Güncelleme Tarihi:
Furuzan yedi yil suren suskunlugunu Sevda Dolu Bir Yaz'la bozdu.
1971'de yayimlanan ve derhal (1972) Sait Faik Hikaye Odulu'nu kazanan Parasiz Yatili ilk kitabiydi: Hálá Furuzan parasiz yatili mi okudu, yoksa okumadi mi tartismasi yapanlar var.
12 Mart donemini anlattigi 47'liler adli ilk romani da derhal (1975) Turk Dil Kurumu Roman Odulu'nu kazandi.
Ve ozellikle o kusak tarafindan henuz unutulmus degil. Diger oyku kitaplari, Kusatma, Benim Sinemalarim, Gul Mevsimidir, Gecenin Oteki Yuzu... Bir romani da Berlin'in Nar Cicegi (1988) adini tasiyor. Yayimlanmis ‘‘arastirmaci roportaj’’lari var. ‘‘Redife'ye Guzelleme’’ bir oyun. Bir de cocuk kitabi var: ‘‘Turkiye Cocuklari.’’ Siirlerini unutmayalim, 1991'de yayimlanan ‘‘Lodoslar Kenti.’’ Eserleri bircok yabanci dile cevrildi, 1980'lerin sonunda cektigi ‘‘Benim Sinemalarim’’ filmi de oduller aldi.
Ve 40'ini az ya da cok asmislarin ilk gencliginin onemli yazarlarindan Furuzan, yedi yil aradan sonra, ‘‘Sevda Dolu Bir Yaz’’ ile yeniden okurlarinin karsisinda... Yapi Kredi Yayinlari’ndan cikan Sevda Dolu Bir Yaz, onun soyledigine gore bir ‘‘Sarkilar Kitabi.’’ Ama sarkilar sadece sevincli seyleri cagristirmasin; bir anlamda da yitip giden birseylerin ardindan yazilmis bir agit gibi bu kitap. Yani Istanbul'un ardindan...
Yitip gidenler; eski yaz bahceleri, o bahcelerin icindeki evler, o evlerin insanlari, o insanlarin kurdugu ve simdi yasayanlara inanilmaz gelen iliskiler, hayat. Zaten bu yuzden ikinci ve ucuncu oykunun kahramani kucuk kiz, Semsigul Sehrazat Debrecenli, 90'lara geldiginde o gecmisin gercek olamayacagina inanmaya basliyor. Ancak inandiginda ve ismini degistirdiginde kurtuluyor gecmisinden, sebepsiz aglamalarindan.
Gercekten de kitabin kapagini kapattiginda insan, ‘‘Bunlar gercekten olmus olabilir mi?’’ diye sormaktan kendini alamiyor: Askina kavusamayinca hayattan hic hesapsiz vazgecen insanlar; butun mahalleli, hep birlikte yasanan acilar ve sevincler; azinlik komsusuyla paylastigi evin tasligindaki Meryem Ana resmine saygida kusur etmeyi aklindan bile gecirmeyen dini butun Muslumanlar... Rant savasina ilk kurban gidenlerden Miltiyadi Aile Gazinosu, Semsigul'un kizdiginda kactigi agaci, ‘‘altin rengi kepceciklerden degisik boylarda ak kesekagitlarina aktarilan sekerler’’, eski Cumhuriyet Bayramlari, alabildigine suslu ruyalar... Butun bunlarin bildik seyler oldugunu; Furuzan'in nostalji yaptigini da sanmayin. Hele umutsuz, hic degil. ‘‘Ben gordugum seyleri tanimlamaya calisiyorum’’ diyor. Ozellikle gozden kacirilan, soyle gecip giden insanlari onemsiyor. Cunku hayati asil onlar sirtlarinda tasiyorlar. Onlari tanimanin, belki kendimizi elestirmek icin de bir ayna olabilecegini dusunuyor. ‘‘Hayati son derece alcak gonullu yasayan ve olumleri de sessizce kabul eden bu insanlara karsi buyuk bir dikkat gosteriyorum. Benim de burjuva karakterlerim var; ama on tanesinden fazlasini anlatamazsiniz. Hepsi aynidir. Digerlerinin ise her biri ayri oykudur.’’ Ve o oykuleri oyle anlatiyor ki, insan ‘‘Butun bunlar sahiden olsaydi’’ diye geciriyor icinden.
Anlattiginiz Istanbul sanki gecen yuzyildaymis gibi. Oysa sadece 30-40 yil oncede. Neden bu kadar uzak?
