Hep kahır hep kahır, bıktım be

Güncelleme Tarihi:

Hep kahır hep kahır, bıktım be
Oluşturulma Tarihi: Şubat 09, 2004 01:26

Hayatı boyunca kıyaslandığı Barış Manço'nun ölüm yıldönümünden bir hafta sonra ölmesinde gizli bir ironi var mı acaba? Hayatının, memleketin entelektüel tarihinin karanlık bir yansıması olarak okunabilmesi de, ironinin farklı bir cephesi herhalde. 59 yaşında ölen Cem Karaca, sadece şarkılarıyla değil, hayatındaki savrulmalarla da tam bir Cumhuriyet çocuğu prototipiydi aslında.

70'li yılları yaşayan herkes kadar komünist sanıyordu kendisini, herkes kadar ateist olduğunu söylüyordu göğsünü gere gere. Bir yandan da, Erzurumlu Emrah'a, Dadaloğlu'na, Pir Sultan'a uzanarak, yeni bir perspektif kazandırıyordu, o yılların TRT Türkçesiyle ‘‘hafif Türk müziği’’ne. Halbuki annesi Toto Karaca, küçük yaşta sesinin güzelliğini fark etmiş, buna rağmen, babası onu müzikten vazgeçirmek için parayla adam tutup yuhalattırmıştı ilk kez sahneye çıktığında. Ama oğlunun müzikte direndiğini görünce, vazgeçecekti bu tür yöntemlerden.

Cem Karaca, 5 Nisan 1945'te İstanbul'da dünyaya gelmişti ve tiyatrocu bir ailenin tek çocuğu olarak Robert Kolej'de okumuştu. Karaca'yı Karaca yapan, Robert Kolej kadar, askerlik yıllarında fark ettiği Anadolu gerçeğiydi. Oğluna Emrah ismini vermesine yol açan bu keşif, türkülerin dünyasına çekecekti Karaca'yı. Bu hayatındaki ilk kırılmaydı aslında. Sırasıyla Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar, Dervişan gibi gruplarla çalışacak ve Türkiye'yi sarsan albümler yapacaktı peş peşe.

Cem Karaca, o yıllarda, tıpkı Barış Manço gibi birbirinden ilginç kıyafetleri ve uzun saçlarıyla da ilgi çekiyordu. Ancak İsmail Cem döneminde, siyah-beyaz televizyonun siyah-beyazın haysiyetini az biraz koruduğu yıllarda, televizyon ekranında ‘‘Tamirci Çırağı’’nı ya da ‘‘Namus Belası’’nı söylediği zaman kazınacaktı aslında hafızalara.

12 Eylül, pek çokları gibi Cem Karaca'nın da üstünden geçmişti. Onun üstünden geçişi, çoklarından farklı olacaktı yine de. Almanya'daki sekiz yıllık sürgün döneminde, hem kendisini, hem memleketini, hem de memleket sevgisini yeniden tanımlamıştı çünkü. Belki de Názım Hikmet'ten sonra en yakıcı memleket hasreti, Cem Karaca'nın Almanya'da yaptığı abümlerden kanatlanıp kanatmıştı yürekleri. Martı çığlıklarıyla başlayan ‘‘Beni bekleme kaptan, Beni o limana çıkaramazsın’’ şarkısı kadar, ‘‘Bana İstanbul'u anlat nasıldı’’ şarkısının finalinde, ‘‘Hep kahır hep kahır bıktım be’’ deyişinde de hayli çarpıcı bir trajedi vardı. Karaca, sekiz yıl bir başka ülkede varolmaya çalışmanın ve bu arada İstanbul'u özlemenin ne demek olduğunu bilmeyenlerin kendisine yönelttiği ‘‘dönek’’ suçlamasına da ‘‘Yarım Porsiyon Aydınlık’’ şarkısıyla gereken cevabı vermişti aslında. Bu da anlaşılmadı. 12 Eylül öncesinin alışkanlıkları, 12 Eylül'le birleşerek bir başka iklime sürüklemişti memleketin okumuş yazmış kesimini. Kimsenin kimseyi anlamak gibi bir derdi yoktu. Devrin Başbakanı Turgut Özal'ın ve Devlet Bakanı Adnan Kahveci'nin, İstanbul'a dönüşüne önayak oluşu da Karaca'yı suçlamak için kullanılacaktı zaten.

