Güncelleme Tarihi:
Sene 1950’ler… Siirt’te geniş bahçeli bir evdeyiz. Bu evde bir zamanlar bölgenin en varlıklı ailelerinden Arallar oturuyor. Ana geçim kaynağı orduya verilecek buğdayı öğütmek üzere kurulan bir fabrika. Ancak 1950’lerden sonra fabrikanın faaliyetlerinin yavaşlaması ve işleri yürüten dedenin vefatıyla ekonomik olarak dara düşüyorlar. Coşkun Aral işte bu ‘yaprak dökümü’ dönemde dünyaya geliyor. Kendinden önce doğan iki çocuk, üç yaşını görmeden hayatını kaybettiği için aile küçük Coşkun’un üzerine titriyor. Durum ümitli görünmüyor çünkü pek çok hastalıkla boğuşuyor; raşitizm, zayıf ciğerler… Annesi üçüncü çocuğu yaşatabilmek için bir tavsiyeye uyuyor; iki yaşındaki oğlunu ‘Şeyh Ali Yatırı’na götürüyor. Burada, “Eğer dört yaşına kadar yaşarsa, çocuğa ‘Ali’ ismini ver ve kurbanını kesmeye götür” deniyor. Nitekim, çocuk dirençli çıkıyor ve yaşıyor… Annesi, verdiği sözü tutmak için dört yaşına gelince ‘Coşkun Ali’yle yine yollara düşüyor.
DOKTOR DAYISI TEDAVİ ETTİ
Ömrü boyunca onlarca savaş, çatışma, hayatta tutunma anına tanıklık eden Coşkun Aral’ın dünyadaki ilk hatırasının kendi yaşama tutunma hikayesi olması kaderin bir cilvesi olsa gerek… Aile 1960’lardan sonra ekonomik durumu düzeltiyor ama sağlık sorunları Aral’ın peşini bırakmıyor. Ciğerindeki zayıflık tüberküloza dönüyor. Siirt’e gelen ilk doktor, dayısı Vehip Arıkan oluyor. Arıkan, yeğenini hayata bağlamakla kalmıyor ona rol model de oluyor… Aral, “Çubuk gibi bir adamdım ama yaşama azmim çok fazlaydı” diye anlatıyor: “Dayım da müthiş bir insandı. Gece evinin önünde kuyruk olurdu. Köylerden insanlar tedavi olmak için gelirdi. Bir sefer eşkıyalar kaçırmıştı. 1960’ların meşhur üç eşkıyalarından Hamido, Hekimo ve Koçero. Ben de onun gibi idealist bir doktor olmak, bilmediğim coğrafyaları keşfetmek istiyordum.”
‘ARA GÜLER İDOLÜMDÜ’
Altı yaşındayken ailesi onu İstanbul’a gönderdi. Ancak kayıt için gerekli sağlık raporu memleketinden bir türlü gönderilemeyince ‘misafir öğrenci’likten sıkıldı ve Siirt’e geri döndü. Orta okul ikinci sınıfa kadar Siirt’te kaldı. Yedi yaşındayken ‘çırak’ olarak girdiği Mücadele gazetesinde yuttuğu mürekkep sistemine yerleşti. İkinci hedef olarak gazeteciliği kafasına koydu. Bu arada kuzeni Fahri Aral’ın hediye ettiği fotoğraf makinesiyle ilk çekimlerini yapmaya başlamıştı bile! Aral, orta ikinci sınıftan sonra tekrar İstanbul’a taşındı. Pertevniyal Lisesi’ne kayıt ettirildi. Coşkun Aral, bu dönemi kuzeninin peşinde geçirdiğini anlatıyor:
‘SAHTE BASIN KARTI...’
“13-14 yaşımda Beyazıt’ta Çınaraltı’ndan alıp tamir ettiğim dandik bir fotoğraf makinem vardı. Bastırdığım sahte Anadolu Ajansı kartıyla 12 Mart darbesinden sonra duruşmalara gidiyor, Siirt’teki gazeteye de haberlerimi yolluyordum. Dershanelere ilişkin bir gösteriye katılıp propaganda yapmaktan Pertevniyal’den sürüldüm. Mecidiyeköy Lisesi’nden mezun oldum. Hayalimdeki meslek doktorluktu ama Ara Güler’in Hayat dergisinde İran şahıyla fotoğraflarını görmüştüm. Günlerce bunun hayalini kurdum.”
