Güncelleme Tarihi:
TOKİ TESİSLERİ HALKA SATACAK
Türkiye’nin 2020 olimpiyatlarına ev sahipliği yapmasına karşı çıkanların en önemli itirazı ekonomik. Olimpiyatların açıklanan maliyeti oldukça iddialı bir rakam değil mi?
Bu işin iki boyutu var. Olimpik olmayan bütçemiz 19.6 milyar dolar. İstanbul olimpiyatı yapsa da yapmasa da bu altyapı projeleri; tüneller, Marmaray, 3. Boğaz Köprüsü, Boğaz’ın altından geçen lastik tekerlekli araçları taşıyacak sistemin inşaatı devam edecek. Bizim için önemli olan sadece olimpiyat nedeniyle yapılacak olan harcama, yani 2.9 milyar dolarlık olimpik bütçemizdir. 2.9 milyar dolar Türkiye’deki inşaat maliyetlerine göre değil, küresel inşaat maliyetlerine göre hesaplanan bir rakam. Bizdeki maliyetler 2.9 milyar doların çok altına düşecek, bu bir. İkincisi bu paranın tamamı devlet bütçesinden karşılanmayacak, Türk özel sektörü sponsorluk konusunda çok istekli. Adaylık bütçemizin yarısını da özel sektörden karşıladık. 2.9 milyar dolarlık projenin içinde olimpiyat köyündeki konaklama tesislerinin maliyeti var. Oysa ki o tesisler bir kısmı yüksek öğrenim yurdu olarak kullanılmak üzere Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devredilecek. Bir kısmı da sosyal konut olarak TOKİ tarafından vatandaşa satılacak. Dolayısıyla cari açık ya da zarar olarak Türkiye’nin sırtında bir kambur oluşturmayacak.
YUNANİSTAN’I OLİMPİYAT BATIRMADI
* Yunanistan’daki ekonomik krizi 2004 Atina Olimpiyatları’nın etkilerine bağlayan dünyaca ünlü önemli ekonomistler var. Montreal, Atlanta, Seul ve Pekin gibi şehirlerin sonradan büyük ekonomik zararlar yaşadığı sır değil.
Yunanistan’ın batmasının neden 2004 olimpiyatlarını yapması değil. Olimpiyat maliyeti nedeniyle bir ülkenin ekonomisinin batması mümkün değil. En son Türkiye aday olduğunda Türkiye’nin milli geliri 178 milyar dolardı, bugün 800 milyar doları aşmış durumda. 2020 yılına yönelik milli gelir hedefimiz ise 2 trilyon dolar. Bu büyüyen ekonominin içinde olimpiyat maliyeti çok küçük bir maliyet. Ayrıca Türk ekonomisinin gücünü test etmek açısından ifade edeyim: Biz yüksek öğrenim harçlarını kaldırdık. Bir yıllık maliyeti 1.2 milyar lira. 2020’ye kadar 8 yıllık maliyeti enflasyon hariç 9.6 milyar lira, yani yaklaşık 5 milyar dolar. Bu da bizim olimpiyat yatırım bütçemizin iki katı demektir.
DEMİR ÇİMENTO HESABI YANLIŞ KULVAR
* ‘Olimpiyata hayır’ platformunun itirazlarında kentsel dönüşümle ilgili endişeler de önemli yer tutuyor. ‘O paranın dörtte biriyle tüm İstanbul depreme dayanıklı hale getirilebilir’ diyorlar.
İkisi birbirinden çok farklı konular, ikisi birbirinin alternatifi değil. Binaların depreme karşı güçlendirilmesi ayrı bir konu başlığı, kaynak paketi ayrı bir pakettir. Olimpiyat tesise yapılan yatırım değildir, insana yapılan yatırımdır. Biz 2020 olimpiyatlarını İstanbul’a getirelim, olimpiyat motivasyonuyla Türkiye’yi bir spor ülkesine dönüştürelim istiyoruz. Olimpiyatı demir, çimento ve para hesabına göre algılamaya kalkanlar yanlış bir kulvardalar. Tarihin en büyük kentsel dönüşümlerini yapan bir iktidarı depreme karşı duyarsızlıkla itham etmek büyük bir haksızlık.
