Güncelleme Tarihi:
Hukuk uzmanları, Akdeniz Üniversitesinde, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi tarafından 2 kişiye başarıyla gerçekleştirilen organ nakillerinin hukuki, adli tıp ve etik boyutunu AA'ya değerlendirdi.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyoetik Sorunlar Komitesinde Türk Delegesi olan Prof. Dr. Ergun Özsunay, Türkiye'de insan organizmasını oluşturan her türlü organ ve doku ile bunların parçalarının naklinin, 3 Haziran 1979 tarihli ve 2238 sayılı “Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun”a tabi olduğunu ifade ederek, Uğur Acar'a yapılan yüz nakli ile Atilla Kavdır'a yapılan kol ve bacak nakillerinin bu kanunda öngörülen koşullara göre gerçekleştirildiğini söyledi.
Özsunay, bu kanunun iki tür organ ve doku naklini düzenlediğini dile getirerek, “Birincisi canlı vericiden alınan organ ve dokuların nakli, ikincisi ölü vericiden alınan organ ve dokuların nakli. Yaşayan bir kişiden alınan organ ve doku nakilleri ile ölüden yapılan organ ve doku nakilleri farklı kurallara tabidir” dedi.
Yapılan operasyonlarda kanunda bahsi geçen yükümlülüklerin yerine getirildiğini vurgulayan Özsunay, kol ve bacak nakli yapılan hastanın, nakilden önce imza atamayacak durumda bulunduğu için, Borçlar Kanunu'nun 15. maddesi ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 155. maddesi gereğince, noterde onaylanmış bir “mühür” kullanmak durumunda olduğunu belirtti. Özsunay, “Oysa kol naklinden sonra alıcı, mühür yerine, imzasını kullanabilecektir” diye konuştu.
Alıcı ve vericinin kimliklerinin gizli tutulması yükümlülüğü
2238 sayılı kanunun, canlı vericiden yapılan nakillerde, kan ve soy hısımlığı ile yakın kişisel ilişkilerin söz konusu olduğu durumlar hariç, alıcının da, vericinin de kimliklerinin açıklanmaması yükümlülüğünü öngördüğünü ifade eden Özsunay, şöyle devam etti:
“Kanun her ne kadar hekimin alıcı ve vericinin kimliğini gizli tutma yükümlülüğünü yaşayan kişilerden organ ve doku alınması hali ile sınırlamış olsa da, ölüden organ ve doku nakli yapılması halinde de alıcı ve vericinin kimliğinin açıklanmaması gerekiyor. Zira Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi (Oviedo Sözleşmesi) uyarınca kişilerin sağlıklarına ilişkin veriler özel hayata ilişkin sayılmakta ve korunmaktadır. Vericinin yaşayan bir kişi olmaması durumunda da yakınlarının kişilik haklarının korunması amacıyla bu kişilerin rızası alınmaksızın vericinin ve alıcının kimliğinin açıklanmaması yerinde olacaktır.”
“Başka ülkelere giriş çıkışlarda ameliyat raporları yanlarında olmalı”
İstanbul Barosu Sağlık Hukuku Merkezi Başkanı ve Sağlık Kurumları Yönetimi Bilim Uzmanı avukat Halide Savaş da, ameliyatların Türkiye için çok önemli gelişmeler olduğunu ve operasyonların içinde görev alan tüm hekimleri kutladığını belirtti.
“Yüz nakli ile yüzü alınan kişi ile aynı yüz şekline ulaşılma ihtimalinin kemik yapısı farklılıkları, yaş farklılıkları gibi sebeplerle mümkün olmadığını düşünüyorum. Yani ölen kişi yaşıyormuş gibi olmayacak” diyen Savaş, yüzü yanmak suretiyle değişen ve eriyen bir kişinin sadece yeni bir yüze sahip olacağını, yani kişiliğin zaten var olduğunu ifade etti.
