Güncelleme Tarihi:
E-posta adresinde www.turkeyprotests.com adresi de kaynak gösterilirken, İngilizce, Fransızca ve Türkçe olarak gönderilen notlarda; Taksim Gezi Parkı protestolarının Türkiye’nin itibarına yönelen saldırılara malzeme olduğu belirtilerek, yaşanan hadisenin farklı boyutlarını ele aldıkları noktalara dikkat çekilmesi istendi.
GEZİ PARKI OLAYLARINA DAİR NOT
13 HAZİRAN 2013
27 Mayıs tarihinde küçük bir grubun Taksim Gezi Parkı’ndaki protestosuyla başlayan gösteriler daha sonra farklı illerle yayılmış ve hem içeride hem de dışarıda Türkiye’nin itibarına yönelen saldırılara malzeme olmuştur. Yaşanan hadisenin farklı boyutlarını ele alan bazı noktaları dikkatinize sunuyoruz.
1- Yaya kaldırımlarının genişletilmesini ve Topçu Kışlası olarak anılan bir binanın yeniden inşasını öngören Taksim Gezi Parkı projesi, AK Parti tarafından 2011 seçim kampanyası sırasında kamuoyuyla paylaşılmıştır. Proje, daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde tartışmaya ve oylamaya sunulmuş ve muhalefet partisi CHP’li üyelerin de desteği ve oybirliğiyle kabul edilmiştir.
2- Projede bahsi geçen Topçu kışlası 1780'de inşa edilmiş ve 1940'ta dönemin Vali/belediye başkanı tarafından yıktırılana kadar Taksim’deki varlığını muhafaza etmiştir. Yeni projenin, Taksim'deki yeşil alanı azalmayacak, artacaktır. Proje kapsamında ayrıca araç trafiği yer altına alınacak ve İstanbul'un en geniş meydanlarından biri olan Taksim Meydanı’nın tamamı sadece yayalara tahsis edilecektir.
3- Protestoların başlamasından yalnızca birkaç gün sonra, 1 Haziran'da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Taksim Gezi Parkı Platformu ve Mimarlar Odası temsilcilerine projeyi tartışmak ve görüşmek amacıyla buluşma çağrısında bulunmuştur. Ancak, bazı protestoculardan gelen baskı üzerine temsilciler Topbaş'la görüşmeyi kabul etmemiş ve dolayısıyla, toplantı gerçekleştirilememiştir.
4- Geleneksel ve sosyal medyada dolaşan bir takım asılsız haberlerin aksine, projede Taksim Gezi bölgesine bir AVM inşa edilmesi fikri hiçbir zaman yer almamıştır. Hem Başbakan Erdoğan hem Belediye Başkanı Kadir Topbaş bunu pek çok kez vurgulamışlardır. Ancak buna rağmen, protestocular ilk günden itibaren bu gerçeği göz ardı ederek hareket etmeyi tercih etmiş, bazı basın mensupları da bu açıklamalar yapılmamış gibi davranmaya devam etmiştir.
5- Taksim Gezi Parkı Projesi kapsamında ve bir meseleye özgü olarak başlayan protestolar, kısa zamanda herhangi bir amacı veya talebi olmayan, hükümet aleyhtarı, şiddet ve vandalizm görüntülerine sahne olan ideolojik bir harekete dönüşmüştür.
6- Hükümet başından beri göstericiler arasındaki farklı pozisyonların farkında olmuş ve tarafları ayırarak davranmakta ısrarcı olmuştur. Göstericiler ana hatlarıyla iki ayrı gruba ayrılabilir. Birinci grup, Taksim projesine itirazlarını dile getiren ve barışçıl yöntemlerle ilerleyen sivil vatandaşlarımızdan mürekkeptir. Bu vatandaşlarımızın talepleri, sivil demokratik bir zeminde ifade edilen tüm talepler gibi, olması gerektiği şekilde demokratik bir şekilde görüş farkı olarak algılanmıştır. Öte yandan, gösteriler sırasında öne çıkan ve sürekli olarak gösterileri provoke eden, gerek Taksim Meydanı’nda gerekse Türkiye’nin diğer illerinde sürekli olarak kamu düzenini bozan, hem diğer vatandaşlar için hem de sivil göstericiler ciddi bir güvenlik riski yaratan gruplarda gösterilerde yer almıştır. İkinci gruplar, yaşanan hadiseleri sürekli manipüle ederek, eylemleri AK Parti hükümetine ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsına karşı ideolojik ve şiddet içeren bir harekete dönüştürmüştür.