GEZİCİLER KARŞI KAMPANYA BAŞLATTI
* AB Bakanı Egemen Bağış gibi siz de Gezi’dekilerin Türkiye’nin olimpiyatları almasını engellemeye çalıştığına inanıyor musunuz?
Gezi’nin hedefi olimpiyatların İstanbul’a verilmemesi değildi. Ama Gezi Parkı’nda toplananlar o günkü kin, nefret ve öfkenin etkisiyle belki dünyanın her tarafına ‘Bu şehre olimpiyat vermeyin’ şeklinde kampanyalar yaptılar. Tamamı mı? Hayır, az bir kısmı dünyanın her tarafına e-postalar gönderdi.
* Bağış ‘Gezi Parkı’ndakilerin İstanbul’un adaylığını düşürmek için iki tane başvurusu oldu’ diyerek neyi kastediyor?
Egemen Bey tam olarak ne kastetti bilmiyorum, ama Gezi Parkı’ndakiler içinde dünyanın saygın spor adamlarına, uluslararası medyanın popüler temsilcilerine, sinema dünyasının etkili isimlerine e-postalar gönderenler oldu. İstanbul’dan olaylara müdahale anlarını gösteren fotoğraflar paylaşıp ‘Bu şehre olimpiyat verilmez’ diyenler oldu. Yaşanmasaydı çok daha iyi olacaktı, tamamen sorunsuz bir şekilde iki yılı geride bırakmış olacaktık. Ama ben buradan ne avantaj çıkarılabilir, ona bakıyorum. Olimpik hareketin içinde de yapılan bu tür değerlendirmeler var. Nihayetinde olimpiyat oyunları yapılırken de bir ülke de sokak hareketleri olabilir. Türkiye’de bir anlamda bu da sınanmış oldu ve görüldü ki; olimpik oyunlar sırasında bir takım sokak olayları gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin meşru ve demokratik güçleri, kolluk kuvvetleri hukukun sınırları içinde bu olaylara müdahale edebilecek deneyime sahip. Belki böyle bir faydası olmuş olabilir.
CHP VE MHP’NİN MEKTUPLARIYLA
* Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin güvenlik meselesi ve olaylara müdahale konusundaki değerlendirmesi de bu yönde mi?
Bizim arkadaşlarımız arasında morallerin bozulduğu 1-2-3 Haziran tarihlerinde Akdeniz’deki Mersin Oyunları en büyük imtihanımız oldu. O günlerde IOC’nin 3 önemli isminden ‘Sene 2013, olimpiyat oyunları 2020’de yapılacak, 7 yıl çok uzun süre’, yani ‘Gezi Parkı’nda ta bugünden yaşananlar bizi etkilemez’ mealinde açıklamalar geldi. Zaten önümüzde o kadar kısa bir süre kalmıştı ki hiç arkaya bakmadan ileriye baktık. Olimpiyat dosyasını sene başında IOC’ye teslim ederken Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, Meclis Başkanımızın mektuplarına ilave 2 mektup daha teslim ettik. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin imzasını taşıyan mektupları koyduk. Olimpiyat meselesi bir siyasi mesele değildir. Olimpiyat meselesi siyasi görüşü ne olursa olsun, Türkiye’nin gücüne inanan herkesin milli meselesidir. Bu mesele bir Avrupa Birliği vizyonu kadar önemli.
GEZİ’DE ‘BİRLİKTE YAŞAYAMAM’ OLUŞMADI
* Gezi’deki enerji, evet size muhalif bir enerjiydi ama ciddi bir gençlik enerjisiydi. Gençlik Bakanı olarak oradaki gençlerin beklentilerini kişisel olarak değerlendirip dikkate aldınız mı?
Gezi Parkı olayları yeşile duyarlılık çerçevesinde kalmadı bildiğiniz gibi. Maalesef kalabalığın toplandığı her yeri terörize etmek isteyen gruplar eylemcilerin arasına karıştı. AKM’nin Taksim Meydanı’na bakan cephesine bölücü terör örgütünü simgeleyen flamalar asıldı mı, asıldı. Eylemciler buna karşı bir tavır çoğu zaman maalesef sergileyemedi. Polise molotofkokteyli atıldı, kamu araçları tahrif edildi, insanlar Gezi olaylarına katılmadıkları için, giyim kuşamlarına bakılarak taciz edildi. Dolayısıyla Gezi Parkı’nı iki farklı kategoride değerlendirmek lazım. Birincisi, farklı nedenlerle hükümete yönelik itirazları olanların hukuksal sınırlar içinde kalan demokratik tepkileri. Bu kategoriyle ilgili söyleyecek çok fazla bir sözümüz yok.
