Hormonlu Gençlik Sendromu

Güncelleme Tarihi:

Hormonlu Gençlik Sendromu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 26, 2003 09:43

“Konuşamayacak olduktan sonra telefon açma özgürlüğüne sahip olmanın ne anlamı var?”
Bu yazının alt başlığı, Matrix filminde Ajan Smith ile Neo arasındaki bir diyalogdan alınmıştır. Ajan Smith ve 2 arkadaşı Neo’yu (onların deyimiyle Bay Anderson’u) sorgu odasında sıkıştırırlar. Filmlerle beynimize sokulmaya çalışılan dünyanın en muhteşem adalet sistemi Neo’nun da beynindedir. Ve tutuklanışı, beyninde var olan o imaja uygun değildir. Avukatı yoktur, ailesinden birisine tutuklanışı ile ilgili bir haber verilmemiştir, göz altına alınış sürecinde kötü muameleye maruz kalmıştır.

Haberin Devamı

Bütün bu olan bitene bir anlam veremeyen Neo, sonuçta kendisine haksızlık yapıldığını düşünmektedir. Ona göre ortada cezalandırılmasını, hele hele böyle bir sorgu odasında üzerine gelinmesini gerektirecek hiçbir neden yoktur. Ve bu Amerikan Ajanları kendisine yaptıkları bu haksız eylemin cezasını çok kötü bir şekilde çekecektir.

 

Bu düşünceler içerisinde suçunu itiraf etmelerini isteyen ajanlara meşhur bir el kol hareketi çektikten sonra bağıra çağıra, “Telefon açma özgürlüğümü kullanmak istiyorum!” der. Çünkü o ana kadar Amerikan yasalarına göre, kendisine tahsis edilmesi gereken avukat ortalarda yoktur ve bir yakınına göz altında olduğunu henüz bildirememiştir.Ajan Smith kendinden gayet emin bir vaziyette ayağa kalkar,Neo’nun “Telefon açma özgürlüğümü kullanmak istiyorum!” lafına karşı şu mükemmel cevabı verir: “Kullanamayacak olduktan sonra telefon açma özgürlüğüne sahip olmanın ne anlamı var Bay Anderson?”

Haberin Devamı

 

Ajanlar kılık kıyafetleri, hal ve hareketleri ve muhteşem serinkanlı tavırları ile bir özgüven abidesi gibi dikilirken, Neo’nun dudakları da birbirine yapışmakta ve iki dudak etleri kaynayan ameliyat yeri gibi kapanmaktadır. Dehşet içindeki Neo ayağa kalkar, kafası kopuk tavuk gibi çırpınmaya ve sağa sola çarpmaya başlar…

 

Film böylece devam edip, bildiğiniz gibi biter… Ben burada günümüzde bir türlü bitmeyen bir başka filme dikkatinizi çekmek istiyorum: Gençlik. Bir dönem yaşanan deli ve çılgın bir yaşam dilimi. Hepimizin yaşayacağı veya yaşadığı hızlı, dinamik, delikanlı bir macera. Hayatın en çılgın anları. Hele bir de hormonlarla desteklenmiş, kalp gözünü açıp aşık olunca, kafa gözünü kör eylemiş bir dönemi var ki  sormayın gitsin. Aşkın gözü kördür derler. Mutluluk için hormonlarımızı hele hele seretonin ile endorfin hormonunu bol bol üretmemiz gerektiği yazıp duruyoruz sürekli. Bu doğru. Daha fazla gülerek, daha fazla pozitif düşünerek, mutluluk hormonları ile yaşama yaşam ve zevk katmamız gerekiyor. Ama yaşamın bu en hormonlu döneminde adına “hormonlu gençlik sendromu” denilen bir hastalığa yakalanmamanızı öneriyorum.

Haberin Devamı

 

Aşağıdaki 6 belirtiden en az 3 tanesi varsa, hemen bir uzmana görünmenizi tavsiye ediyorum:

1. Hayat hedefiniz yoksa,

2. Yaşam için iyi bir niçine sahip değilseniz,

3. Hayattan beklentileriniz kaybolmuşsa,

4. Okulu bir arkadaş grubu olarak görüyorsanız,

5. Ailenizle bütün bağlarınızı kopardıysanız,

6. Çok iyi bildiğiniz bir şey yoksa.

