Güncelleme Tarihi:
Kuran’ı anlamak için sadece aklın yetmediğini, kalbin pencerelerini açmak gerektiğini belirten Görmez “Mevlânâ’nın ifadesiyle; ‘Herkes Kuran’ı Kuran’a hizmeti kadar anlar’” dedi.
'Kuran sadece rabbimizden gelen emirler ve hükümler manzumesi değildir. Bizim ona cevabımızı, bizim ona diyeceklerimizi de içerir'
DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, ramazan söyleşimizin ikinci gününde Kuran-ı Kerim’in kendi kişisel dünyasındaki anlamını, Kuran-ı Kerim’in kahramanını, ve dindarlıkla ilgili düşüncelerini Hürriyet okurları için anlattı.
? Kişisel dünyanızda Kuran-ı Kerim’i nasıl tanımıyorsunuz?
Kuran-ı Kerim varlık âleminin ilahi bir yorumu ve tercümesidir. İnsanın, hayatın ve varlığın anlam haritasını Kuran’da görmek mümkündür. Medeniyet tarihinde Kuran bir ufuk sıçramasıdır. İnsanoğlu Kuran’la birlikte varlık, bilgi, akıl, insan, kadın ve tabii inanç gibi pek çok konuda bir ufuk sıçraması yaşamıştır. Benim kişisel dünyamda Kuran, yaratıcımız ile pratik bir diyalogdur. Kuran sadece rabbimizden gelen emirler ve hükümler manzumesi değildir. Bizim ona cevabımızı, bizim ona diyeceklerimizi de içerir. Sadece rabbimizin bize dediklerini öğretmez, bizim ona ne diyeceğimizi de öğretir.
? Müslümanların Kuran-ı Kerim’e karşı görevleri “anlama/düşünme” kavramları ışığında neler olmalı?
Kuran’a göre tabiat Müslüman’dır.
Allah’a teslimiyet anlamında Müslüman’dır. “Yerde ve gökte var olan her şey Allah’a teslim olmuştur.” Yeryüzünde Allah’ı tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim insandan ve varlık âleminden koparılmış müstakil bir metin olarak okunamaz. Zira Kuran’ın anlamlı cümleciklerinden oluşan parçalar nasıl Allah’ın ayeti ise Güneş, Ay, yeryüzü, gökyüzü, bağlar, bahçeler, dağlar vs. öylece Allah’ın ayetleridir. İnsan bir ayetler manzumesidir. Kadın ve erkek olarak yaratılışımız bize bizden eşler yaratılması, dilimizin, rengimizin farklı olması hepsi Allah’ın ayetidir. Kuran’ı anlamak için ayetleri birbirinden koparmadan anlamak gerekir.
? Bu anlama durumunun bir “yolu” var mı?
Müslümanların Kuran’a karşı görevleri yüksek bir tefekkürle okumak, doğru bir metodolojiyle anlamak ve samimi bir şekilde yaşamaktır. Elbette anlamak ancak herhangi bir kitap gibi anlamak değil, dilsel bir metin olarak değil; varlık âleminin tefsiri olarak okumak, anlamak. Kuran’ı anlamak için akıl tek başına yetmiyor, kalbin perdelerini de açmak gerekiyor. Perdeleri açmak için yaşamak gerekiyor. Mevlânâ’nın ifadesiyle; “Herkes Kuran’ı Kuran’a hizmeti kadar anlar.”
Kuran’ın terazisini anlamak için tabiatın dengesini göklere yerleştiren ahengi anlamak gerekiyor. Afaki ayetleri yani dış dünyamızdaki ayetleri, Enfusî ayetler ile yani iç dünyamızın ayetleri ile birlikte anlamak, kainatın ayetlerini Kuran’ın ayetleriyle birlikte ele almak zorundayız.
Kuran’ın kahramanı Kuran’ın kendisidir
? Peki, tüm bu açıklamalarınız ışığında sizin eğer varsa, Kuran-ı Kerim’deki kahramanınız kim?
Benim ilahiyat fakültesinden mezuniyet tezim Hz. Peygamber’in Kuran’da ikaz edildiği hususlardı. Allah, Kuran’da Sevgili Peygamberimizi on altı yerde ikaz etmiştir. Her bir ikaz bütün insanlık için büyük bir derstir. Ancak Kuran, kahramanı veya kahramanları olan bir roman değildir. Kuran’ın kahramanı Kuran’ın kendisidir. Kuran kadar kendisinin farkında olan bir kitap yoktur. Kuran, şahısları ve hadiseleri esas almaz. Hakikatleri ve örnek yaşantıları esas alır. Kuran’da isimleri yer alan 25 peygamber dahi Kuran’ın kahramanları değildir. Bütün peygamberlerin uğruna hayatlarını verdikleri yüksek hakikat, yüce ahlak ve adalet Kuran için esastır. Peygamberimiz veda hutbesinde yüz bin kişiye hitap etmiştir. Ancak birisi hariç hiçbir sahabenin ismi Kuran’da yer almaz. Hz. Ebubekir, Hz. Aişe, Hz. Ömer vahyin nüzul sürecinin her yerinde vardır. Ancak hiçbirisi ismen yer almamıştır. Bu Kuran’ın evrensel bir metin olduğunun önemli bir göstergesidir aynı zamanda.
