Güncelleme Tarihi:
Albert Einstein Amerika’ya yerleştikten sonra Almanya’da hiçbir kurumun adını taşımasına izin vermemiş. Bu okul kurulduktan sonra öğrencileri Einstein’a mektup yazıp adını okullarına vermek için izin istemişler. O da el yazısıyla bir mektup yazıp izin vermiş. Bugün okuldan mezun olan her öğrenciye, diplomasıyla birlikte Einstein’ın yazdığı mektubun bir kopyası veriliyormuş.
İNSAN aklı tuhaf. Benimki galiba biraz daha tuhaf.
Berlin’de bir devlet lisesinin kapısından içeri girerken aklıma çok tuhaf bir soru takılıyor. Acaba Türkiye’de, bir devlet lisesine, Türkiye’den kaçan Ermeni asıllı Fransız şarkıcı Charles Aznavour’un adı verilseydi ne hissederdim.
Bu soru aklıma geldi, çünkü kapısından adımını attığım okulun adı “Albert Einstein Gymnasium”.
Yani Nazi zulmünden kaçıp, Amerika’ya sığınmış Yahudi bir bilim adamı.
OKULUN YÜZDE 10’U TÜRK ASILLIYMIŞ
Burası Berlin’in en iyi okullarından biri. 1947’de kurulmuş. Adının ilginç bir hikâyesi var. Albert Einstein Amerika’ya yerleştikten sonra Almanya’da hiçbir kurumun adını taşımasına izin vermemiş.
Bu okul kurulduktan sonra öğrencileri Einstein’a mektup yazıp adını okullarına vermek için izin istemişler. O da el yazısıyla bir mektup yazıp izin vermiş.
Bugün okuldan mezun olan her öğrenciye, diplomasıyla birlikte Einstein’ın yazdığı mektubun bir kopyası veriliyormuş.
Okulda 1142 öğrenci okuyor. Kozmopolit bir okul. Yüzde 40’ı yabancı asıllı. Yabancıların yarısı İtalyan. Ruslar ve Araplar da var. Okulun yüzde 10’u Türk asıllıymış.
Bir sınıfa giriyoruz. 8 Türk öğrenci var. 6’sı kız, ikisi erkek. Aileleri Türkiye’nin her yerinden gelmiş.
BABAM HABER SEYREDERKEN ÇOK KOMİK OLUYOR
Hepsi mükemmel Almanca konuşuyor. Bu okulda okudukları için gurur duyduklarını söylüyorlar.
Çocuklarla sohbet ederken, dördüncü kuşağın ilginç özelliklerini keşfediyorum. Hemen hepsinin babaları iyi sayılabilecek işlerde çalışıyor.
Yani, Almanya’daki Türk toplumunun daha şanslı üyeleri. İkisi hariç hepsinin evinde Türkçe konuşuluyor.
Biri hariç hepsi evlerinde Türk televizyonlarını seyrediyorlar. Çoğunun favorisi “Kuzey Güney”. Biri, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” tutkunu.
Biri de “Muhteşem Yüzyıl”cı.
Biri ise çok muzip. Gülerek, “Ben Türk haber televizyonlarını seyreden babamı seyrediyorum. Çok komik. Durmadan televizyona bağırıp çağırıyor” diyor.
ALMAN ARKADAŞLARIMIZ ALMAN MÜZİĞİ DİNLEMİYOR
Kız öğrencilerinin 4’ü, Türk müziğinin en klasik enstrümanı olan “bağlama” çalıyor. Bana göre bu enstrüman, kültürel köklere aidiyet duygusunun en güçlü ifadesi.
Almanya’dan aldıkları müzik ise, “hip hop”. En gözde sanatçıları Sagopa Kajmer isimli bir rap şarkıcısı. Türk asıllı ama, ismi Yunanca ve Hintçe hissi veren bir karışım.
Hemen hepsi evlerinde Türk ve Amerikan müziği dinliyor. Alman müziği dinlemiyor musunuz diye sorunca şu cevabı alıyorum: “Alman arkadaşlarımız da Alman müziği dinlemiyor ki.”
Başbakan Erdoğan’ın içi rahat olsun. Yarım asırlık bir geçmiş Türk müziğini öldürememiş. En azından müzik ve televizyon açısından anavatana bağlılık tam gaz devam ediyor.
Buna karşılık Türk müziğinin yanına Amerikan müziğini de eklemiş.
Burada bir parantez açıp, dışarıdan biri olarak şu gözlemimi yazmadan geçemeyeceğim. Alman çocuklar evlerinde Amerikan dizileri seyredip, Amerikan müziği dinliyorsa, o köklü Alman kültürü ne oldu?
Mozart, Beethoven, Bach, Goethe, yeni Alman neslinin geleceğini kurtarmaya yetecek mi? Bu soruların cevabını ben veremem.
OKUL KANTİNİNDE GÖKHAN KIRDAR ŞARKISI DİNLİYORUZ
Okulun kantinini bir Türk kadın işletiyor. Kocası okulun aile birliğinde görev almış. Kantinde sohbet ederken dikkat ediyorum. Gökhan Kırdar’ın “Yerine Sevemem” şarkısı çalıyor. Zaman zaman Türk şarkıları da çalıyorlarmış ve Alman öğrenciler de bu şarkıları seviyorlarmış.
Kantinde okulun müdürü ile sohbet ediyorum. Fransızca öğretmenliğinden gelmiş, insana huzur veren bir entelektüel. Gözde bir okul olduğu için çok başvuru varmış. Başvuru yapan çocuklarla ve aileleriyle tek tek görüşüyormuş.
OKUL MÜDÜRÜ: TÜRK VELİLER NE SORUYOR
Tam ayrılırken bana ilginç bir şey söylüyor:
“Biliyor musunuz, Türk ailelerinin çoğu bana hangi soruyu soruyor?”
Ben merakla bakarken cevabını veriyor: “Okulunuzda çok Türk öğrenci var mı?”
Başka semtlerde Alman ailelerinin sorduğu bu soruyu, bu güzel okulda Türk aileler sormaya başlamış.
Netice?
Göçün 50’nci yılında Türk asıllı ailelerin en azından bir bölümünde, Alman toplumunun ortak kaygıları belirmeye başlamış.
YARIN: Babalar ‘Erkek arkadaşın varsa söyle’ diyorlar, ama...
? KONUŞTUĞUM kız öğrencilerin hemen hepsi Türkiye’de bir futbol kulübünün taraftarı. Almanya’da yaşadıkları için mutlular ve kendilerini şanslı buluyorlar. Ama Türkiye’ye gittikleri zaman kendilerini çok mutlu hissediyorlarmış. Hemen hepsi ilerde Türkiye’ye yerleşmek istediğini söylüyor. Sohbetimizin en ilginç konularından biri, erkek arkadaşlarıyla ilişkileri. Her Türk kızı gibi bu konuda ketumlar. Asıl merak ettiğim anne ve babalarının tutumları.
Genellikle, “ılımlı ve anlayışlı” davranıyorlarmış. Özellikle babaları, “Bu çağda erkek arkadaşının olması çok normaldir. Ama biz bilelim” diyorlarmış.
İçlerinden biri, ”Evet var” deyince, babasından şöyle bir tepki geliyormuş: “Kızım, olabilir ama yaşın daha küçük.”
Gülerek, “Tabii kaç yaşımda büyük olacağımı da söylemiyor” diyor.
YARIN: Mercedes’te sadece araba değil, neşe de monte ediliyor.