Sanat tarihi dalında ödüle değer görülen Prof. Dr. Semavi Eyice, törende yaptığı konuşmada, bir bilim adamının hayatında elde edebileceği en büyük mutluluğun, yaptığı hizmetlerin takdir edilmesi ve bunun ödülle cevaplandırılması olduğunu söyledi. Ödül için teşekkür eden Eyice, hayatında ödüller de acılar da gördüğünü ifade etti.
Üyesi olduğu Türk Tarih Kurumu;ndan 12 Eylül döneminde hiçbir gerekçe gösterilmeden atılanlar arasında yer aldığını belirten Eyice, şöyle konuştu:
“4 sene sonra bazı üyelerin isteği üzerine Tarih Kurumu;na tekrar döndüm fakat pek rahat durmadım. Daha doğrusu çenemi tutmam gerekiyormuş. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir düşüncesiyle, hukuk yoluyla gerekçeyi sormak istedim. Bana birkaç ay sonra Tarih Kurumu'nun o dönemki başkanı tarafından bana gelen bir yazıyla, 'Biz seni tekrar attık' dediler. Yani öyle zannediyorum ki bu mazhariyet başka bir kimseye pek gelmemiştir. Tarih Kurumu'ndan iki defa atılmak şerefine nail oldum. Bu acı hatırayı burada tekrarlamak zorunda kaldım. Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek ödülünü Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün elinden almaktan bahtiyarım.”
Eyice, Türkiye'deki sanat eserlerinin, eski eserlerin tanınması, bilinmesi ve yaşatılmasının gerekli olduğuna inandığını ve bu işe çocuk yaşta başladığını anlatarak, “Bunun için de çalıştım, yetiştim, eserler vermeye başladım” dedi. Eyice, Batının bilim dergilerinde ve Türk yayınlarında çeşitli dillerde çıkan yüzlerce, hatta bini geçen makaleleri olduğunu, kitaplar yazdığını kaydetti.
Atatürk'ün 1931 yılındaki Konya gezisi sırasında dönemin Başbakanı İsmet İnönü;ye çektiği telgrafta, yabancı arkeologların Anadolu'nun çeşitli medeniyetlerinden eserleri araştırdığını gördüğünü, bundan sonra bunu Türklerin yapması gerektiğini ve gençlerin bu doğrultuda yetiştirilmesi gerektiğini belirttiğini anımsatan Eyice, telgrafta Türk sanatı eserlerinin kötü durumda olduğunu ve bazılarının asker tarafından işgal edildiğini ve depo gibi kullanıldığını gördüğünü anlattığını belirtti. Atatürk'ün bu yerlerin boşaltılarak, restorasyonu için vakıflara emir verilmesi talimatı verdiğini de ifade eden Eyice, “Buna uyulmuştur diyemeyeceğim” dedi.
Anıtlar Kurulu'nda istifa edene kadar 40 yıl görev yaptığını dile getiren Eyice, hangi eserlerin ne hale getirildiğini gördüğünü söyledi.
İstanbul'un acıklı bir duruma geldiğini vurgulayan Eyice, şöyle devam etti:
“Bundan önce yine başka bir ödül münasebetiyle hazırladığım bildiride, 'tanıdığım İstanbul' diye çocukluğumdan beri gezdiğim, sokak sokak tanıdığım İstanbul'un artık kaybolmakta olduğunu görüyorum. İşin en acıklı tarafı, etrafında yükselen heyula gibi binalarla İstanbul'un silueti yok oluyor. İstanbul'un, bir zaman Alman şehircilik uzmanı Bruno Taut';un tarif ettiği gibi, şehir taçları dediği büyük eserleri adeta minyatür haline geliyor, maket haline geliyor Süleymaniye. Bunu görüyoruz ve acısını duyuyoruz. Bir daha da bunların yerine getirilemeyeceğine, düzelemeyeceğine inanmak zorundayız.”
Doğan Hızlan'ın konuşması
Eleştiri alanında ödüle layık görülen Doğan Hızlan da konuşmasında, genellikle edebiyat jürilerinde üyelik yaptığı için ödül verdiğini ifade ederek, ödül almanın kendisine yabancı bir duygu olduğunu, bu nedenle çok etkilendiğini dile getirdi.