‘KANLI 1 MAYIS’TA CESETLERİ ÇEKTİM’
Aral, muhabirlik yaparken tanıştığı Savaş Ay ve Zeki Sezer ile bir Avrupa turu yapmaya karar verir. Amacı Paris’te SIPA Ajansı’nın kurucusu Gökşin Sipahioğlu’na fotoğraflarını sunmaktır. Ama ona SIPA’nın kapılarını açan bu tur değil, Taksim’deki kanlı 1 Mayıs olur: “Maceralı bir turun sonunda Sipahioğlu’nu bulduk ama çatışma fotoğraflarımızı Türkiye tanıtımına uygun bulmadı (!) Gözlerim dolarak yanından ayrıldım, ertesi gün de İstanbul’a döndük. Döner dönmez 1 Mayıs’ta olaylar olabileceği ihbarını aldık. Törenlerin sonuna doğru bir adam silahı sıktı, ben panikle yere düştüm. Yerden ateş edenleri, cesetleri çektim… Gece Gökşin Sipahioğlu aradı; fotoğraflar Time, Newsweek gibi uluslararası dergilerde çıktı. Sene 1977’ydi. SIPA’nın Türkiye muhabiri oldum.”
‘ÇOCUKLAR BENİ ÇOK ETKİLEDİ...’
Peki kendini en çok etkileyen görüntüleri nerede çekmiş acaba? Coşkun Aral yanıtlıyor: “Lübnan’da çok farklı savaş yöntemleri gördüm. Bana en acı veren olay Hamdun diye bir bölgede gerçekleşti. Dürzilerle Lübnan ordusu savaşıyordu. İnanılmaz bir bombardıman vardı; havan topları, katyuşalar… Kaçan insanlar arasında bir anda kucağımda bir çocuk buldum. Korunaklı yere vardığımda baktım, kucağımda ölmüş. Bana gelecek şarapnel çocuğa gelmiş. Çok kötü oldum…”
‘OKULUMUN İŞGALİ İLK HABERİMDİ’
Kuzeni, 1974’teki ‘Ecevit Affı’yla cezaevinden çıktı ve Aral’ı elinden tutup Gün Gazetesi’nde Yazı İşleri Müdürü Mehmet Yaşin’in yanında işe soktu. Meşrebi sokak muhabirliğine uygundu. İlk gittiği işlerden biri İstiklal Caddesi’nde, sınavını kazandığı İşletme Yüksekokulu oldu. Öğrenciler, hocaları rehin almıştı. Onların taleplerini yazarken, okula kaydı da yapıldı! Ancak eğitim hayatı mezuniyetle sonuçlanamadı. Dördüncü sınıftan sonra Marmara Üniversitesi Fransızca Bölümü’ne geçti.
Eşek üstünde siyasi peşinde
‘BENİ UÇAK KORSANI SANIP HAPSE ATTILAR’
Sıpa muhabirliğini aldıktan sonra hareketli günler devam etti… Aral, anlatıyor: “İran-Irak savaşı patladığında Irak’a gidecektim. Vize almaya Ankara’ya giderken bindiğim uçak kaçırıldı. Hep böyle bir olaya tanık olma hayalim vardı. Sonunda operasyon düzenlendi, iki kişi öldü. Beni de korsan zannedip Diyarbakır Cezaevi’ne gönderdiler. Dört gün sonra çıktığımda uçağın içinden çektiğim fotoğrafların başka isimlerle yayınlandığını gördüm. Biraz küskün Paris’e döndüm ama o arada çok popülerleştim, fotoğraflarım Life’da yayınlandı. Ara Güler ile de bu dönemde tanıştık. Ondan sonra dünyadaki olayları takip etmeye gittim hep; Lübnan, Kuzey İrlanda, Afganistan...”
YIL 1992, YER KARABAĞ
Coşkun Aral, bugün yine alevlenen Ermenistan-Azerbaycan arasındaki Karabağ çatışmalarının ilk perdesine 1992 yılında tanıklık etmiş. “Hocalı katliamından sonra Dağlık Karabağ’da aralarında çocuk yaşta savaşçıların olduğu Azerbaycanlılarla cephede günlerce kaldım” diyor...
‘BU BİR İŞ DEĞİL, MİSYON’
İnsanı başkalarının kaçtığı yere doğru koşmaya ne iter? Aral, “Onları kaçıran gerekçeleri görüp, başkalarına aktarmak. Bu bir iş değil, misyon. Tanıklık ettiğiniz şeyin başkaları için de önemli olduğunu düşünüyorsanız bunu aktarmalısınız. Mecralar değişebilir. Bakın şimdi YouTube ile beni hiç tanımayan 15-25 yaş kuşağıyla ilişki kurdum” diyor. Coşkun Aral YouTube’da, abone sayısı 350 bini geçen kanalında tanıklıklarını paylaşıyor…