Her dinde oruc

Güncelleme Tarihi:

Her dinde oruc
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 19, 2013 00:00

Ramazan orucu, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden iki yıl sonra, kıblenin değiştirilmesine müteakip, şaban ayının onuncu günü farz kılındı.

Haberin Devamı

İSLAM’da dini hükümlerle mükellef olan her Müslüman’ın tutmakla yükümlü olduğu bir aylık ramazan orucu vardır. Ramazan orucu, İslam’ın beş şartından biridir. Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden iki yıl sonra, kıblenin değiştirilmesine müteakip, şaban ayının onuncu günü farz kılınmıştır. İslam’da, ramazan orucunun dışında, üç aylar orucu, pazartesi ve perşembe gibi haftanın belirli günlerinde tutulan oruç, muharrem ayının onunda tutulan aşure orucu, kaza ve kefaret orucu gibi başka oruçlar da vardır.  Ancak bu oruçlar herkes için zorunlu değildir. Bunların bazıları isteğe bağlıdır. Kefaret ve kaza oruçları ise yalnızca ilgili kişiler için zorunludur. İslam dinindeki oruç; tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar geçen süre içinde yemeden, içmeden ve cinsellikten uzak durmak şeklinde gerçekleştirilir.

Haberin Devamı

YAHUDİLİK’TE YOM KİPUR

Oruç tutan kişi, oruçlu olduğu süre içerisinde günahlardan ve kötülüklerden uzak durmaya çalışır. Yoksullara ve yardıma muhtaç olanlara yardım eder. Yahudilikte, günahlara kefaret olması veya geçmişin kötü günlerini hatırlama ve ağıt yakma amacıyla toplam altı gün oruç tutulur. Bunlardan tişri ayının (eylül-ekim) onunda tutulan oruç kefaret orucudur. Yom Kipur (kefaret günü) orucu da denilen bu oruç bir önceki gün güneşin batmasıyla başlar ve yaklaşık yirmi beş saat sürer. Bu süre içerisinde yiyeceklerden, içeceklerden ve cinsellikten tamamen uzak durulur. Yom kipur orucu, tam Yahudilikteki gibi olmasa da, aşure orucu adı altında Müslümanlar tarafından da tutulmaktadır. Kudüs’teki Süleyman Mabedi’nin iki defa yıkılması anısına ab ayının (temmuz-ağustos) dokuzunda tutulan ve teşa-beav orucu denilen oruçta da yom kipur orucunun kurallarına uyulur. Bu iki orucun dışındaki oruçlar, sabahın ilk ışıkları ile başlar ve güneşin batışına kadar devam eder. Yahudilikte bu oruçlardan başka, çeşitli vesilelerle tutulan oruçlar da vardır.

HIRİSTİYANLIK VE ORUÇ

Hıristiyanlıkta oruç anlayışı farklıdır. Genelde, Paskalya Bayramı’ndan önceki kırk günlük lent dönemi oruç zamanı olarak kabul edilmektedir. Fakat bu günlerde tutulan oruç, tamamen yemeden ve içmeden uzak durma şeklinde değildir. Hıristiyanlar bu günlerde sadece bir öğün yemek yiyerek oruç tutarlar. Bunun dışında, Katolik mezhebine bağlı olanlar cuma, doğu kiliselerine bağlı olanlar ise hem çarşamba hem cuma günleri et yemezler. Kırk günlük oruç zorunlu değildir. Sadece bir günü zorunludur. Bazı gruplar haricinde Protestan mezhebine bağlı olanlar orucu kabul etmezler ve bu yüzden oruç tutmazlar. Hinduizm ve Budizm gibi günümüzde yaşayan dinlerde de bazı yiyeceklerden ve içeceklerden uzak durma şeklinde, perhiz niteliğinde oruç uygulamaları bulunmaktadır.
* Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü

Haberin Devamı

KURAN’DAN ÖĞÜTLER

HANİ O ARKADAŞINA: “Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, ‘Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber’ diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/40)
KAYNAK: KURAN’DAN ÖĞÜTLER-
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

SURELERE iSiM VEREN AYETLER

Haberin Devamı

HUD SURESİ: Mushaftaki sıralamada 11’inci, iniş sırasına göre 52’nci olan sure ismini, özellikle 50-60’ıncı ayetlerde, Ad kavmine gönderilen Hud Peygamber’in hayatından ve mücadelesinden bahsedildiği için “Hud” ismiyle anılır: “Ad kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik. Dedi ki: ‘Ey Kavmim! Allah’a kulluk ediniz; O’ndan başka tanrınız yoktur; siz sadece uydurmaktasınız. Ey Kavmim! Bunun karşılığında ben sizden bir ücret istemiyorum; benim hizmetimin karşılığı ancak beni yaratana aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? Ey Kavmim! Rabbinizden bağışlanmayı dileyiniz, O’na tövbe ediniz ki üzerinize bolca yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın; sakın günahkârlar olup Allah’tan yüz çevirmeyiniz!’ Dediler ki: ‘Ey Hud! Bize açık bir mucize getirmedin; biz senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz; biz sana iman edecek de değiliz...”

Haberin Devamı

Prof. Dr. Hasan ONAT

Allah adaletli olanı sever

ALLAH adildir; adaleti bir yaşam biçimine dönüştürenleri sever. Allah’ın rahman ve rahim olması, rahmetinin her şeyi kuşatması, adaletin Tanrısal yaratmanın kurucu ilkesi olduğunu gösterir. Allah hiç kimseye zulmetmez, hiçbir zaman haksızlık yapmaz. Adalet, aklın da kurucu ilkelerinden birisidir. Her insan, birtakım önyargılara kendini mahkûm etmezse, kalbi mühürlenmemişse, doğru olanın ne olduğunu, kimin haklı olduğunu bilebilir. Adalet duygusu, varoluşsal olarak insana verilmiştir. İnsanın adil davranmaması, çıkarlarına, toplumsal baskıya, zaaflarına mahkûm olması demektir.