 

Şimdi bu 6 maddeyi biraz açmak istiyorum.

 

1. Hayat Hedefiniz Yoksa

Gençlerimizin hayat hedefleri yok. Rüzgarın önünde sürüklenen yapraklar gibi sürünüyorlar yerlerde. Gerçi haksızlık da yapmayalım. “İlk fırsatta yurtdışına kapağı atmak”, “manken gibi bir kızla çıkmak”, “güzel mi güzel bir arabası olan oğlanı ayartmak”, “magazin medyasının körüklediği 3-5 kişiden imzalı bir fotoğraf almak için üç gün okulu asmak” gibi ulvi hedefleri yok değil. Ama ben onların ileriki yaşamlarına katkı sağlayacak bir hayat hedefini kastediyorum. Birkaç sene sonra başlarını ellerinin arasına alan üzgün kızlar ve erkekler olmamalarını sağlayacak hayat hedeflerini.

Haberin Devamı

 

Kolejlerde seminerler veriyoruz. Gördüğümüz şu: Gençlik hayat hedefi diye bir kavramı unutalı yıllar olmuş. Gerçi haksız da değiller. Bir dokun bir ahh işit misali, annelerine, babalarına, öğretmenlerine, Milli Eğitime, ikide bir değişen sisteme, çevrelerinde sürüsüne bereket “Okuduk da ne oldu!...” takımı mensuplarına verip veriştiriyorlar haklı olarak. Oysa bütün bunlara sövüp saymak, yine de geleceklerini kurtarmalarına yetecek kadar bir enerji üretmeyecek.

 

2. Yaşam İçin İyi Bir Niçine Sahip Değilseniz

 

Gençliğe, ‘yaşamak için iyi bir niçininiz var mı diye’ soruyorsunuz. Ve sorduğunuza da soracağınıza da bin pişman oluyorsunuz. Dünyaya geldiklerine bin pişman gençlerle dolu ülkemiz. Sahi ne için yaşanır? Ne için devam edilir hayata? Yaşam niçin sevilir? Yaşam nedir sizin için?

Haberin Devamı

 

Yaşam için iyi bir niçine sahip olmak demek, onu daha yaşanılabilir kılmak için bir şeyler yapmak demektir. Çabalamak yani. Yırtınmak. Didinmek. Uğraşmak. Koşturmak. Pes etmemek yani. İyi bir niçininiz varsa, niye pes edesiniz ki? Ferhat’a dağları deldiren, Şirin’e kavuşma arzusu değil miydi? İyi bir niçininizin olması, gücünüze güç katmanız demektir. Hareketlerinizi daha planlı, düşüncelerinizi daha verimli, yaşamınızı daha anlamlı kılmanız demektir.

 

Sahi çevrenizdeki 3-5 genç için (en az bunlardan birisi için) iyi bir niçin bulabilir misiniz? Ve bulduğunuz niçini ona hediye edebilir misiniz?

 

3. Hayattan Beklentileriniz Kaybolmuşsa

 

Konuşuyoruz da gençlerle, ya ağızlarını bıçak açmıyor, ya da… Kaybolmuş bütün umutlar. Hayaller suya düşmüş. Hayat ne ki, ondan bir şeyler bekleyelim düşüncesi hakim. Böyle gelmiş böyle gider diyorlar. İç dünyalarını kaplamış bütün problemleri örtmek istercesine, içlerine öyle bir sigara çekişleri var ki… Sigara içiyorlar. Türk filmlerinde bile göremeyeceğiniz ayyaş tiplemelerine nazire yaparcasına öyle bir fon-diplemeleri var ki… İçki içiyorlar. Narkoz altındaki hastaların bedenleriyle yarış halinde öyle bir kendilerini salışları var ki…. Uyuşturucu kullanıyorlar…

Haberin Devamı

 

Halbuki dünya günde 17 bin buluşa rağmen, her gün yeni yeni fırsatlara gebe. Ama onlar gözlerinin önündeki, burunlarının ucundaki gerçekleri, gelecekleri, fırsatları göremiyorlar.

