Her ağaç bir insan

Güncelleme Tarihi:

Her ağaç bir insan
Oluşturulma Tarihi: Ekim 09, 1998 00:00

Haberin Devamı

Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Piyalepaşa'da yol kenarında bir orman arazisinde ağaç dikme töreni vardı. Hepsi 40 yaşın üzerinde bir sürü kadın, altında isimler ve tarihler yazan fidanlarla bir orman oluşturdu. Konuşmalar yapıldı, fotoğraflar çekildi. Tam 100 tane fidan dikildi. Ancak bu orman diğerlerinden biraz farklıydı. Çünkü burada, her ağaç bir insanın ismini taşıyordu. Bu 100 fidanın her biri aslında dünyanın değişik yerlerinde kaybolmuş insanları temsil ederken, onları toprağa gömenler de, fidanların altında ismi yazanların annesiydi. Ancak bir koruluk olabilecek yerin adı ise Uluslararası Af Örgütü'nün Kayıp Ormanı'ydı.

Tina Neschiati, Rosa Nair Amuedo ve Nassera Dutour... Çocuğunu kaybetmiş üç anne... Bu üç anne, Uluslararası Af Örgütü'nün kurallarından biri olan, kendi ülkesinde organizasyon düzenleyememe ilkesi gereğince geçen hafta İstanbul'daydılar... Dünyanın değişik yerlerinde kaybolmuş kişilerin anısına bir orman yaratmak için...

Tina ve Rosa Arjantili, Nassera ise Cezayir kökenli. Üçünün de hikayesi birbirine benziyor. Üçü de, birgün güvenlik güçlerinin alıp götürdüğü çocuklarının izini arıyor. Uzun yıllardır haber almayı denedikleri çocuklarından ses çıkmayınca, emeklerini diğer insanların yararına da kullanmaya karar veriyor ve kendileriyle aynı durumda olan pek çok anneyle beraber çalışmaya başlıyorlar. Uluslararası Af Örgütü İstanbul Grubu da, dünyada artık tükeneceği yerde tekrar artan, hergün yeni bir ülkede örneklerine rastlanan kayıp vakalarını gündeme getirmek, kamuoyunda bir duyarlılık yaratmak için bir orman kurmaya karar verince bu üç kayıp annesini Türkiye'ye çağırıyor.

Böyle bir ormanın dünyada başka bir örneği yok. Her ağacın bir insan ve bir umut olduğu Kayıplar Ormanı yeryüzünde tek. Af Örgütü'nün İstanbul Grup Koordinatörü Özlem Dalkıran, muhalif olanların sindirilmesi için 30 yıldan beri sistemli bir hale getirilen gözaltında kaybolmaların artık sona ermesi, kayıpların da hayatta olabileceğini ummak için bu ormanın kurulduğunu söylüyor: ‘‘Anadolu'da bir gelenek vardır. Her yeni doğan çocuğun ömrünün bir ağaç kadar uzun olması için onun adına bir ağaç dikilir. O ağaç artık o çocuğun geleceğini temsil eder. Biz de bu gelenekten esinlenerek her ağacın bir insan olduğu bir orman oluşturmaya karar verdik. Türkiye'de kaybolanların genelde öldüğü yolunda yaygın bir kanı vardır. Ama Avrupa'da bunun aksi yönünde olan hergün birçok örnek yaşanıyor. 17 yıl sonra ortaya çıkan insanlar var. Aslında biz, Türkiye'deki bu kayıp ormanını da, kaybolanların birgün geri dönebileceklerini düşünmek, acılı ailelerin yüreğinde bir umut yaşatabilmek için kurduk.’’

LATİN AMERİKA'DA YÜZ BİN KAYIP

Evden kaçmalar, ortaya çıkarılamayan cinayetler ve kendiliğinden oluşan ortadan yok olmalar dışında, siyasi gerekçelerle oluşan kayıp vakaları, dünyada ilk olarak Guatemala'da isimlendirildi. Kişi, güvenlik güçlerince yakalandığı ya da tutuklandığı halde, devlet bunu kabul etmezse ve kişiden de haber alınamazsa artık ‘‘kayıp’’tır dendi. Daha sonra, ‘‘kayıp’’ terimi yerine, uluslararası alanda, ‘‘gizli tutuklama’’ lafı da kullanılmaya başlandı.

Bugün kayıp dendiği zaman, dünyada ilk akla gelen bölge Latin Amerika... Askeri darbeler sonucu, uzun yıllar sarsıntılar yaşayan bölgedeki ülkeler, şiddetini yitirse de hala devam eden bu dönem sonucu, son 30 yılda 100 bin civarında kayıp vakası yaşadı. Latin Amrika ülkeleri arasında Guatemala 38 binle en fazla insanın kaybolduğu ülke. Guatemala'yı da 30 bin kayıpla Arjantin izliyor.

Kayıpların bulunması için yapılan girişimler açısından adından en fazla bahsettiren ülke ise Arjantin. 1976'daki askeri darbenin 7. yılı sonunda kayıpların yüzde 40'ı kadınken, onların da onda birinin hamile olması, bilançoyu daha ağır bir hale getirmiş ve kayıp olayları Arjantin'de diğer ülkelere göre daha büyük bir etki yaratmıştı. Bundan birkaç yıl önce, Arjantin Genelkurmay Başkanı, beklenmedik bir itirafta bulunup, 80 öncesi, kendi ifadesiyle ülkesinde yaşanan kirli savaş için halkından özür dileyince ülkede bir itiraf furyası başladı. Arjantin'de ordu mensuplarından Katolik Kilisesi'ne kadar birçok kurum teker teker kayıp vakalarıyla ilgili bildiklerini anlatmaya, halktan özür dilemeye başladı. Ancak Arjantin Devlet Başkanı Carlos Menem, iktidar olur olmaz ilk iş olarak cunta liderlerinin yargılanamayacağına dair bir yasa çıkarttığı için, bu itiraflar somut bir sonuca ulaşmadı.

