başlıkta ise
‘‘boyu’’ öne çıkarılıyor. Memleketimizde
‘‘güzellik’’ (kadın güzelliği elbette),
‘‘süperlikle’’ birleştiğinde akla gelen ilk şey
‘‘süper modellik’’, ‘‘süper güzellik’’ olabiliyor. Sporcu, ağzıyla kuş tutsa
‘‘güzel olmaktan, güzel anılmaktan’’ kurtulamıyor.
Sporcu kadınlar, aynı sporcu erkekler gibi bedenlerini
‘‘spor yapmak üzere’’ sergiliyorlar. Ama bizim memlekette kadınsanız
‘‘hem güzel, hem başarılı’’ olmak zorunda
‘‘görülüyorsunuz’’. Becerileriniz bedeninizin önüne geçemiyor. Çünkü görenler
‘‘erkek gözlerine sahip’’.
Mine K.
TEMSİLCİNİN NOTU
Okurumuzun bu şikáyetini Spor İstihbarat Şefi Mehmet Arslan, ‘‘Eczacıbaşı'nın transfer ettiği dünyanın en ünlü voleybolcularından Barbara Ruziç gerçekten ‘süper' ama aynı zamanda da ‘güzel' bir sporcuydu. Başlıktaki ‘süper' kelimesi okurumuzun iddia ettiği gibi özellikle Ruziç'in güzelliğini vurgulamak için değil, sporcu özelliğini tanımlamak için kullanıldı. Ruziç'in, sporcu özelliğinin içi boşaltılmadı, tam tersine onun güzelliğiyle bütünleştirildi’’ diye yanıtladı.
Ancak haberle ilgisi olmadığı sürece insanların fiziksel ve diğer özelliklerinin yazılmaması günümüz çağdaş Batı gazetelerinin uyguladığı bir ilke. Yani eğer haber konusuyla doğrudan bir ilgisi yoksa, bir insanın güzel veya çirkin olduğu, dini, ırkı, fiziksel özelliklerinin belirtilmemesi gerekir.Kırkpınar ve eşcinsellik25 Temmuz Cuma günü yayımladığınız
‘‘Eşcinseller Kırkpınar'a Koşuyor’’ başlıklı haberinizi kınıyorum. Ben de bir yağlı güreşçiyim. 1993-1994 senelerinde orada güreş yaptım. Dedem de, babam da yirmişer yıl yağlı güreş yapmıştı. Biz 650 yıllık geleneğe sahip olan Kırkpınar'ı uluslararası yapmaya çalışıyoruz.
Bir İngiliz gazetesi yazdı diye, Kırkpınar'ı eşcinsellikle bir araya getirmemeniz gerekirdi. Aklımıza böyle bir şey sokulmamalıydı. Çünkü cinsellik, çok tehlikeli bir boyut. Ben orada güreşirken, 650 yıllık geleneğin içinde bulunmaktan onur duydum. Ben güreşirken bir eşcinsel beni seyredip, beğenecek diye düşünmedim.
Artık Kırkpınar'a gelecek 20-30 yaşlarındaki güreşçiler, seyircinin yüzüne bakarken bile utanacak. 5-6 ay önce yine buna benzer bir haber çıkmıştı. Bu tür haberler, bizim geleneğimizi zayıflatmaktan başka işe yaramıyor.
Japonların Sumo güreşi var. Onların kıyafetleri daha tuhaf. Ama kimsenin aklına eşcinselleri tahrik ediyor diye bir şey geliyor mu?
Voleybolcu kızlar mayo giyiyor; bazı magandalar başka amaçlarla maça geliyor diye diye bunu yasaklayalım mı?
Ayrıca, Batı'da da pek çok gazete, ulusal çıkarlar nedeniyle bazı şeyleri yazmıyorlar. Bence de her şeyi yazmak gerekmez.
Tunakan PEHLİVAN
TEMSİLCİNİN NOTU: Bu haber, İngiliz The Times Gazetesi'nde yayınlanmış, Hürriyet ona atfen kullanmıştı. Bir İngiliz gazetesinde yayınlanan haber, ‘‘Ulusal çıkarlar söz konusu ise bazı şeyler yazılmamalı’’ mantığıyla gizlenemez. Zaten günümüz internet ortamında, artık hiçbir şeyin gizli kalması mümkün değil. Sürmanşette imla hatası19 Temmuz tarihli gazetenizin birinci sayfasındaki manşet haberin yanında yer alan yazı Türkçe imlasına göre hatalı. Haber aynen şöyle yazılmış:
‘‘BDDK Başkanı Engin Akçakoca, tasfiyesi süren İmar Bankası'
nda biri resmi, diğeri gizli çifte hesap sisteminin ortaya çıkarıldığını açıkladı.’’
Burada hece
‘‘nda’’ diye bölünemez.
Koskoca gazetenin imlasını denetleyen yok mu?
Birol KIRAÇ
TEMSİLCİNİN NOTU
Hürriyet'in imla hataları birkaç kademede düzeltilerek önlenmeye çalışılıyor. Öncelikle muhabirlerin haberi yazarken buna çok dikkat etmeleri gerekiyor, ardından haber editörleri, sayfa editörleri, yazı işleri müdürleri devreye giriyor. Son olarak da düzeltmenler sayfaları okuyup denetliyorlar. Ancak buna rağmen bazen hatalar oluyor.
Gazetemizin Düzeltme Şefi Recep Coşkun, bu şikáyet konusunda okurumuzun haklı olduğu söyledi, uyarısı için teşekkür etti ve şöyle dedi: ‘‘İmla kuralına göre, özel isim dahi olsa satır sonuna geldiği zaman sözcükler kesme işaretinden sonra değil hecelerden bölünür. Bu kural bileşik sözcükler için de geçerlidir. Satır sonuna sığmayan bileşik sözcükler, bileşmeyi oluşturan sözcüklerden değil, hecelerden bölünür. Örneğin: ‘‘ilk-okul’’ değil ‘‘il-kokul’’, ‘‘deniz-anası’’ değil ‘‘deni-zanası’’.OKURLARIMIZDAN KISA KISA ÖZGÜR EREN 30 Haziran tarihli gazetenizde
‘‘Güney Yüzünden İki Profesör Mahkemelik’’ diye başlık attınız. Haberin devamında olumsuz bir ifade yok, ama başlıkta
Yılmaz Güney'i suçlar bir ifade var.
ERTUĞRUL KARAHAN Deprem haberleri bana Erzincan depremini ve sizin manşetinizi hatırlattı. O zaman yüzlerce kişinin öldüğü sigorta hastanesini yapan müteahhidi manşete taşımıştınız. Aynı firmaya şimdi baraj ve gölet işi verildi. Neden işin takipçisi olmuyorsunuz.
RAMAZAN AVŞAR Hürriyet'in verdiği bu imkándan ve yaptığı çalışmalardan dolayı tebrik ederim. Çünkü bu durum okuyucusuna verdiği değeri göstermektedir. Gelecek günlerde daha çok okuyup yazmak ümidiyle.
YAVUZ ÖZGÜL 21 Temmuz günü TV sayfasında, NTV ve CNBC-E kanallarının tüm gün programını yayınlamamışsınız. Bulmacayı başka bir sayfaya kaydırıp, daha detaylı TV programları verebilirsiniz.