Hoca'nın ziyareti mecburiyetten!

Güncelleme Tarihi:

Hocanın ziyareti mecburiyetten
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 1998 00:00

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanlığı makamındaki Demirel'in de yazılarının içeriği değişmişti! 1989'a kadar bir kez bile ‘laiklik'i anımsamayan Demirel, artık her yazısında ‘Laik Cumhuriyetin ilelebet yaşayacağı'ndan bahsediyordu... Çiller'in yazıları da Refahyol hükümetinin yıkılmasının ardından değişti. Daha önce hep ‘ekonomik savaştan' sözeden Çiller gitti; onun yerine her fırsatta ‘demokrasi meşalesi'ni yükselten yeni bir Çiller geldi.

Anıtkabir'de durum normale dönmüştü! 34 yıldır, yazılarına ‘Büyük Atatürk' diye başlayan Demirel, 49. yazısına da aynı sözcüklerle giriyor; yeni Başbakan Mesut Yılmaz, ‘‘Emanetin emin ellerdedir. Ruhun şad olsun’’ yazıyor; yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, ‘‘Kahraman TSK görevinin başındadır’’ hatırlatmasında bulunuyordu. Kapatılan RP'nin yerine kurulan FP'liler yine Anıtkabir'den uzak duruyorlardı...

BİTİRİRKEN

‘Cumhuriyet'in seyir defteri'ne, şimdi de 75. yıldönümü törenleriyle yeni sayfalar ekleniyor; ‘Kaptan'a müjdeler veriliyordu; ‘‘Kurduğun Cumhuriyet çizdiğin rotada devam ediyor...’’ Yozlaşmalar, çürümeler, çeteler ve de türban ve Kürt sorunları gibi binbir kördüğüm tartışmalarla birlikte...

Askeri müdahalenin yaklaşmakta olduğu Anıtkabir defterlerinde hissediliyordu. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, her eline kalemi aldığında ‘‘Silahlı Kuvvetler'in kararlılığını’’ yazıyordu. Evren, ‘‘vatan topraklarını kirli ellere bırakmayacaklarını’’ deftere yazarken, takvimler, 30 Ağustos 1979'u gösteriyordu.

Evren, tam bir yıl sonra, yani darbeden tam 12 gün önce de ‘‘Müsterih uyu Atam’’ diye sesleniyordu: ‘‘...güvendiğin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bütün mensupları, bu güvene layık olmanın gururu içerisinde, ilkelerinin sadık bekçisi olarak huzurunda bir kerre daha saygı ile eğilmektedirler.’’

Artık bir rejim sorununun yaşandığı yazılıyordu. Emniyet Genel Müdürü İsmail Dokuzoğlu da ‘‘polisin rejimin kalkanı olarak canı pahasına görev yaptığını’’ anlatıyordu. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, 9 Eylül 1980 günü geldiği Anıtkabir'de, ‘‘ulusu bölmek ve kardeş kavgasına sürüklemek isteyenler’’den sözediyordu.

Başbakan Süleyman Demirel, darbe beklemiyordu. 26 Kasım 1979'da, Silahlı Kuvvetler'e güvenini ifade etmişti: ‘‘Şartlar ne olursa olsun Türk Devletine ve vatanına sahiplik şuuru tamdır.’’ Demirel, aynı görüşü darbe öncesinde de koruyordu. 4 Ağustos 1980'de Askeri Şura nedeniyle Atatürk'e, ‘‘Her türlü engeli aşacak güce ve azme sahibiz’’ diye yazıyordu. Ama 12 Eylül engelini aşamadı. Ordu, yönetime el koydu ve Evren ile komuta kademesi aynı gün Atatürk'ün huzurundaydı: ‘‘...Türk Silahlı Kuvvetlerinin rejimi ve ilkelerini koruyamayan ve milli birlik ve beraberlik içinde bıraktığın güçlü Türk devletini her geçen gün bir az daha karanlığa ve acze itenlere dur demek, ilkelerine ve demokrasiye yeniden işlerlik kazandırmak için ülke yönetimine el koymak zorunda kaldığı bugün...’’

Bundan sonrası derin bir sessizlik. Tıpkı ülkedeki gibi, defterlerde de rahatça konuşan sadece Evren'di. ‘En Atatürkçü’ oydu; her vesileyle Anıtkabir'e gidiyor; yazıyor da yazıyordu. 12 Eylül günü, daha önceki yazılarla arasına bir boş sayfa bırakan Evren, bununla yetinmedi. 1981'de, Anıtkabir tarihinde ilk kez, özel defter, ‘1 No’lu tören defteri' ve ‘2 No’lu tören defteri' olarak ikiye ayrıldı. Tabii ki, o güne kadar kullanılan defter 2 numara oldu; Evren, yeni deftere yazmaya başladı. 1982'de de ‘3 No’lu tören defteri' icadedildi. Başbakan, bakan, genel müdür, yabancı konuklar dışında kalanlar, bu deftere yazıyorlardı...

İLK FAZİLET PARTİSİ

Partilerin kurulmasına izin verilmesiyle birlikte Anıtkabir defterleri, yeniden canlandı. 1983'te, birbiri ardına partiler kuruluyor, hemen Anıtkabir'i ziyaret ediyorlardı. O kadar çok parti kuruldu ki, bazıları adı bile duyulamadan unutuldu gitti. Bunlardan biri de Fazilet Partisi'ydi:

‘‘Büyük Asker Atatürk. Mukaddes vatan topraklarında yaktığın ‘Cumhuriyet' meş'alesi çizdiğin faziletli yolda ebediyyen yanacaktır. ‘Fazilet', partisi olarak seni şükranla anmağa devam edeceğiz.