- Turkiye'de, ozellikle Istanbul'da, muthis bir dinamizm oldugu, herseyin cok hizli degistigi soyleniyor. Evet hersey cok hizli degisiyor ama acaba bu dinamizm mi, kaos mu? Dinamizm daha pozitif bir anlam iceriyor. Bence inanilmaz bir kaos da var. Bir kent hicbir zaman, hicbir ulkede bu kadar hizli degismez. Bu degismeyi insanlarla birlikte goruyoruz. Cogunda bir acgozluluk var. Hem kendilerini, hem hayati, hem kenti tuketiyorlar. Bu tuketimin yerine ne koyuluyor, sorusu cok onemli. Cok gelismis plazalarimiz var. Ama dusunce uretiminde neredeyiz? Bilgi cagina girdik; biz bu bilgiye ne katiyoruz? Dunya tarihine, bizimle ilgili hangi bilgiler kayit olarak geciyor? O kayitlarda Turkler olarak bir bahis var mi, bilmiyorum.
Semsigul Sehrazat neden o guzel gecmisinden kurtulmak istedi?
- Evinde o kadar korunakli ve hos bir bicimde yasiyor ki. Bir sevgi sarmalinda. Acilardan hep uzak tutuluyor. Adini degistirdiginde bunun disina cikiyor, cunku onlarin gercekligine inanamaz hale geliyor. Bu belki de ilkokul birde basliyor; ogretmen adi soylendiginde cevap vermemesine cok kiziyor, ‘‘sen adini bilmiyor musun’’ diye. Oysa ona evde hep ‘‘canim, biricigim’’ diye seslenilmis. Oyle bir donem yasiyor ki, bu insanlar ona neredeyse dus kavramlari gibi gorunuyor.
BUGUNDEN BAKINCA SAFTILAR
O yuzden, ‘‘Olanlara, yasanan o tuhaf asklara, tutkulu arkadasliklara, hatta butun bu gecmisin gercekligine inanmak giderek guclesiyor artik, olanaksizlasiyor benim icin’’ diyor. Siz de boyle mi hissediyorsunuz?
- Ben kendimi birseyden koparmis degilim. Ulkeme bagliyim. Turkiye'de cok az olan iyi seyler beni sevindiriyor, cok olan kotu seyler uzuyor. Istanbul'la ilgili buyuk uzuntuler duyuyorum. Bir insanlik mirasi olan Istanbul, ranta donusebilecek hicbir seye direnemiyor. Herseyi rant olarak gorurseniz korkunc sonuclara varirsiniz. Paranin bu kadar egemen oldugu bir zaman, insanlik icin ilerletici degildir. Para insanin hizmetinde olabilir ama insan paranin hizmetinde bu kadar nasil oluyor, bu ciddi bir soru.
O donemde yasayan insanlar, sizin kahramanlariniz gibi saf (Temiz, ari) miydilar gercekten?
- Bugunden baktiginiz zaman saftilar. Cunku onlarin kurnazliklari bile o kadar baskasini yaralamayan seylerdi ki...
Hicbir sey kalmadi mi o gunlerden?
- Insanlar hayati, hayat da insanlari degistiriyor. Ne kalmis olabilir? Ben bazen Anadolu'da imza gunu yapiyorum. Kentlesmenin tam olmadigi yerlerde bu tur insanlara rastliyorum.
Istanbul icin bitti hersey, oyle mi?
- Oyle birileri varsa da herhalde iyi degil aptal diye niteleniyorlardir. Biz bunu becerdik, boyle algilanmasini sagladik. Aileler cocuklarina durust olmayi ogretir. Cocuklar buyuyunce celiskiye dusuyor; dogru bunlar ise yanlis hangileriydi, diye. Kaosun birinci basamagi bu. Her zaman hersey cok dissal algilaniyor. Gulten Akin'in harika siirinde dedigi gibi; ‘‘kimsenin vakti yok, durup ince seyleri anlamaya...’’ Bugunlerde bu bu kadar dogru olabilir. Hatta belki de kimsenin ince seylere gereksinimi kalmadi. Gecenlerde Kompozitor Yalcin Tura'nin bir konusmasi vardi. Macaristan'da yaptigi calismalarin ne kadar ilgi gordugunu soyluyordu. Bunlari biz duymuyoruz, Yalcin Tura'yi tanimiyoruz. Aklima Kamuran Ince de geldi mesela. Bazi insanlar mukemmel seyler yapiyorlar ama bu kalabaliga iletilmiyor.