Sadece –Zeyd– evlatlığı bir vesileyle ismen geçer. Belki ismi Zeyd olmasaydı o da geçmezdi çünkü “Amr Zeyd” gibi isimler Arap dili edebiyatında bilinmeyen için (X) olarak kullanılır. Ancak Kuran’ın isim vermeden örnek gösterdiği kahramanlar da yok değildir. Mesela Firavun’un sarayında Musa’yı büyüten Âsiye hanımefendi büyük bir kahramandır ve Kuran onu kadınıyla erkeğiyle her mümine örnek göstermiştir. Yahudilik geleneğinin kadın telakkisini yerle bir eden Hazreti Meryem örnek gösterilen bir kahramandır. Yasin suresinde şehrin uzak yerinden gelen adam ki, Antakya’da makamı olduğu söylenen Habib-ul Neccar’dır. O da bir kahramandır.
Dindarlık doğru bilgiye dayanmalı
? Türkiye’deki dindarlık algısını değerlendir misiniz?
Gerçek dindarlık, dini bölüp parçalamadan, kompartımanlara ayırmadan bir bütün olarak yaşamaktır. Dini, inanç, ibadet, ahlak, ilim, amel bütünlüğü içinde ele almaktır. Her şeyden önce dindarlık doğru dini bilgiye dayanmak zorundadır. Cehaletle dindarlık birlikte olmaz. Halis niyet, ihlâs ve samimiyet dinin olmazsa olmaz temelidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde “Din samimiyettir” buyurur. Bilgi ve samimiyet üzerine bina edilmesi gereken husus Allah’a karşı sadakati içeren bir imandır. Ancak yolda insanlara eziyet veren bir maddeyi kaldırıp atmayı, imanın tanımı içine yerleştiren bir peygamberin mensubu olduğumuzu unutmamalıyız.
Bizden istenen
salih ameldir
Gerçek bir dindarlık için imandan sonra bizden istenen salih ameldir. Salih amel, insanın fıtratına, toplumun maslahatına ve Allah’ın rızasına uygun olan her davranıştır. Bugün sadece değerleri yaşamamızı sağlayan bir dindarlık değil değer üreten bir dindarlığa ihtiyacımız var. Riya dediğimiz gösterişçi dindarlıktan kaçınmak zorunda olduğumuz gibi bilgiye dayanmayan yahut kıt bilgiden kaynaklanan taassub dediğimiz dini-darlıktan da kaçınmalıyız. Dinin özünü, ibadetlerin ruhunu, yaratıcının gerçek muradını yok sayan kuru bir şekilcilik ne kadar yanlışsa; şekil şartlarını dikkate almayan ibadetleri namazı, orucu, secdeyi, tavafı hafife almak, İslâm’ın “şeair” adını verdiği simgeleri yok saymak o kadar büyük yanlışlık olur.
Din İşleri Yüksek Kurulu kararlarından
FİDYE ödeme imkânı olmayan kişiler için oruç: Hastalığı sebebiyle oruç tutamayan kişiler sıhhat bulduklarında tutamadıkları oruçları kaza ederler. Oruç tutmaya engel olan hastalık hali ömür boyu devam edecek olursa, her bir oruç için fidye verilmesi gerekir. Fakir olanların fidye verme yükümlülüğü yoktur. Fidye ödeme imkânı bulamayan kişi Cenab-ı Allah’tan affını ister.
Bir iftar da Afrika’ya
DİYANET İşleri Başkanlığı’nın Türk Diyanet Vakfı’yla ortaklaşa başlattığı “Her Evden Bir Fitre Bir İftar Afrika’ya”ya için AFRIKA yazıp 5601’e gönderilecek olan SMS’ler 5 TL karşılığında olacak, 3 SMS gönderildiğinde bir fitre bir iftar parası verilmiş olacak.
Hz. Âdem ile Havva’nın duası
HZ. Âdem ve Havva yasak ağacın meyvesini yedikten sonra yeryüzüne indirildiklerinde şu duayı okumuşlardı: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz.” (Araf 7/23)
Müslüman hile yapmaz!
ALLAH Resûlü (sav) çeşitli vesilelerle zaman zaman Medine çarşısına gider, böylece pazara gelip gidenlerden ve alınıp satılanlardan haberdar olurdu. Yine böyle bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekti. Hububatı satan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini daldırdı. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Efendimizin parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın sebebini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?” dedi. Satıcı kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan tezgâhta satışa sunmak suretiyle hileye başvurmuştu. Bu duruma tanık olan Resûl-i Ekrem tüm Müslüman tüccarlara şu uyarıda bulundu: “Müslümanlar arasında aldatma olamaz! Bizi aldatan, bizden değildir!” (Müslim, Îmân, 164, no: 284; Dârimî, Büyû’, 10, no: 2569)
RAMAZAN SÖZLÜĞÜ
TERAVİH: Sözlükte “rahatlatmak, dinlendirmek” anlamlarına gelen tervîha kelimesinin çoğulu olan teravih, dini bir kavram olarak ramazan ayında, yatsı namazından sonra kılınan nafile namaza verilen isimdir. Teravih namazı yirmi rekat olup, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Hz. Peygamber, “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ramazan namazını (teravih namazını) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır” buyurmuştur (Buhârî, Salâtü’t-Terâvih, 1; Müslim, Müsâfirîn, 174). Nafile namazların münferit olarak kılınması daha faziletli olduğu halde, teravih namazının cemaatle kılınması sünnettir. Hz. Peygamber teravih namazını iki defa cemaatle ashaba kıldırmış, ancak daha sonra farz olur düşüncesiyle cemaatle kıldırmamıştır. (Buhârî, Salâtü’t-Terâvih, 1; Müslim, Müsâfirîn, 177).