7- Birinc grup, değişik toplumsal kesimlerden gelen, farklı siyasi pozisyonlara sahip ama Taksim Gezi Parkı düzenlemesi konusunda benzer talepleri savunan isimlerden oluşmaktadır. İkinci grup ise çoğunlukla aşırı-laikçi, şiddet yöntemlerini benimseyen illegal Marksist-Leninist örgütler, şiddet eğilimli ve nefret suçlarına bulaşmış yeni-ulusalcı yabancı düşmanı gibi kesimleri içermektedir. İkinci grup içinde TKP (Türkiye Komünist Partisi), 1 Şubat 2013'de ABD büyükelçiliğine karşı saldırıyı gerçekleştiren yasadışı DHKPC örgütü ve yeni-ulusalcı Türk Gençlik Birliği (TGB) gibi iyi tanınan radikal grupların da yer aldığı bilinmektedir.
8- Başbakan Erdoğan, 2 Haziran'da yaptığı iki ayrı konuşmada, ilk grup protestocuları ikinci gruptan ayırmış ve bu grubun protesto etme hakkını teslim etmiştir. Başbakanın ardından aralarında Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı'nın da bulunduğu hükümet yetkilileri de, vatandaşların barışçıl bir biçimde gösteri yapma hakkının olduğunu belirtmişlerdir.
9- İlk grup içinde AK Parti'nin ardarda gelen seçim başarıları ve alkol satışını Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği uluslararası standartlara göre düzenleyen alkol yasası gibi bazı politikaları nedeniyle kendini izole ve marjinalize edilmiş hisseden kesimler de bulunmaktadır. Hükümet, bu vatandaşların endişelerini ortadan kaldırmak amacıyla bu kesimlerle sürekli temas halinde kalmaya özen göstermektedir. Zaten taleplerini doğrudan iletmek isteyen gruplarla hükümet ve İstanbul belediye temsilcileri arasında şimdiye kadar birçok görüşme gerçekleşmiştir.
10- Polisin müdahale etmesine sebebiyet verenler, çoğunlukla ikinci gruba mensup olan eylemcilerdir. Bu kişiler, sürekli olarak ortamı provoke etmiş ve polisin geri çekilme talimatı almasından sonra bile, kamu binalarına, polis arabalarına, medya araçlarına, özel dükkânlara ve diğer pek çok mekâna saldırmışlardır.
11- Polis güçleri, olayların ilk ve ikinci gününde kalabalıkları konvansiyonel yöntemleri kullanarak kontrol altına almaya çalışmıştır. Fakat bu süreçte biber gazının aşırı kullanımı durumu söz konusu olmuş ve Başbakan Erdoğan, bu durumdan rahatsızlığını yüksek sesle ifade ederek, soruşturma açılması için gerekli talimatları vermiştir. İçişleri Bakanlığı konuyla ilgili soruşturma başlatmıştır.
12 – Protestoların başlamasından yalnızca birkaç gün sonra, 1 Haziran Cumartesi günü saat 16.00'da polise Taksim meydanından geri çekilme talimatı verilmiş ve ardından Gezi Parkı protestocular ile vatandaşlara açılmıştır.
13- Polisin geri çekilerek parkın halka açılması, Taksim bölgesindeki gerilimi düşürmüştür. Ancak bu kez de bazı militan gruplar Beşiktaş'taki Başbakanlık ofisine ellerinde sopalar ve taşlarla yürüyüşe geçmiştir. Kamera görüntüleri bu grubun değişik Marksist-Leninist örgütlerin bayrak ve flamalarını taşıdığını ve yürüyüş esnasında yol üzerindeki kamu ve özel mülklere zarar verdiklerini göstermektedir. Bunun üzerine, polis kuvvetleri harekete geçmiş, bu grupların Başbakanlık ofisine ve diğer binalara saldırmasına izin vermemişlerdir.
14- Ankara'da ise protestoculara Kızılay/Güven Park'ta eylem yapma izni verilmiş, ancak tıpkı İstanbul’da olduğu gibi bazı gruplar bu kez de Kızılay’daki Başbakanlık merkez binasına saldırmayı kalkışmıştır. Polis duruma müdahale etmek zorunda kalmış ve bakanlık binalarına yönelik bu saldırıları durdurmuştur. Olay yerine ait kamera görüntüleri bu grupların polise ve kamu binalarına hiçbir provokasyon olmadan saldırdığını göstermektedir.