Yalcin Tura'yi, Kamuran Ince'yi tanimayan genc kusak, sizi taniyor mu?
- Bunu bilmiyorum. Zaten beni ilgilendirmiyor. Ama benim 72'den beri kitaplarim daima var, tekrar basimlar yapilarak piyasada bulunuyor.
BIR DONERSINIZ ARKANIZDA YOK
Istanbul'un yitip giden degerleri arasinda azinliklar da var. Kitaptaki yerlerini hakettikleri kadar almislar. Onlari nostalji yaparak mi yoksa vefa duygusuyla mi yazdiniz?
- Bu bir nostalji kitabi degil. Nostalji 20 yillik arayla bir aranma duygusudur. Bu sehir icin 20 yillik bir sans yok. Iki yil sonra bulamazsiniz, bazen bir donersiniz arkanizda yoktur artik. Bu sehirde benim de anilarim var elbette. Onlarla ortak bir yasama vardi. Politikalar ortaya cikmiyordu pek.
Kitapta ruyalar da onemli bir yer tutuyor. Neden bu kadar susluler?
- Semsigul Sehrazat -Inadina soyluyorum, cunku adini duyunca cok kiziyor- cok sesli, hosluk olsun diye ugrasilan bir evde buyuyor. Bahceyle yasadigi bir seruven var. Ve ruyalari, yarim anlatimlari tamamlayan ruyalar. En cok Miltiyadi Aile Gazinosu'ndan etkileniyor. Orada gercekten bir cocugun dus kurmasi icin hersey var. Bir cocuk oradan yola cikarak istedigi kadar susleyebilir ruyalarini.
Bu insanlari cok kiskandim. Biz onlarin sahip oldugu hicbir seye sahip degil miyiz?
- Evet, Miltiyadi Aile Gazinosu yok! Misir Apartmani duruyor ama eskisi gibi degil. Sehirde arsalar da yok. Canbazlar yok. Cocuklar icin toplu yasama terbiyesi gitti. Kenti yasayamiyor kimse. Herkes sokaklardan gecip gidiyor. Sadece ishanlari var. Sonsuz ishanlari. Ben bundan cok urkuyorum. Elinize verilen seyin degerini ogrenmediginiz surece capulculuk yapmaniz son derece kolay olur.
Sarkilar kitabi
Neden yaz ve bir kiz cocugu?
- Yaz ve kiz cocugu; kucuk kiz (Semsigul Sehrazat) oykunun birinde diyor ki, ‘‘Obur yazlari bana anlattilar ama onlar benim yazlarim sayilmaz.’’ O kendi gorduklerinin pesinde gezen biri. Ve cocuklar cok hos aynalardir; tertemizdirler. Cok ogretilmemis ve terbiye edilmemislerdir. Dikkatleri son derece tarafsizdir. Bu kiz da oyle. Ve mevsimlerin hepsini kendi bedeninde, dusuncesinde algiliyor, gelistiriyor.
Neden daha cok kadinlardan olusan bir dunya ve neden bu kadar huzun?
- Bu kadinlar, ayni zamanda sarkilarin ve huzunlerin de kadinlari. O doneme ait sarkilari yeniden dinledim, onlarla calistim. Oyle garip ki butun o sozler onlarin hayata ait soylemek istediklerinin aktaricisi. Butun kitabin sarkilar kitabi olmasinin nedeni de o. Bu kadinlar guzelliklerini 50'lerde, 60'larda paraya donusturmeyi hic dusunmemisler. Sadece biri, en kucugu icin boyle bir proje tasarliyorlar.
Ve istanbul...
- Bu tur insanlari icinde tutan onlara barinak olan bir Istanbul var. Tanidigimiz sert Istanbul degil bu.
Furuzan kitabinin yayimlanmadigi yedi yil boyunca bos durmadi. Uzerinde calistigi bir roman ve senaryonun disinda, 1997'de Almanya'ya gitti ve daha once yazdigi seylerin 20 yilda nasil degistigini gozledi. Yeni Konuklar (1977) ve Ev Sahipleri (1981) icin yeni onsoz yazdi: ‘‘20 yil sonra Almanya'daydim ve beni taniyan isciler oldu. Muthis bir karsilasmaydi. Almanlar Kore'den cok ucuza aliyorlar celigi artik ve Ruhr'daki komur yataklarini kapatiyorlar, pek cok kisi issiz kaliyor.’’
Fotograf: Yusuf UCAK