“Üstelik bu ödülü, devletin zirvesinden alıyorsam bu hiç kuşkusuz benim için çok daha önemli” diyen Hızlan, kendisi için hazırlanan kısa filmi izlerken, Yaşar Kemal;i hatırladığını söyledi. Kemal hakkında yazdığı yazı üzerine Yaşar Kemal;in kendisini aradığını ve 'Ben neymişim' dediğini aktaran Hızlan, böyle takdimlerde insanın 'Ben neymişim' diye duygulandığını ifade etti.
Edebiyat eleştirisine ödül verilmesinin çok hoşuna gittiğini dile getiren Hızlan, şunları söyledi:
“Çünkü genelde eleştiri biraz üvey evlattır. Üvey evlada devlet tarafından ödül verilince artık asli bir evlat oluyor ve devlet onu evlat edinmiş oluyor. Genellikle biliyorsunuz, eleştirmenler övdükleri sürece çok beğenilirler. Övmedikleri sürece de 'Canım o zaten anlamıyor. Bizde eleştiri yoktur' diye toptan yok edilirler. Ama ben genelde hep eleştiri anlayışımda şunu gözetmeye çalıştım; yok etmenin kolaylığını hiç tercih etmedim. Ben var etmenin zorluğunu seçtim. Zaten yok edilecek kadar kötü, okunmayacak kadar kötü, dinlenmeyecek müzik, kendisi ne seyirci ne dinleyici ne okur buluyor. Kaybolup gidiyor. Değerli bir şeyin daha da değer kazanması ve daha çok kitleye ulaşması için eleştiri gerçekten önemli.”
Hızlan, kendisine ödül verilmesinden dolayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Değerlendirme Kurulu'na teşekkür etti.
Hattat Çelebi
Geleneksel sanatlar dalında ödül alan hattat Hasan Çelebi ise konuşmasına, kendisine ve temsil ettiği hat sanatına ödül verilmesinden dolayı teşekkür etti.
Konuşurken oldukça heyecanlı olduğu görülen Çelebi, temsil ettiği hat sanatının, Türk kültürünün bir parçası ve Türk milletinin sanatlarının başta
gelenlerinden olduğunu belirtti. Çelebi, hat sanatının her ne kadar dışarıya mal edilse de Türk ecdadının gayreti, devlet büyüklerinin himayesi ve halkın iltifatının hat sanatını zirveye ulaştırdığını ve sanatın bir Türk sanatı olduğunun herkes tarafından kabul edildiğini anlattı.
Çelebi, hat sanatçılarından dördünün hayatta olduğunu, kendisi gibi üç-beş arkadaşının da bu üstatlardan faydalandığını ifade ederek, duygularını şöyle dile getirdi:
“Öğrendiklerimizi kendimize saklamayıp meraklı gençlere aktarmaya gayret ettik ve bugünkü günlere geldik ki başlangıçta tek veya iki arkadaşla bu çalışmaları yürütürken bugün sayıları epeyce ilerlemiştir. Afrika;dan Sibirya;ya, Amerika;dan Japonya;ya bu coğrafya içerisinde hangi ülkeye giderseniz meraklı ve bu işe gönül vermiş birisini bulmak mümkündür talebelerimizden. Hamdolsun bu günleri gördük ki bu sanata nişan verilir oldu. Bu himaye ve bu iltifatın devamı, bu sanatın tekrar eski satvetine hasıl olacağını göstermektedir. Şahsımda bu sanata münasip görülen bu nişanı mazide emeği geçmiş olanlara vekaleten, muasırlarıma asaleten, nesli cedide de niyabeten kabul ettiğimi bildirir, hürmetlerimi sunarım.”
Karakoç;un şiiri
Edebiyat dalında ödüle değer görülen şair Sezai Karakoç ise mazeret bildirerek, törene katılmadı.
Törenin sunuculuğunu yapan Kenan Işık, Karakoç;un “Ey Sevgili” adlı şiirini okudu. Işık şiiri okurken, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker oturdukları yerden ezbere Işık'a eşlik ettiler.
Törenin ardından, Cumhurbaşkanı Gül ve eşi Hayrünnisa Gül tarafından davetlilere resepsiyon verildi.