Güncelleme Tarihi:
Beyaz Saray'da Hollywood'a kopya veren bir casus mu var? Yoksa bu skandalı Hollywood ve medya mı öngördü? Her ne oluyorsa oluyor, Washington'un gerçekleri, Hollywood'un kurgularıyla yarışıyor. Amerika, gazete ve televizyonlarda son yılların en heyecanlı ‘soap operası’nı izlerken, Hollywood da başkanın yasak aşklarını konu alan filmlerle sinemaseverlerin önüne çıkıyor.
Eisenhower, Roosevelt ve Kennedy gibi eski başkanların da isimleri daha önceleri yasak ilişkilere karışmıştı. Ancak hiçbiri henüz başkanlık koltuğunu işgal ederken Clinton kadar Hollywood'a esin kaynağı olmadı. Arkansas'ın yağız oğlu Clinton ise 1992 yılında başkanlığa aday olduğu günden bu yana Hollywood'a ilham verdi ve veriyor...
İdeolojilerin iflas edip, casusluğun hız kestiği yeni dünya düzeninde, senaryo sıkıntısı yaşamaya başlayan sinemacılar, eskiden olmadığı kadar başkanların özel hayatlarına girmeye başladı. 1995 yılında Michael Douglas'ın başrolünü oynadığı ‘The American President’ filminde dul bir başkanın, çevre için lobi yapan bir genç kadınla yaşadığı aşk konu alındı. ‘Air Force One’ filminde ise Harrison Ford, başkanlık uçağını kaçıran korsanlara karşı ailesini kurtarmaya çalışan güçlü devlet başkanı profiliyle seyirci önüne çıktı.
ABD'de Mart ayında gösterime girecek filmde ise Hollywood, daha da ileri giderek Başkan'ın 1992 yılındaki seçim kampanyasında patlak veren seks skandalını bire bir canlandırıyor. Filmin adı ‘Primary Colors.’ Filmde John Travolta, Bill Clinton rolünde, Emma Thompson ise Beyaz Saray için her türlü yozluğu sineye çeken first lady'i oynuyor. Bill Clinton'la 12 yıl boyunca birlikte olduklarını öne süren kabare oyuncusu Gennifer Flowers'ı ise Avustralyalı oyuncu Gia Carides canlandırıyor.
Geçtiğimiz günlerde ABD'de vizyona giren ‘Wag the Dog’ adlı film ise Uçkurgate'in bir izdüşümü sanki. Filmde Robert De Niro, Dustin Hoffman ikilisi başrolde. Filmde De Niro, bir genç kızla ilişkiye girdiği için koltuğu tehlikede olan başkanın danışmanı, Dustin Hoffman ise başkanı kurtarmak için Beyaz Saray'a çağrılan bir Hollywoodlu yapımcı rolünde. Bu ikisinin görevi ise suni bir gerginlik yaratarak dikkatleri başka yöne çevirmek, gündemi sulandırmak. Filmde Saddam'ın yerini ise Arnavut diktatör Wag almış durumda. Beyaz Saray, Dustin Hoffman'ın düzmece filmini gerçek gibi lanse ederek Arnavutluk'la savaş havası estiriyor.
Uçkurgate'in patlak vermesinin ardından ‘Wag the Dog’da ilk iki günde % 7'lik bir gişe hasılatı kaydedilmiş. Ancak televizyon ve basında her gün yeni bir unsurla çığ gibi büyüyen ‘Uçkurgate’ Hollywood'un tadını kaçırıyor. Gazeteler, Internet sayfaları açarak, son dakika haberlerini okuyucularına duyuruyor, televizyonlar rating pastasından koca bir lokmayı kapabilmek için büyük bir oburlukla skandalın perde arkasına uzanıyorlar.
Hangisi doğru, hangisi gerçek derken bir de buna komplo teorileri karışıyor. Kimine göre skandalın arkasında Başkan'ın Ortadoğu politikasından rahatsız olan İsrail gizli servisi Mossad var. (Hem zaten Monica'da Yahudi!) ‘Olayda Cumhuriyetçilerin parmağı var’ diyenlerin sayısı da az değil. Sonra Başkan Al Gore'un sessizliği de dikkat çekici. (Sanki durmuş da, başkanlık koltuğu için ellerini ovuşturuyor.) James Bond, uydu ve gazeteleriyle dünyayı savaşın eşiğine getirmeye çalışan medya patronu Elliot Carver'a karşı verdiği mücadeleyi konu alan ‘Tomorrow never dies’ filmini görenler ise başka görüşte. Yoksa uçkurgate'in arkasında da Carver mı var?