* Sorum tam da bu kategoriyle ilgili zaten.
Elbette ki o sokaktaki gençlerin beklentileri nedir, biz de onların nabzını tuttuk. Benim en çok merak ettiğim soru şuydu; bu gençler birlikte yaşayamayacağımıza mı inanıyor? Aldığım cevaptan çok memnun oldum. Birlikte yaşayamayacağımıza ilişkin bir kanaatleri yok. Hepsinin ortak kanaati; biz birlikte yaşayabiliriz, daha da ötesi biz birlikte yaşamak mecburiyetindeyiz. AK Parti’nin yönettiği bir Türkiye’de yaşayamam iradesi yok. AK Partililerle bir arada yaşayamayız iradesi de yok. Onun ötesindeki tepkileri zaten hukukun ve demokrasinin sınırları içinde dinlemek ve anlamak bizim görevimizin gereği.
MASA BOYUNDA PİYANO NEREDEN GELDİ?
* Polisin sert müdahalesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Genç insanlar öldü, sakat kaldı. Toplumsal olaylara müdahale konusunda ‘Biz de ders aldık’ diyor musunuz?
Niye dersi hep biz alıyoruz da eylem yapanlar neden hiç ders almıyor? Herkes hükümete ders verme çabasında. Siz şu soruyu sordunuz mu? Taksim Meydanı’na bir Alman vatandaşı geldi, masa boyunda bir piyano kurdu, sabahtan akşama kadar konser verdi. Bu piyano nereden geldi, kim getirdi? Bir Alman vatandaşının sabahtan akşama kadar piyano çalabilmesinin güvencesi nedir? Bir Türk vatandaşı Berlin’de polisin müdahale ettiği bir eylem sırasında meydanda sabahtan akşama kadar bir piyano konseri verecek özgürlüğe sahip midir? Polisin müdahalesinde olması gerekenin dışında sertliklerin olabildiği konusunda hükümet yetkililerinden yapılması gereken açıklamalar yapıldı. Elbette ki yaşanan her olay, o olaya müdahale ediş biçimi ve sonuçları yönetenler açısından atılması gereken yeni adımları dizayn etme imkânını verir. Ama Türk polisinin toplumsal olaylara müdahale sırasında kullandığı yetki İngiliz polisinin kullandığı yetkinin yarısı kadar bile değil. Ölen insanların varlığından dolayı biz de büyük acı duyuyoruz. Ali İsmail bu ülkenin değerlerinden biri ve bizim kardeşimiz. Bir hukuk devleti ölümünü sonuna kadar takip etmekle yükümlüdür ve etmektedir de. Türkiye’de bizim dönemimizde faili meçhul yok.
BÖLGEYE BARIŞ DALGASI YAYABİLİR
* Arjantin’deki oylama konusunda oransal bir tahmininiz var mı?
İstanbul’un oylanacağı bir oylamayla ilgili yüzde 1’lik bile bir tereddüt ifade etmem. Ama üyelerin ne yönde oy kullanacaklarıyla ilgili fikir yürütmek de mümkün değil. Bizim dışımızda yapılan bir değerlendirme var, katlıyorum. Türk ve Müslüman ülkeler yaz ve kış olimpiyat oyunlarına hiç sahip olamadı. Oysa ki bizim dünyamızda da çok ciddi bir toplumsal dönüşüme de imkân sağlayacağı aşikâr. En az AB üyeliği kadar büyük bir değişim ve dönüşüm enerjisi oluşturacak. Türkiye AB’ye üye olduğunda sadece Türkiye üye olmuş olacak. Ama İstanbul olimpiyat kenti olduğunda bütün bölgemize spor üzerinden, olimpik hareket üzerinden yeni bir barış dalgası yayılabilir. Ben inanıyorum ki İstanbul Müftüsü de olimpiyatı almamız için dua ediyor, İstanbul Fener Rum Ortodoks Patriği de dua ediyor, İstanbul Ermeni Cemaati Patriği de dua ediyor, İstanbul’daki Musevi Cemaati Hahambaşı da dua ediyor. Bunu bilerek söylüyorum.
