Güncelleme Tarihi:
Diyanet müfettişleri, Güneydoğu'da Hizbullah gerçeğini araştırdı. Müfettişler, Hizbullah'ın din eğitimini ele geçirdiğini, çok sayıda sempatizanı olduğunu belirledi. Çözüm önerisi ise Diyanet'in yeniden yapılanması ve Hizbullah'la bir bilgisayar virüsü gibi mücadele.
Diyarbakır'daki saldırı öncesi caminin kullanılması gözleri Diyanet'e çevirirken, Diyanet'in iki müfettişinin Güneydoğu'daki üç ili inceleyerek Şubat 2000'de bir uyarı raporu hazırladıkları ortaya çıktı. Rapor, bir yandan camileri üs, Kuran'ı araç olarak kullanan Hizbullah örgütünün profilini çıkarıyor; diğer yandan örgütün dağıtılması için çözüm önerileri sunuyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın İstanbul Beykoz operasyonuyla ortaya çıkan toplu mezarların ardından bölgeye gönderdiği Dr.Abdülkadir Sezgin ve Müfettiş Adem Gökmen'in hazırladıkları rapor, örgütün dağıtılması için ‘‘anti-virüs programı hassasiyetiyle çalışılmasını’’ öneriyor. İki müfettişin 7-19 Şubat tarihleri arasında Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa'da yaptıkları inceleme sonucu hazırladıkları rapordan bazı tespit ve öneriler:
‘ELİF BA’YA BAŞLADI
Örgüt devletin Kuran okutmadığı, yaş haddi ve benzeri sınırlamalar getirerek dinden uzaklaştırmak istediği iddialarıyla ‘‘eğitim şurası’’ adı altında Kuran kursları düzenlemiştir. Faaliyetlerin her safhasında kullanılan örgütsel deyimler, din terimlerinden seçilmiştir. Kuran öğretmek amacıyla temin edilen sempatizanlar için ‘‘Elif Ba'ya başladı’’, örgüt üyesi yapılanlar için ise ‘‘Kuran okumaya geçti’’ deyimleri kullanılmıştır. Derse gelmeyen öğrencinin evine gidilerek çocuğa ve ailesine yardım edildiği, böylece ailenin de kazanıldığı ve hatta ‘‘İşte din adamı böyle olur’’ dedirttikleri anlaşılmıştır.
HEDEF KİTLE 5-10 YAŞ
Örgütün asıl hedef kitlesinin 5-10 yaş grubu olduğu, bu çocuklara Kuran öğretmenin hukuki zemini olmadığı için ‘‘Devlet öğretmiyor, biz öğretelim’’ iddiasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Örgütün diğer bir faaliyet alanı ise ortaokul ve lise öğrencileridir.
ANTİ-VİRÜS PROGRAMI
Özenle ve önemle üzerinde durulması gereken husus, terör örgütü terminolojisi ile ‘‘alaka’’ seviyesinde kalan ve yapılan operasyonlar sebebiyle ortada kalmış görünen büyük bir sempatizan kitlesi vardır. Dini, kültürel, sosyolojik, sosyo-psikolojik, stratejik değerlendirme ve tahliller yapılarak, bir devlet politikası olarak ve bilgisayara sızmış virüsler için uygulanan anti-virüs programı hassasiyeti ve dikkatiyle, bu dağılmış gibi görünen sempatizan kitlenin ilk bulduğu fırsatta, aynı, benzer veya değişik isim veya isimler altında organize olmasının önü alınmalıdır.