Son eşi ilkim Hanım'ın demli çayları eşliğinde Bakırköy'deki evinde yaptığımız son söyleşide, yaşadıklarının ve yaşlanmanın beslediği mistik yanını da hiç gizleme gereği duymamıştı. Ahmet Kaya'ya armağan olarak hazırlanacak albümde ismi önce yer aldı, sonra çıkartıldı. Konu günlerce tartışıldı. İran Azerisi Bektaşi bir babayla, Türkiye Ermenisi bir anneden dünyaya gelmesi değildi şaşırtıcı olan. Şaşırtıcı olan, bir döneme ve bir dönemin zihniyetine ayna tutabilmesiydi.

Unutulmayan albümleri

Emrah (1967), Resimdeki Gözyaşları (1968), Kendim Ettim Kendim Buldum (1970), Askaros Deresi (1972), Namus Belası (1974), Tamirci Çırağı, Beni Siz Delirttiniz (1975), Parka (1976)

Safinaz (1978), Hasret (1980)

Bekle Beni (1982), Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar (1987), Yiyin Efendiler (1990), Nerde Kalmıştık (1992), Bindik Bir Alamete (1999)

Eşi: Çok şiddetli üşütmüştü, pazartesi doktora gidecekti

Ünlü sanatçının 2001 yılında evlendiği ve ‘‘hayatının son aşkı’’ dediği eşi İlkim Erkal, şunları söyledi: ‘‘Son zamanlarında aşırı sigara ve alkol yüzünden bir nefes darlığı, antizem vardı. Eskiden benimle tanışmadan önce dört paket sigara içerdi. İyice azalttı, son zamanlarda bir paket sigara içiyordu. Geçen hafta üçüncü şiddetli üşütmesini yaşadı. Antibiyotik almadan bu üşütmeleri atlatmaya çalışıyordu. Benim ısrarımla pazartesine kadar bekleyeyim, test yaptırayım demişti...’’ Haberi alınca hastaneye gelen oğlu Emrah Karaca, gazetecilere yaptığı açıklamada ‘‘Ciddi bir rahatsızlığı yoktu. Ani ölümü hepimizi şok etti. Solunum ve kalp yetmezliğinden öldüğünü söylediler. Zamansız aramızdan ayrılışı bizi üzüntüye boğdu’’ dedi.

Özgürlüğün sesiydi

SEZEN CUMHUR ÖNAL

Dünyadan bir Cem Karaca geçti. Özgürlüğün sesi sedasıydı. Eski ama eskimeyen bir haykırıştı. Müzikte sanatçı kimliği herkesten çok ona yakışırdı.

OKAY TEMİZ

Müzik sanatçılarının içerisinde en kültürlülerdendi. Osmanlı ve Türk tarihini çok iyi bilen, savunan, arkasında durup istikrarlı davranan çok özel bir kişiydi. Türkiye'nin pop müziği alanında modern aşıklarından ama dünyaya malolmuş müzisyenlerinden birisiydi.

CAHİT BERKAY

O anlatmakla bitmez. Çok üzgünüm. Yeri asla doldurulamayacak bir sanatçısını kaybetti Türkiye. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Çok şey yaşadık, ürettik, paylaştık.

Cenaze bugün Üsküdar’da

Cem Karaca'nın cenazesi, bugün Üsküdar'daki Seyit Ahmet Deresi Mescidi'nde kılınacak ikindi namazını müteakip aynı yerdeki İran Mezarlığı'nda babasının yanında toprağa verilecek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!