Hiç moda olmadım ki demode olmaktan korkayım

Güncelleme Tarihi:

Hiç moda olmadım ki demode olmaktan korkayım
Oluşturulma Tarihi: Şubat 09, 2002 22:15

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin geçtiğimiz hafta açıklanan 2001 gazetecilik ödüllerinden biri Özdemir İnce'ye verilmişti.

Şair ve yazar olarak tanıdığımız Özdemir İnce, Hürriyet Cumartesi Eki'nde çıkan ‘‘Üç dinden ortak mesaj’’ röportajına verilen bu ödülü gazeteciliğinin tescili olarak gördüğünü ve sevindiğini gizlemiyor. Ama biz kendisiyle gazeteciliği değil, edebiyat dünyasında olup bitenleri konuştuk.

Peşpeşe kitaplar yayımlıyorsunuz. Riskli değil mi?

-Ben moda olmadım ki demode olmaktan korkayım. Benim çok okurum yok ama hissettiğim kadarıyla beni sürekli izleyen bir okur kitlesi var. Toplu Şiirler'im Can'da yayımlanıyordu. Can yayımlamak istemedi, kendiliğinden Adam Yayıncılık oldu. Bütün şiirlerim üç ciltte toplanacak.

Şiirlerin toplu halde basılması filan, bir tür ölüme hazırlık anlamı mı taşıyor; yoksa 'sevinmeyin alçaklar, daha ölmedim' tarzı bir başkaldırı mı?

-Ben ölümsüzüm zaten. Ölümsüz olarak kabul ediyorum kendimi. Ölümü aklıma bile getirmiyorum ben. Toplu şiirlerin okura faydası var. Daha ucuza geliyor çünkü.

Yani kendinizden ziyade, okur için yapıyorsunuz bunu...

-Tabii ki okur için.

Kitaplar basılıyor ama şiir de giderek gözden düşüyor sanki.

-Canım şiir zaten çok okunan bir şey olmadı ki hiç bir zaman. Ama şairler her zaman önemli oldu.

Şairlerin belli bir yaştan sonra emekli olmalarında sayısız fayda gören görüşler var?

- Bu görüşü ortaya atanlar, mutlaka kötü şairlerdir. Niye emekli olacakmışım ki? Muhtemelen, edebiyatı veya şairliği memuriyet sananlar vardır bu fikrin gerisinde. Ayrıca, 'Özdemir İnce emekli olsa da, koltuğunu ben kapsam' diye düşünenler varsa avuçlarını yalarlar.

Biz şiirden konuşuyoruz gerçi ama 'şiir öldü yaşasın hayat' gibi sloganlar da geziniyor ortada. Duydunuz mu hiç?

-Şiiri öldürmek isteyenler, yaşamasını bilmeyen adamlardır. Şiiri öldürüp daha mı iyi yaşayacaklar? Böyle düşünenlere, hiç çekinmeden ebleh demek lázım bence.

Uzunca bir süreden sonra ilk kez bir şair roman kahramanı oldu. 'Kar'ın kahramanı Ka bir şair. Ka'nın şairliğinin belirgin özelliği, şiirlerini sürekli ilhamla yazması. Hatta Orhan Pamuk bunun için 'Şiir geldi' diyor. İlhama inanır mısınız siz?

-Şiir gelir elbette ama, bir düşünce biçimi, duygu formu olarak gelir. Şairin görevi, onu konuştuğu dile tercüme etmektir. Bir tür aracılık yani. Yoksa, vahiy halinde inmiyor. Türkiye'de yazar ve yazar adayları kitap okusaydı eğer, en az satan kitabın tirajının 10 bin olması gerekirdi.

'Kar'la birlikte ilginç bir tartışma geldi gündeme. Bu tartışma kitabın muhtevası ile ilgili değil, yapılan reklam tartışılıyor çünkü.

- Ben de pazarlanabileceğini düşünüyorum. Neden pazarlanmasın ki, dünyanın her tarafında yapılan bir şey bu. Yalnız burada gözden kaçan bir şey var. Şimdi Orhan Pamuk'un kitabı 100 bin bastı. Demek ki Türkiye'de roman alan 100 bin kişilik bir potansiyel var. Bir baskı daha yaparsa bu rakam 200 bine çıkacak. Soru şu: Bir yazarı okuyan 200 bin kişi varsa, bu 200 bin kişi, başka yazarlar için niye yok? Ya da bu 200 bin kişi gerçek anlamda okur değil, sadece tüketici.