 

4. Okulu Bir Arkadaş Grubu Olarak Görüyorsanız

 

Hayattan beklentileri kaybolmuş bir gençlik. Ama her sabah düzenli bir şekilde okuldalar. Arkadaşları ile cıvıl cıvıllar. Belki de dertlerini en iyi onlar anlıyorlar, aynı derdin yüklenicisi olarak. Okul, ders, gelecek hak getire. Ama partileri, çılgın eğlenceleri, okulu asmaları ya da kırmaları ile daha zevkli bir uğraşı haline getirmişler eğitim ortamalarını. Birbirine racon kesiyorlar. İçeride “Once upon a time in America” filmlerindekileri aratmayacak çeteler oluşmuş durumda. Arkadaşı, öğretmeni, okulu ve veliyi tehdit eder bir gençlik çetesi içeride isteklerinizi bekliyor. Böyle bir arkadaş grubu kurmuşlar içeride.

 

5. Ailenizle Bütün Bağlarınızı Kopardınızsa

 

Tabi okuldaki çeteye girince, hayattaki aidiyet probleminiz de çözülüyor hemencecik. Bir yerlere ait hissediyorsunuz kendinizi. O zaman aile ile bağlar, sizi pek bağlamıyor. Ailelerin de canına tak etmiş durumda. Ne hali varsa görsün diyor anne babalar çaresiz. “Yahu durunnnn, neler oluyor!” diyecek birisi yok mu? Durunn’ inecek var. Anneler, babalar mutsuz olsun diye mi yapıldı evlatlar? Hayatı zehir etsinler, burunlarından getirsinler diye mi? Dertlerine dert katsınlar diye mi? Elbette değil. Öyleyse?

 

6. Çok İyi Bildiğiniz Bir Şey Yoksa

 

Hayatı anlamak 7 milyar insan içinde, 7 milyar insandan çok farklı, hızlı, basit, ucuz, pratik, kaliteli bir şey yapmanızda gizli. En azından hayatın bir alanında onlardan farklı olmanızda saklı. Gençlik bu farkı durumsal bir farklılık olarak algılıyor. Farklılıkları kıyafeti, stili, saçı, jölesi, tokası veya kokusu ile oluşturmaya çalışıyor. Bunlar durumsal farklılıklar. Sizi diğer insanlardan daha farklı gösterir, o kadar. Yani görüntüyü kurtarırsınız sadece. Halbuki üretimle ilgili, katkı ile ilgili bir şeyler yapmanız gerekiyor. Yaşama bir değer katmanız gerekiyor. Ve çok iyi bildiğiniz bir şey yoksa, hep kaçak güreşiyorsunuz hayatla.

 

Dünyanın en başarılı sanatçıları, müzisyenleri, edebiyatçıları, ressamları, siyasetçileri, feylesofları, din adamları, gazetecileri, iş adamları ve kadınları da genç oldular bir dönem. Ama onlar bedenlerini sarıp sarmalayan hormonlarını depolamasını ve onları yaşama katkı sağlamak üzere kullanmasını biliyorlardı. Hormonlu gençlik sendromu bedenlerini ve zihinlerini ele geçirdiğinde, hormonu bedenlerinden atmadan beyinlerinin bir köşesinde muhafazaya almasını becerebilmişlerdi.

 

Öyleyse ne yapmalı dersiniz? Ne olur, şu gençlik haftasında bir iyilik yapın kendinize ve geleceğinize. Bir genç seçin. Ayartın. Baştan çıkartın. Ne yaparsanız yapın ama tanıdığınız bir gencin hayat hedefi ile buluşmasını sağlayın. Daha sonraki bir yazımda, bu hafta ayarttığım bir gencin hayat hedefini bulma öyküsünü sizinle paylaşacağım, söz. Ama ne olursunuz bu hafta çevrenizdeki bir gence yardım edin. Çünkü elinden tutup, şölenlere götürmekle olmuyor bu iş. Hayatlarına katkı sağlayın ne olur. Üretin. Ürettirin. Fark yaratın. Ve farkı hissettirin.

 

Münir Arıkan - Düşünce Öğretmeni ve NLP Trainer

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!