15- Tüm şiddet ve provokasyon olaylarının yanında, İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer kentlerde barışçı gösteriler de gerçekleşmiştir. 2 Haziran Pazar günkü bu gösterilerde çok az çatışma yaşanmıştır.
16- 13 Haziran tarihi itibariyle gösterilerde iki sivil vatandaşın ve bir güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiği bildirilmiştir. İlk incelemelerde bu ölümlerin hiçbirinin ateşli silahla gerçekleşmediği açıklanmış olmakla beraber soruşturmalar devame etmektedir.
17- Olay maddi boyutuyla ele alındığında, göstericilerin yol açtığı toplam zararın 70 milyon Türk lirasını aştığı bilinmektedir. 259 sivil araç, 109 polis arabası, 4 özel otobüs, 18 belediye otobüsü, 281 iş yeri, 1 konut binası, 1 polis merkezi, tamamı AK Parti’ye ait 12 siyasi parti binası, 6 resmi bina, yüzlerce otobüs durağı, trafik ışık ve levhaları, mobese kameraları, ATM’ler ve kaldırımlar zarar görmüştür.
18- Süreç boyunca özellikle sosyal medyada kitleleri sorumsuzca provoke etmeyi amaçlayan çok sayıda yalan bilgi ve fotoğraf paylaşılmıştır. Uluslararası medya da maalesef hiçbir doğrulatmaya gerek duymaksızın, bu yanlış bilgileri alarak, haberleştirmiştir. Örneğin, çok sayıda kişinin öldüğü, polisin portakal gazı kullandığı, 400 polisin istifa ettiği, helikopterlerden gaz atıldığı, bazı protestocuların işkence gördüğü gibi haberler yapılmıştır. 1 Haziran günü 2 göstericinin öldüğünü açıklayan Uluslararası Af örgütü ise 2 Haziran Pazar günü bir düzeltme yayınlamış ve bu haberi doğrulatmadan yaydığı için özür dilemiştir. Söz konusu yalan haber ise daha sonra BBC tarafından alınmış ve 2 Haziran günü yayınlanmıştır. Yapılan yanlış ve abartılı haberlere rağmen, Uluslararası Af Örgütü’nün özrü dışında henüz herhangi bir özür dileme söz konusu olmamıştır.
19- Ana akım Türk medyasının hükümet baskısı nedeniyle gösterileri yayınlamadığı iddiaları tamamıyla yalandır. Tüm ulusal kanallar olayları canlı olarak, röportajlar, yorumlar ve görsel ögeler kullanarak saatlerce yayınlamıştır. Ana akım medyanın olaylara ilişkin yayın yapmamakla en fazla suçlandığı 29 Mayıs 2013- 2 Haziran 2013 tarihleri arasında, ulusal tv kanalları günlük ortalama 19 saat yayın yapılmıştır. Haber akışında olağanüstü bir süreklilik sağlayan yabancı basının faaliyetlerine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.
20- Arap baharı olayları ile sözde Türk baharı arasında benzerlik kurulması tamamen yersizdir. Türkiye parlamenter bir demokrasidir. AK Parti’yi oyların %50’sini alarak iktidara taşıyan son seçimler 2011 yılında yapılmıştır ve bu seçimler neticesinde AK Parti iktidara gelmiştir. Türkiye'de seçimlere katılım oranı genellikle yüzde 80 gibi yüksek rakamlarda gerçekleşmektedir.
21- Başbakan Erdoğan’a ve hükümete yöneltilen diktatörlük ve otoriterlik suçlamaları hiçbir somut kanıt olmaksızın, ideolojik gerekçelerle yapılmaktadır. Şeffaflığı uluslararası düzeyde kabul gören seçimlerler üst üste son üç genel seçimi kazanmış ve oyların yüzde 50'sini alarak iktidara gelmiş, halkın taleplerine cevap veren, sürekli olarak farklı imkan ve araçlarla farklı kesimlerle istişare etmeye özen gösteren bir hükümeti "otoriter" olarak eleştirmek haksızlıktır ve bir çarpıtma girşimidir.
22-Hükümet, gerek yerel politikalarını gerekse ülke çapında yürüttüğü faaliyetleri anlatma noktasında yeterli ve daha etkili bir iletişim faaliyeti yürütmesi ihtiyacı içinde olabilir. Fakat, Türkiye’de hiçbir koşulda AK Parti'yi kabul etmeyecek gruplar vardır. Bu durum, demokrasinin doğasında var olsa bile, bunlardan bazılarının taleplerini şiddet yöntemlerine göstermesine dünyanın hiçbir ülkesinde müsaade edilmeyeceği de bilinmektedir. Üstelik bu gruplardan birçoğu talep ve itirazlarını somut bir biçimde iletmekte bir hayli zayıf kalmış ve provoke eden kamu düzenini ihlal eden bir tarzda davranmayı tercih etmiştir.