ADALETLE HÜKMEDİN

Adalet, hem insanın olay ve olguları anlama biçiminde, hem de tutum ve davranışlarında etkili olan; yüksek güven kültürünün yaratılmasına ve kalıcı olmasına öncülük eden; paradigma niteliği taşıyan bir ilkedir. Adaleti, bireysel ve toplumsal ilişkilerde dengeli olmak; her şeyi yerli yerine koymak; insaflı olmak; her şeye layık olduğu kadar değer vermek; haklıya hakkını suçluya cezasını vermek şeklinde tanımlamak mümkündür. Allah adaletli olanları sever. (Hucurat, 9) Allah, emanetleri ehline vermeyi ve insanlar arasında hükmedildiği zaman adaletle hükmetmeyi emreder. (Nisa, 58). Nahl suresinin 90’ıncı ayetinde şöyle buyrulur: “Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip; utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor ve size öğüt veriyor ki, böylece bunları belki aklınızda tutarsınız.”

Haberin Devamı

YASALAR, AHLAK VE DİN

Adalet, insanın olduğu her yerde, insanı ilgilendiren her şeyde varlığını hissettirir. Her insan, yaratılışı gereği adalet konusunda bir kök bilince sahiptir. Bir başka ifadeyle, insan hayatın doğal akışı içerisinde, neyin adalete uygun olup olmadığını mutlaka bilir. Adalet kavramının, hem dinin, hem de aklın ortak ilkelerinden olmasının anlamı da bu olmalıdır. Ancak, adaletin ne olduğunu, hangi davranışın adil olacağını bilmek, adaleti gerçekleştirmek anlamına gelmez. İşte tam da burada, yasalar, ahlak ve din devreye girer. Bu üçlü yaptırım, toplumsal hayatın sürdürülebilir olmasının asgari koşullarını sağlar. Kendisine saygı duymayan, insan olmanın en büyük onur olduğunun farkında olmayan bazı kimseleri bu üç süzgeç de dizginleyemeyebilir. Herkesin başına bir bekçi dikmek mümkün değildir. İnsanlar, yasal boşlukları bulma konusunda yeterince ustalaşmışlar. Öyle ise, adalet gibi evrensel bir ilkenin yeterince etkin olabilmesi, bireyin insan olma onurunun bilincinde olmasına bağlıdır. Bireyin vicdanında yer etmeyen adalet, yasalarla sağlanamaz. Aslında dinin de yapmak istediği tam olarak budur.
Adil olmak, Allah’ın emri ve insan olmanın gereğidir. Hiç kuşkusuz adalete en çok ihtiyaç duyulan alanlardan birisi yargıdır. Yargının adalet dağıtamaması, ya da adaleti geciktirmesi toplumda kaosa ve anarşiye yol açar. Devletlerin bekası idarecilerin ve yargıçların adaletli olmaları ile doğru orantılıdır.

ADALETLİ ŞAHİTLER OLUN

Yüce Yaratıcı Nisa suresinin 135’inci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın aleyhine bile olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa, fakir de olsa Allah’ın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer hakikati çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” Maide suresinin 8’inci ayeti de şöyledir: “Ey iman edenler! Allah hakkı için dosdoğru, adaletli şahitler olun. Sakın bir topluluğa olan öfkeniz sizin haksızlık yapmanıza yol açmasın. Evet, daima adaletli olun. Böyle olmanız, Allah’ın emirleri ve yasakları konusunda sorumlu, duyarlı, bilinçli olmanız bakımından en uygun olandır. Öyleyse bu bilinçte olun, Allah’ın azabından sakının. Çünkü Allah sizin yapıp ettiklerinizden daima haberdardır.” Adalete her insanın ihtiyacı vardır. Adalet Allah’ın hakkıdır. Zalimler bile, zorda kaldıkları zaman adalet isterler. Adalet varoluşun kurucu ilkesi olduğu için adaletsizlik, sadece toplumun değil, evrenin düzenini de bozar. Adaletin olmadığı yerde insanlık olmaz.

RAMAZAN SOFRASI: ERZİNCAN ÇORBASI

MALZEMELER: 150 gr taze fasulye, 150 gr kıyma, 1 çorba kaşığı domates salçası, 4 su bardağı su, 3 diş sarımsak, 50 gr erişte, 5-6 dal dereotu, 5-6 dal maydanoz, yarım su bardağı yoğurt, 1 tatlı kaşığı nane, 1 çorba kaşığı tereyağı, tuz, karabiber.

HAZIRLANIŞI: Kıymaya karabiber ve tuz ekleyip yoğurun. Minik köfteler hazırlayın. Salçayı bir tencerede 2 kaşık suyla ezin. Kalan suyu ilave edip kaynatın. Fasulyeleri temizleyip ince ince doğrayın. Sarımsağı soyup ezin. Köfte, fasulye, sarımsak ve erişteyi kaynamakta olan suya ilave edin. Fasulyeler yumuşayıncaya kadar kısık ateşte pişirin. Dereotu ve maydanozu kıyın. Yoğurda çorba suyunda azar azar ilave edip ezin. İndirmeye yakın yoğurt, dereotu ve maydanozu ilave edip karıştırın. Tereyağını eritip naneyi ekleyin. Çorbanın üzerine gezdirip sıcak olarak servis yapın.
KAYNAK: www.lezzet.com.tr

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!