İşte Tina Neschiati ve Rosa Nair Amuedo da Arjantin'de yaşanan bu dönemin mağdur olan insanlarından ikisi.

KAÇIK ANNELER!

Askeri cunta öncesi, peronist politik militan olarak çalışan Tina, cunta döneminde gözaltına alınıyor. İki yıl iki ay boyunca askeri bir kampta saklı tutuluyor. Yakınlarına en ufak bir bilgi de verilmiyor. Tina içeride iki yıl boyunca elektrikle işkence görürken, dışarıda kendisinden haber alamayan kocası ise bir süre sonra ölüyor. Cuntanın şans eseri serbest bıraktığı kişilerden biri olunca da soluğu İsviçre'de alıyor ve iltica talebinde bulunuyor. Tina Neschiati şu anda Cenevre'de yaşıyor ve kayıp annelerine Af Örgütü bünyesinde gönüllü olarak yardım ediyor.

‘‘Arjantin'de yaşanan kayıp terörü bir dönem çözülecekmiş gibi oldu. Herkesin içinde bir umut yeşerdi. Ama sonra tekrar üzerini örttüler. Çok acılar çekildi. Çok kişinin canı yandı ve bir sürü aile dağıldı. Ama bu kadar büyük bir suçun sorumluları bulunmadı. Bundan sonra da birşey değişeceğini sanmıyorum.’’

Rosa Nair Amuedo'nun ise kendisi kaybolmamış. Askeri cunta sırasında önce damadı vurularak öldürülüyor. Daha sonra ise kızı gözaltına alınıp kayboluyor. Rosa ise hayatını kızını bulmaya adıyor. 1976'nın ağustos ayında gözaltına alınan kızından bir daha haber alamayınca çocuğu kaybolan diğer annelerle birlikte hareket etmeye başlıyor. 13 Nisan 1977'de Plaza de Mayo'da toplanan ve başlarında beyaz örtülerle cunta merkezinin önünde çocuklarının bulunması için gösteri yapan 14 kişiden biri. Daha sonra bu gösterileri belli bir rutine bağlamaya karar veriyorlar. Cuntanın başlarda ‘‘kaçık kadınlar’’ diye isim taktığı anneler, artık dünyaca tanınıyorlar. Yıllardır her perşembe saat 15.30'da meydanda buluşup ikişerli gruplar halinde meydanda tur atıyorlar. Rosa da, 21 yıl aradan sonra halen kızını bulmanın umudunu taşıyor ve meydanda dönmeye devam ediyor.

İstanbul'daki üçüncü kayıp annesi yabancı ise Nassera Dutour. Nassera'nın hikayesi de tıpkı diğer kayıp annelerininki gibi. Ama o çocuğu Amrouche Amine'yi daha yakın bir tarihte kaybetmiş. Nassera aslen Cezayirli. Şimdi ise Fransa'da yaşıyor. Bundan bir süre önce Cezayir'deki kocasından boşanıp Fransa'ya yerleşmiş ama ilk kocasından olan üç oğlu Cezayir'de babalarıyla kalmış. Nassera da oğlu kaybolduktan sonra bütün hayatını onu bulmaya adamış durumda. Boşandıktan sonra radikal İslamcı olan Nassera'nın eski kocası ise korkudan oğlu için hiç birşey yapmıyormuş.

‘‘Ramazandı. Ben Fransa'daydım. Çocuklarım Cezayir'de kızkardeşimin evindeydiler. Evlerinin bulunduğu bölge sıcak bölge denen yerde. Yani İslamcı kesimin ağırlıkta olduğu bir yerleşim merkezi. Amrouche, arkadaşlarıyla birlikte sokağın bir köşesinde oturuyor. Evin 50 metre ötesinde. Polis gelip götürüyor. O'nunla birlikte 12 genci daha. Ben olayı duyar duymaz Cezayir'e gittim. Başvurmadığım hiçbir yer kalmadı. Önce gözaltına alındığını kabul ediyorlardı. Sonra inkar etmeye başladılar. Hiçbir şey yapamıyoruz. '96 Nisanı'nda gözaltına alındığında 21 yaşındaydı. Yaşadığını düşünmek istiyorum ama her geçen gün umudum tükeniyor.’’

AYNI KADERİ PAYLAŞIYORLAR

Bildiğiniz gibi Türkiye'nin de Kayıp Anneleri var. Onlar da kaybolan yakınlarının bulunması için 1995 yılından bu yana İstanbul Galatasaray Meydanı'nda toplanıyorlar her cumartesi. Arjantin'deki Mayo de Plaza gösterilerini andıran eylemleri, başlangıçta polis dahil kimse tarafından umursanmamıştı. Ancak sonra durum değişti. Anneler bugün, gözaltına alınmalarına, dayak yemelerine rağmen her cumartesi Galatasaray'da toplanmayı sürdürüyor. Türkiye, gözaltında kaybolmalarla, 80 sonrasında karşılaştı. 12 Eylül 1980'den sonra bilinen ilk kayıp aynı yılın 21 Kasım'ında İstanbul'da gözaltına alındıktan sonra kaybolan Hayrettin Eren'di. 1990'dan sonra da devam eden kayıp vakaları özellikle Olağanüstü Hal Bölgesi'nde yoğunlaşıyor. İnsan Hakları Derneği ve çeşitli kuruluşlara yapılan başvurulara göre Türkiye'deki kayıp sayısı, (1990'dan sonra) toplam 520.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!