23- İstanbul'daki barışçıl gösterileri manipüle etmeye çalışan radikal gruplar, Türkiye'nin demokrasi güçleri arasında değillerdir. Bu gruplar, geçmişte Türkiye'de askeri darbeleri ve müdahaleleri desteklemiş, Kürt sorununun çözülmesine karşı çıkmış, farklı inanç gruplarına mensup vatandaşlarımızın taleplerine şiddetli bir şekilde itiraz etmiş, çoğu zaman onları terörize etme yolunu seçmiş ve milliyetçiliğin en saldıgran halini savunagelmiş, ifade ve inanç özgürlüğünün bastırılmasını desteklemiş, yabancı düşmanı eylemlere karışmışlardır.
24- 4 Haziran 2013 günü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bir basın toplantısı düzenleyerek protestoculara seslenmiştir. Konuşmasında, meşru talepleri olan barışçıl eylemcileri radikal gruplardan ayıran Arınç, kasıtlı provokasyonlara karşı vatandaşları uyarmıştır. Arınç, sivil demokratik bir zeminden ayrılmayan, taleplerini bu zeminde dile getirdiği halde gösteriler sırasında aşırı güç kullanımına maruz kalan vatandaşlardan özür dilemiştir. Arınç buna karşı, yağmacılık ne de terör eylemlerinin hiçbir şekilde tolere edilmeyeceğini yinelemiştir.
25- Arınç, 5 Haziran günü Taksim Dayanışma Platformu’ndan temsilcilerle Gezi Parkı projesini görüşmek üzere bir araya gelmiştir. Bu görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Arınç, bir öneri olarak Gezi Parkı için bir referandum yapılabileceğinden bahsetmiştir. Ancak Mimarlar Odası bu demokratik çözüm önerisini herhangi bir gerekçe göstermeksizin reddetmiştir.
26- 3 ve 4 Haziran tarihlerinde, Cumhurbaşkanı Gül, protestocuların mesajlarının alındığını ve bu mesajların hükümet yetkililerince dikkate alınacağını söylemiştir.
27- İçişleri Bakanlığı polisin aşırı güç kullanımına ilişkin iddialara dair soruşturmaların ivedilikle yapılacağını belirtmiştir.
28- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş, Gezi Parkı alanına bir AVM, otel veya rezidans yapmayı planlamadıklarını yinelemiştir. Bunun yerine, Topçu Kışlası’nın belki bir şehir müzesi olabileceğini ifade eden Topbaş, ayrıca, Taksim Projesi’nin, belediye meclisi tarafından oybirliğiyle onaylandığını bir kez daha hatırlatmıştır.
29- Hem iç hem de dış kamuoyunca yürütülen dezenformasyon çabaları çerçevesinde bir meşruiyet sorunu yaratılmak istendiğini düşünen vatandaşlar hem Kuzey Afrika Gezisi sonrasında Başbakan Erdoğan’ı havaalimaninda büyük bir kalabalıkla karşılamıştır. Daha sonra yapılan mitinlerde Başbakan Erdoğan, göstericilerden bir oluşan grup ile Gezi Parkı projesi hakkında görüşmekten memnuniyet duyacağını söylemiştir., Göstericilerin İstanbul Valisi ve/veya Kültür ve Turizm Bakanı görüşmesinin de mümkün olduğunu da sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, 12 Haziran günü şiddet eylemlerine karışmamış bir grup göstericiyle bir araya geleceğini bildirmiştir.
30- Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı olaylarına ilişkin bilgi almak amacıyla 12 Haziran 2013 günü sanatçı ve akademisyenlerin de aralarında bulunduğu 11 kişilik bir temsilciler heyetini kabul etmiştir. Görüşmeye, Başbakan Erdoğan'a İçişleri Bakanı Muammer Güler, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de katılmıştır. 4,5 saatlik bu görüşmenin ardından, Sayın Çelik, İstanbul’da Taksim Gezi Parkı için bir referandum yapılabileceğini belirtmiştir. Çeşitli eleştirilere rağmen görüşmeden çıkan öneri pek çok protestocu tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.