Güncelleme Tarihi:
Agos Gazetesi önünde saat 14.30'da başlayan tören öncesi, Dink'in öldürüldüğü yer çiçekler ile donatıldı. Polis, gazete binasının bulunduğu sokakta geniş güvenlik önlemleri alırken, Halaskargazi Caddesi de trafiğe kapatıldı.
Hrant Dink’ anısına 14.58’de bir dakika saygı duruşunda bulunuldu. Törende, Türkçe ve Ermenice "Yiğidim aslanım burada yatıyor", "Fırat türküsü", "Sarı Gelin" türküleri dinletildi.
Halaskargazi Caddesi üzerindeki Agos Gazetesi binası önünde düzenlenen törene katılanlar, "Hrant için, adalet için", "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz" şeklinde sloganlar attı. Gruptakiler, ellerinde Türkçe, İngilizce, Kürtçe ve Ermenice "Hrant için, adalet için" yazılı dövizler taşıdı.
“ALIŞMAK MÜMKÜN DEĞİL”
Törende Hrant Dink için hazırlanan ortak basın açıklamasını gazeteci Oral Çalışlar okudu.
19 Ocak'ın ülkede vicdanı olan insanların acı günlerinden birisi olduğu, aradan 100 yıl geçse de unutulmayacağı belirtilen açıklamada, şöyle denildi:
"Onsuzluğa alışmak mümkün değil, Hrant hepimizindir. Akla, vicdana seslenen bir devrimciydi. Bu ülke onu sevdi, insanları içten kucaklar, güven verirdi. Dosttu, kardeşti, yürekten konuşan bir hakikat anlatıcısıydı. Hrant bir Ermeniydi. Ermenilerin, Süryanilerin sesi çıkmayanların varlığını yeniden fark etmemizi o sağladı. Geçmişimizle yüzleşmek için içimizden birisi olarak hepimize el uzattı. Onsuz bir yıldır çok yalnızız, onsuz hüzünlüyüz."
RAKEL DİNK: “ADALET CESARET İSTER”
Agos gazetesinin penceresinden seslenen Hrant Dink’in eşi Rakel dink de, “Keşke çutagımı yaşatsalardı da hapiste olsaydı, çünkü yaşatsalardı bugün gerçekten 301’den hapisteki üçüncü ayı olacaktı” dedi.
Rakel Dink, kanının bir yıldır hiç susmadığını söyleyerek şunları söyledi:
“Kanın sesi ancak adaletle susar. İşte bugün sizler de adalet için buradasınız. Bizi acılarla akraba ettiler. cinayette kullanılan silahı markasına kadar bilen jandarmaya, cinayet planları yapılan ocaklara ne yaptı ülkemin adaleti? Eşime haddini bildirmeye çalışan vali yardımcısı ve sözde yakınlarına ne yaptı ülkemin adaleti?”
“FOTOĞRAFTAKİ ÇOCUK”
Agos Gazetesi’nin bugünkü manşetinde Hrant Dink’in çocukluk fotoğrafı ile birlikte şu yazı yer aldı:
“Herkes gibi bir çocuktu o da. Aynen bizler gibi, çocuk olarak çıktı yola. İçinde görünmek, duyulmak, sevilmek arzusuyla. Bir amca gelmişti bir gün fotoğraflar çekmeye. Çocuk hep büyük gözükmek isterdi fotoğraflarda. Öne çıkar, kollarını açar, var olduğunun kanıtını kayda geçirmek isterdi sanki. O kollar çoğu zaman başkalarını kollamak, kucaklamak, güven altına almak için vardı. Ama aynı zamanda, öylece açılmak için, hayatla dans etmek üzere oradaydılar. Çocuk, kendi farklılığının farkındaydı. Hem keyfini çıkardığı hem de bu yüzden biraz utandığı bir farktı bu. Herkesle eşit olmaya, hak yememeye, adil davranmaya, vicdanın sesini dinlemeye yatkındı. Bunları giderek daha iyi yapacağından da emindi. Ne yaparsınız ki farklıydı işte! İstemese de, fotoğrafa damgasını vuracak kadar farklı. Hayat onun önüne bir fotoğrafçı olarak çıkmıştı. Her adımda ne olduğunu, kim olduğunu tespit etmekten yorulmayan bir fotoğrafçı. Çocuk buna hazırdı. Gözündeki pırıltı, dudaklarındaki ince büzülme ile “Beni daha çok göreceksin” diyordu. Ve hayat anları dondurup, birbirine ekleyerek işini yapmayı sürdürdü. Herkesi büyümeye teşvik etti. Ve herkes büyüyüp içindeki çocuğu öldürdü. Ancak o çocuk, fotoğrafçının gözünün içine bakmıştı. Hayatın anlamını, kendi hücrelerinden gelen bir sezgiyle kavramıştı sanki. Hapsolan anlardan hiç kaçınmadı. Aksine, fotoğrafçıya meydan okudu. Herkesin hayat sandığının aslında ölüm olduğunu bildi. Her fotoğrafın bizi geçmiş yaptığının farkındaydı ama yaşamanın da nihayette o fotoğraflarda yer almaktan başka bir bir şey olmadığını anlamıştı. Galiba bu nedenle onda hiç fotoğrafçı korkusu olmadı. Korkmadığı için de, büyüse de çocuk kaldı. Hayat onu istediği gibi büyütüp şekillendiremedi. Ölüm onu korkutup avucunun içine alamadı. Çocukluk onu korudu. Çocukluk ona ölümsüzlük getirdi. Ruhunu ve vicdanını temiz bıraktı. İçindeki çocuğu çoktan öldürmüş olanlar, onun karşısında aciz hissettiler kendilerini. Yitirmiş oldukları vicdanın ve yüreğin acısını da ondan çıkarmak istediler. Bugün onunla dolu bir gazete daha çıkarıyoruz. O çocuğu özlüyoruz. İçimizdeki çocuğa dokunmamızı sağlayan, bize yeniden hayat veren o çocuğu? Ölümün karşısında gülümseyerek durabilen o çocuğu. Bugün bizim de fotoğrafımız çekiliyor. Birimiz en öne geçmeye, bazımız kafasını yandan uzatmaya çalışıyor. Ama kimse fazla heveslenmesin. Çünkü her fotoğraf hâlâ O’nu çekiyor. Açılmış kolları, parıltılı gözleri ve büzülmüş dudaklarıyla.”