Hollywood kendine bakıyor

Hollywood hakkında yapılan filmlerde patlama var.

Hollywood birdenbire tekrar kendisiyle aşk yaşamaya başladı. Bunu sadece narsisizmle açıklamak mümkün değil, çünkü bu aşkın tezahürü Hollywood'un kendisi hakkında çevirmeye başladığı filmler. Robert Altman'ın ‘‘Oyuncu/The Player’’ adlı unutulmaz filminden yedi yıl sonra Hollywood'u konu alan filmlerde bir patlama yaşanıyor.

Geçen hafta ABD'nin en popüler komedisi, senaryosunu Steve Martin'in yazdığı ‘‘Bowfinger’’ adlı bir farstı. Filmde bir yapımcı (Steve Martin) rüyalarının yıldızını (Eddie Murphy) filminde oynamaya ikna edemeyince onu habersiz olarak filme çekmeye başlıyor.

THE MUSE

Bu haftanın gişe başarısını yakalayan yeni bir film ise ‘‘The Muse’’ adını taşıyor. Filmde Albert Brooks şansızlığını yenemeyen bir senaryo yazarını oynuyor, ta ki Hollywood'un en iyi gizlenen sırrını keşfedene kadar: Film sanayisinin en önemli senaryo yazarları ve yönetmenleri Zeus'un dokuz ilham perisinden birinden (Sharon Stone) yardım alıyorlar.

Sırada Allison Anders'in çektiği ‘‘Sugar Town’’ da var. Los Angeles'teki müzik ve sinema sanayilerinden karmaşık portrelerin sunulduğu bir film bu. ‘‘Being John Malkovich’’ ise şöhret kültürüyle dalga geçen bir film. Filmde bir girişimçi, müşterilerine ünlü aktörün beynine ve vücuduna girme fırsatı veriyor.

Bu trend aslında ilginç çünkü Hollywood kendisiyle ciddi olarak dalga geçme alışkanlığına pek sahip değil. Billy Wilder 1950 yılında ünlü filmi ‘‘Sunset Boulevard’’ı çektiğinide MGM'in yönetmeni Louis B. Mayer gazetelere şu açıklamayı yapmıştı: Onu yaratan ve ekmek yediği sanayiyi utandırdı. Katran ve tüye bulanarak Hollywood'dan kovumalı.

AYNA TUTMAYIN

Bu açıklama sonrasında Wilder'ın filmi büyük bir başarı kazanırken, Louis B. Mayer'ın MGM 'deki kariyeri sone erdi. Buna rağmen hem Martin hem de Brooks filmlerini çekerken öykülerinin fazla ‘‘içerden’’ olduğu eleştirilerine göğüs germek zorunda kalmış.

FİLMLER ARTIYOR

Sanayinin bu tür filmlere sıcak bakmamasının yanısıra başka bir sorun da ‘‘Sunset Bouelvard’’, ‘‘The Player’’, veya yönetmen Vincent Minelli'nin ‘‘The Bad and The Beautiful’’ adlı filmlerinden sonra Hollywood hakkında yeni bir şey söylemenin güçlüğünde yatıyor.

Ancak Hollywood her ne kadar aynanın kendine çevrilmesini istemese de, sinema ve medya dünyesının ahlak ve etiğini irdeleyen filmler giderek artıyor.