Ruhun şad olsun. FAZİLET PARTİSİ KURUCULARI’’

Emekli General Alparslan Demirel başkanlığındaki FP kurucuları, Anıtkabir defterini 4 Temmuz 1983 günü imzalamışlardı. 16 gün sonra kurulan Refah Partisi ile FP, farklı çizgileri savunuyordu! FP, MGK'nın vetoları nedeniyle devam edemedi, altı ay sonra ANAP'a katılıp, tabela indirdi. Seçimden ANAP zaferle çıkmış, tek başına iktidar olmuştu. Genel Başkan Turgut Özal, 25 Kasım'da gittiği Anıtkabir'de sevincini gizleyemiyordu:

‘‘Dün demokrasi tarihimizde yeni bir sayfa açıldı.’’

<

Anıtkabir defterlerinde açılan yeni sayfada eski liderler Demirel ve Ecevit'in yerleri yoktu. Onlar, referandum sonrasında yeniden siyasete döndüler; 1987'den itibaren de defterlerde yeniden gözükmeye başladılar. Demirel, ‘gerçek demokrasi'den, Ecevit, ‘demokrasinin işlemesi'nden sözediyordu. Özal ise yazılarında hep ‘muasır medeniyet'i vurguluyordu...

Anıtkabir'e Evren'in getirdiği düzen yıllarca korundu. Çünkü 12 Eylül döneminde, Anıtkabir'in yönetimi ve bakımı da Genelkurmay'a bırakılmıştı. Sivil yönetimler, Anıtkabir'in yönetimine heveslenmediler bile...

Başbakan olmasına rağmen Özal bile ‘1 Numaralı tören defteri'ne dokunamadı. Ancak Cumhurbaşkanı olunca ‘1 numaralı defter'e atlayabildi! Cumhurbaşkanları ve TBMM Başkanları dışında bu deftere ilk yazan Başbakan, Mesut Yılmaz'dı.

REFAHYOL'A TEPKİNİN ODAĞI

Refahyol koalisyonu, Anıtkabir tarihinde bir dönüm noktası yaşanmasına neden oluyordu. Partisinin kurulduğu günden itibaren Anıtkabir'e hiç uğramayan Necmettin Erbakan, Başbakan olunca bu alışkanlığından vazgeçmek zorunda kalıyordu. Erbakan, hükümetin kurulduğu gün ilk kez gittiği Anıtkabir'de, Atatürk'e kendine özgü bir tarzda sesleniyordu:

‘‘Aziz Milletimizin

Eşsiz İstiklal Savaşının Başkomutanı

Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu

Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘‘

Başbakan olarak dört kere daha Anıtkabir'e giden Erbakan, yazılarına hep aynı tanımlamalarla başlıyordu. Melih Gökçek'in de Ankara Belediye Başkanı olarak yazdığı tüm yazılara ‘‘Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’’ diye başlaması dikkat çekiciydi. Anıtkabir, Refahyol'a tepkilerin odağında yer alıyordu. Yürüyüşler düzenleniyor; sivil kuruluşlar, gruplar halinde Atatürk'ü ziyaret ediyorlardı. Yazıların hemen tamamında ‘‘laik Cumhuriyet’’ vurgulanıyordu. Fenerbahçe Başkanı Ali Şen, ‘‘laik saldırılar karşısında dimdik ayakta olduklarını’’ anlatıyor; Ankara Baro Başkanı Ünsal Toker, ‘‘saldırılar karşısında ilke ve devrimlerimizi sonsuza dek korumayı görev sayıyoruz’’ diyordu. Defterler, hızla imzalarla kaplanıyor; artık standarda kavuşan ve Tarih Kurumu'nda yapılan 520 sayfalık defterler sık sık yenileniyordu.

ÇİLLER'İN HARİKA TÜRKÇESİ

1991 seçimleri, Demirel'i yıllardır uzak kaldığı Başbakanlık koltuğuna yeniden kavuşturdu. Demirel de imzalarını, ‘1 numaralı defter'e attı; Cumhurbaşkanı olunca defter değiştirmesine gerek kalmadı. O dönemin defterleri sakindi; siyasi süreç akıp gidiyordu. İşte tam bu sırada DYP kongresi, Tansu Çiller'i DYP Genel Başkanlığı ve Başbakanlığa taşıyordu. Defterler, yeni lideri tanımakta gecikmedi:

‘‘Ulu Onder Ataturk

Turkıye Cumhurıyetı Devletınin, 50'nci Hükümti olarak huzurundayız. Cagdas Turkıye özlemine cevap vermıye kararlıyız.

İlkelerinınin sonuna kadar takıpcısi olacagız. Basbakan Tansu Cıller.’’

Sadece 6 Temmuz 1993'teki bu yazısı değil, Çiller'in defterdeki tüm yazıları karmakarışıktı. Yazılarında noktalama işaretlerinin hiçbiri yerli yerinde değildi! Hatta bir keresinde ‘Başbakan'ı, ‘Bas Bakan' olarak yazmıştı! Aslında Anıtkabir'de, deftere önceden bir görevliye yazdırıp, sonradan imza atma yöntemi de kullanılıyordu. Ancak Çiller, bu yönteme başvurmuyordu...

Tabii Çiller'in yazdıkları, 1984'te Altındağ Belediye Başkanı olan Muzaffer Atılgan'ın, ‘‘..Can Siper han bir Şekilde çalışacagım’’ yazma başarısı yanında sönük kalıyordu!



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!