Savaş, bu durumun da en fazla nüfus cüzdanındaki ve diğer resimli belgelerdeki resimlerin değişmesi gerekliliğini doğurabileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Zaten resimli belgelerdeki resimler zamandan kaynaklanan değişimlerde de değiştiriliyor. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 7. maddesine göre, aile kütüğünde bulunması gereken kişisel bilgiler arasında fotoğraf da yer almaktadır. Aynı kanunun 12. maddesi 'Tescilde dayanak belgesi zorunluluğu' konusu 'Nüfus kütüklerine düşülen kişisel durumla ilgili her kayıt ve açıklamanın bu kanuna göre yetkili kılınmış görevlilerce, usulüne ve örneğine uygun olarak düzenlenmiş belgelere dayandırılması zorunludur' şeklinde belirtmiştir. Kanunun 56. maddesinde yetkili kuruluşlar arasında sağlık kuruluşları da sayılmaktadır. Yüz nakli yapılan kişi belgelerindeki resimleri değiştirmek için ilgili kurumlara başvurduğunda yanında ameliyat olduğuna dair rapor (resmi belge) bulunursa iyi olur.”
Yaş bilgisinin yüze bakılarak tespit edilen bir durum olmadığını ve yüz nakli olan kişinin doğum tarihinin zaten belli olduğunu dile getiren Savaş, “Acar, 19 yıl önce doğmuş. Ancak, bir ülkeye giriş çıkışta, resme ve doğum tarihine bakıp kimlikte resim değiştirme veya oynama yapıldığı ya da o kimliğin o kişiye ait olmadığı şüphesi doğabilir mi? Böyle bir ihtimale karşı da yine ameliyata ilişkin belgelerin beraberinde taşınmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Gerçek yaş ile görünen yüzün yansıttığı yaş arasında bariz fark olup olmadığı anlaşıldığında, sanırım belli adaptasyon süresinden sonra, bu konu daha netleşir diye düşünüyorum” dedi.
Parmak izi sorunu
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hamit Hancı da, Uğur Acar için yeni bir nüfus cüzdanına gerek olmadığını, yüzün nakledilmesinin kişinin yasal kişiliğini değiştirmediğini ifade etti.
Hancı, “Yüzün nakledilmesi kişinin yasal kişiliğini değiştirmez. Ancak nüfus cüzdanındaki fotoğrafın değişmesi gerekiyor. Çünkü yaşla yüz fizyonomisi değişti” dedi.
Ölen kişinin parmak izinin nakledilende yasayacağını, bu durumun hukuka aykırı bir durum olmadığını dile getiren Prof. Dr. Hancı, şöyle devam etti:
“Ölenin parmak izi Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı parmak izi arşivinde varsa bunlar bir başvuru ile silinmeli. Çalıştığı kuruma, özel ya da resmi, girişlerde parmak izi tanıma kullanılıyorsa bunlarda başvuru ile silinmeli. Yoksa kargaşa oluşur. Daha komplovari düşünürsek, kollarının nakledildiği ölen kişi, herhangi bir suça karışmışsa veya olay yerinde parmak izi bırakmışsa, kolları nakil alan kişi bu parmak izinin ölen kişi tarafından eski tarihte olay yerine bırakıldığı savunmasını yapabilir. Ayrıca, yeni sağlık durumu için alacağı sağlık kurulu raporuna göre uygun ehliyet alınmalı. Bu konu Türkiye'de ilk olacak. Yukarıda belirttiğimiz gibi yeni sağlık durumu belirlenmelidir. Önceki işlenen suçlar nedeniyle Atilla'yı etkileyecek hukuki bir durum yoktur. Daha Önce ölen kişiye ait olan kollarla işlenen suçlar var ise sorumluluk ölene aittir. Ameliyat raporu ile resmi kurumlara başvurularak kayıtlarda ölene ait parmak izi ve başkaca yumuşak doku izleri varsa, dudak izi, avuç içi izi, yanak izi, bunların silinmesi talep edilmelidir.”