İyi ama her okurun bir tüketici olduğu söyleniyor zaten?

- İşte orada biraz durmak gerekiyor. Roman Omo değil. Okuma, bir anlamda yeni bir yazma biçimidir. Bir edebiyat metniyle ilişki kuran birisi, bir dönüşüm geçirir. Hatta kimi zaman özdeşleşir onunla. Bu nedenle, her okuma bir sınıf geçmedir. Tolstoy insanı Dostoyevski'ye, Dostoyevski Kafka’ya gönderir. Böyle olmuyorsa, bunun sosyolojik ve psikolojik bir yorumunu yapmak gerekir. Çünkü 200 bin tiraj, bütün dünyada çok önemli bir rakamdır. Orhan Pamuk'u küçümsüyor filan değilim. Meseleye okur açısından bakıyorum sadece. Aynı şey Ahmet Altan için de söz konusu. Onda da kesin bir tuhaflık var.

İyi bir yazar okurunu başka yazara gönderir sadece Orhan Pamuk okuru diye bir şey olmaz

Çünkü, iyi bir yazar, okurunu başka yazarlara gönderir. Bu 200 bin (100 bin bastı ikinci bir 100 daha basınca edecek 200 bin) kişi, sanki bu kitapları aldıktan sonra yerin altına girip kış uykusuna yatıyor ve Orhan Pamuk yeni bir kitap yazana kadar uyuyor. Böyle edebiyat olmaz. Burada mutlaka okurun ruh çözümlemesinin yapılması gerekir. Bunlar gerçekten edebi ihtiyaç dolayısıyla mı okuyorlar, yoksa sadece tüketme güdüsüyle mi hareket ediyorlar? Bu 200 bin kişi sadece Orhan Pamuk okuyor olamaz. Çünkü özel okur yoktur. Varsa şayet, bunun sebebini Mazhar Osman'a sormak gerekir...

Bu antolojide adım neden yok demek, tam bir budalalıktır

Antolojiler öznel bir görüşle hazırlanır. Buna rağmen Mehmet H. Doğan'ın hazırladığı Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi neden kıyamet koparttı?

-Benim antolojilerin nasıl olması gerektiğine dair yazılarım var. Dilerim ki, bundan sonra antoloji yapacak olanlar, o yazıları ciddi ciddi okurlar. Her antoloji bir iddiadır. Antoloji yapmak isteyen adam, mevcut antolojilerin hiçbirini beğenmediğini, yetersiz ve eksik bulduğunu baştan beyan ediyordur. Bu önsözlerde söylenenler, 40-50 yıl edebiyat dünyasına egemen olur. Bu nedenle bir antolojici, bu eserlere herkesten fazla saygı göstermelidir. Ben bu saygıyı görmediğim için duruma müdahale ettim.

Tartışmanın bir yönü de, şu isim neden var, öteki neden yok diyeydi...

-Bu tam bir budalalıktır. Kuşkusuz her antoloji tartışmalıdır ama genç şairlerin 'Biz neden yokuz?' diye tartışmaya girmesini abes buluyorum. Ciddi bir genç şair böyle şeylere tenezzül etmemeli.

Peki Mehmet H. Doğan'la da oturup rakı içtiniz mi o yazılardan sonra?

- Ben içerim ama o içer mi bilmem. Ben Mehmet H. Doğan için ilk defa böyle bir yazı yazmış değilim ki. Daha önce de pek çok yazı yazdım ve her seferinde de arkadaşlığımız devam etti. Rakılarımızı içtik. Şimdi de içerim.

HİLMİ İLE FEVKALADE İYİ ARKADAŞIZ

Biz Hilmi'yle (Yavuz) kavga filan etmedik ki, adam gibi tartıştık. Hatta yazıların çıktığı gün bir araya gelip bir güzel de rakı içtik. Bizi görenler de şaşırdı. Biz Hilmi ile fevkalade iyi arkadaşızdır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!