EMRE’Yİ TAKDİR ETMEM AMA YANLIŞ DEĞİL
* Siyasi tezahürat örneği verir misiniz?
Bilmiyorum hiç siyasi tezahürat yapmadığım için örneğini de veremiyorum. Türkiye’nin iç politikasına yönelik vurgular ya da hatırlatmalar siyasi söylemdir.
* İlla ki iç politika yani, Mursi ile ilgili bir slogan olabiliyor o halde?
Mısır’da darbeci generaller binlerce insanı katlediyor, buna yönelik bir toplumsal duyarlılığı siyaset olarak görmek doğrusu insani olmaz.
* Emre’nin Rabia selamı vermesini de bu çerçevede mi değerlendirdiniz?
Emre’yi bundan dolayı takdir ve tebrik edecek değilim ama bana göre yanlış değil. Bir duyarlılık ortaya koyuyor. Biz Suriye’de de aylardır Esad’ın kimyasal silah kullandığını anlatmaya çalışıyoruz. Şimdi Suriye ile ilgili duyarlılığın neresi siyaset olabilir? Taraftar dernekleriyle de çok sıkı temas halindeyiz, kendileri de isterse Kulüpler Birliği Vakfı gibi bir taraftarlar derneği vakfı kurulmasına destek verebiliriz. Muhalefet partileri sandıkta yapamadığını bazı taraftar grupları üzerinden yapmaya çalışıyor. Bizim itiraz ettiğimiz şey bu.
* Hangi taraftar grubu?
Adını niye vereyim? Ben taraftar grubuyla politik diyaloğun da polemiğin içine girmem ki. Ben de onlara diyorum ki; sizin için aslolan muhalefet partilerinin başarısı mı, desteklediğiniz takımın başarısı mı? Tribünün içine farklı siyasal görüşleri çarpıştıracak bir çatışma alanı sokmayın. Söylediğimiz bu. Yoksa hangi slogan atılırsa atılsın ne olacak ki. Küfür, hakaret derecesine gelirse 6222 var. Kameralı güvenlik, elektronik bilet, yeni sistemler sayesinde hakaret eden, suç işleyen bedelini öder. Bu bir tehdit değil, hatırlatma.
* ‘Her yer Taksim her yer direniş’ siyasi bir slogan mı?
‘Her yer Taksim, her yer direniş’ bir takımın sloganı mı? Bu sloganla desteklemeye gittiği takımı şampiyon yapabilir mi? Demek ki stadyumla alakası yok. Sloganlarla hükümet aşınmaz. Bugün tribünler ortak bir slogan atacaksa; Her şey olimpiyat, her yer İstanbul. Alın size slogan.
HER DOPİNG NUMUNESİ İÇİN 400 EURO ÖDEYEN BİZİZ
*Türkiye’nin olimpiyatlara ev sahipliği yapmak için hazırlandığı böyle kritik bir dönemde doping vakaları neden arttı sizce?
Biz son iki senedir denetlemelerimizi tamamen WADA’nın (Dünya Antidoping Ajansı) süreçlerini uygulayarak yürütüyoruz. Çok sık numuneler alıyoruz. Sorunu halının altına süpürmedik. Geçenlerde bir spor yöneticisinin dile getirdiği ‘Dopingi kullandırdık ama yakalanmadık, iyi yönettik’ şeklindeki yaklaşım her şeyden evvel cehalettir. Doping zehirdir. Türkiye’de doping kullanan sporcuların sayısı artmadı, doping kullanımında yakalanan sporcu sayısı arttı. Doping numunelerinin her biri için 400 Euro ödeyen Gençlik ve Spor Bakanlığı’dır. 2020 yolunda dopingle cezalandırılmayı hak etmiyoruz. Şu anda dünyada dopingle en sıkı mücadele eden ülkeyiz.