Kuran eğitimi Hizbullah'ta
Yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun, herkesin Kuran okuma arzusu içinde olduğu bilinmektedir. Ancak, herkese yeterli imkanın sağlanmadığı da malumdur. Ortaya çıkan bu terör örgütü sebebiyle Kuran okuma problemi dini bir ihtiyaç veya problem olmaktan öte bir ülke güvenliği, kamu düzeni ve sosyal barış problemi şekline gelmiştir. Bu problem çözülmediği takdirde, Hizbullah örneğinde görüldüğü gibi, kolaylıkla istismar edilerek örgütlenmeler yapılabilmektedir. Bunun önünün alınabilmesi için Kuran-ı Kerim seçmeli ders olarak ilköğretimde okutulmalıdır. Bu gerçekleşinceye kadar bütün camilerin Kuran Öğretim Merkezi gibi çalıştırılması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
Diyanet'e güven yok
Halk, bürokrat ve aydın kesim olarak kabul edilen hemen herkese göre Diyanet, kendisinden beklenen etkin din hizmetini beklenen boyutlarda vermediği için güven kaybına uğramış gözükmektedir. Güven probleminin cami görevlileri de dahil kademe kademe Başkanlığın en alt birimine kadar indiği, bu sebeple de bu propaganda tesirinde olan insanların en küçük din probleminde danışma, fetva veya sohbet ihtiyacında güveneceği şahıs veya örgüt aradığı, bu durumun örgütler tarafından da değerlendirildiği ve istismar edildiği kanaatine varılmıştır.
Tarikat önde gidiyor
Diyanet, güven kazanmak için, yeniden yapılanarak, tarikat ve cemaat guruplarından daha tutarlı, etkili; din aleyhinde yapılacak faaliyetlerde aktif ve caydırıcı bir hizmet anlayışı ve yarışına başlama durumundadır. Güven problemi halledilmeksizin, diğer problemlerin hallinin imkansız olduğu mütalaa olunmaktadır. Doğrusu yeterli bir teşkilat kanunu bile bulunmayan bir kurumun dini, sosyal, kültürel, sosyo-psikolojik, etnik ve güvenlik problemleri karşısında kendisinden beklenen görevi başarmasından söz etmek fevkalade güçtür.
İmam, nasıl örgüte katıldı
Raporda, örgüte katılmış ve üst görevler üstlenmiş olan cami görevlilerinden bir kısmının örgüte katılma gerekçelerine de dikkat çekiliyor. Şanlıurfa'da örgüte katılmış ve tutuklanmış bir görevlinin örgüte katılış nedeni şöyle anlatılıyor:
‘‘Görev sırasında mevlit, hatim gibi törenlere gittiği halde hiç para almadığı, para alan görevlilerin etkili olmadıkları ve itibar kaybettiklerini düşündüğü ve din hizmeti verme konusunda teşkilattaki duyarsızlıktan rahatsız olduğu, Müftünün ‘Kuran okutun' diye emir verdiği halde, ‘Öğrenci yok' deyip okutmak istemeyenlerin takip edilmediği, ilk defa kendisine gelen örgüt üyelerinin kendisine anlattıklarından etkilenerek ‘Tam yerimi buldum' şeklinde bir heyecan duyduğu, örgüte girdikten sonra eski hizmetlerini artırdığı, hasta ziyaretleri, taziyeler, bayramlaşma, nikah ve düğün törenlerine katılım, maddi problemleri olanlara ilgi gibi pek çok işi Allah rızası için yaptığı, fitre ve zekat toplayıp yetkililere gönderdiği, üstelik maaşından da her ay 25 milyon örgüte aidat ödediği bildirilmektedir.’’
Vaiz ihtiyacını örgüt karşılıyor
Raporda resmi-kadrolu vaiz sayısının azaldığına dikkat çekilirken, halkın vaaza ve vaize olan ihtiyacını tarikat, cemaat veya benzeri isimlerle anılan legal veya illegal bir takım örgütlerin yetişmiş elamanları tarafından karşıladığı belirtiliyor. Vaiz maaşlarının da iyileştirilmesi istenen raporda, merkezi yayın sistemini kullanan camiler dışında kalan yerlerde bu hizmeti kimin, nasıl ve hangi amaca yönelik olarak yaptığının denetim dışında kaldığı vurgulanıyor. Raporda bu camilerde tarikat veya tarikat liderlerinin vaaza doğrudan etki ettiklerinin de altı çiziliyor.
Raporda yetişmiş eleman yetersizliğine dikkat çekilirken, Gaziantep ili örnek gösteriliyor. Gaziantep'de kadrosuz 155 cami bulunuyor. Bunlardan 76 cami kadrolu olduğu halde açıktan atamaların yapılamayışı sebebiyle boş bulunuyor. Bunun dışında 168 cami ya fahri görevliler tarafından ya da kimin tarafından hizmet ettiği bilinmeyen gayri mesul kişiler tarafından hizmete açılıyor.