Güncelleme Tarihi:
1-Çokeşlilik, muhafazakâr zamparaların uydurmasıdır: Kuran ‘Kadınlar toplumun kültürüdür’ diyor. Bugün kadınlarımıza baktığımız zaman, bir tür ‘Stockholm sendromu’ yaşayan bir muhafazakâr kadın tipolojisi ortaya çıktı. Kendisi dışında bir kadınla yaşamayı, kendisine meşru olarak kabul ettiren erkeklerle beraber oluyorlar. Birileri çıkıyor ‘çokeşlilik’ diyerek ‘Muhafazakâr zamparalığı’ dayatmaya çalışıyor. Zamparalığa abdest aldırmaya çalışıyorlar. Kuran-ı Kerim’in ilgili ayetleri geldiğinde, o dönemde o toplumda bir erkek 20-30 kadın alıyordu. Bu ayet indiğinde bu ilişki modeli tamamen reddedildi. “Aralarında eşitliği sağlayabiliyorsanız eğer, onlarla evlenin” deniyor bir ayette. Başka bir ayette ise “Hiçbir zaman eşitliği sağlayamazsınız” diyor. Dolayısıyla bu tasfiye ediliyor. Nisa Suresi’nde geçen (1-2-3) ‘mesna’ ‘sülase’ ve ‘rüba’ şeklinde terimler vardır. “Onları ikişer ikişer, üçer, üçer, dörder dörder nikâhlandırın” vurgusu vardır. Burada bahsi geçen üçerli, dörderli nikâhlamak, hızlı şekilde toplu nikâh töreni anlamına gelir. Dönemde Bedir ve Uhud savaşları vardı. Bu yüzden pek çok kişi yetim ya da dul kalırdı. “Yetimleri ya da yetime bakmakla yükümlü kadınları, kendi özelliklerine uygun kişilerle evlendirin” deniyor, üçer-dörder evlenin demiyor. Ayrıca Ebu Davud’da geçen Peygamberimizin bir hadisinde de, “Âdemoğluna bir ev, katıksız bir ekmek ve saliha bir eşten fazlası israftır” deniyor. Orada bahsedilen âdemoğlu da ‘insan’ anlamına gelmektedir, kadını da erkeği de kapsar. Dolayısıyla kadının da erkeğin de bir eşle akitli olması gerekir, ondan fazlası sarf yani haramdır.
2-Suriye’ye saldırmak, ne dine ne akla mantığa sığar: Kuran-ı Kerim’de ‘Hucurât Suresi’nde 9’uncu ve 10’uncu ayetlerde çok kritik bir vurgu vardır: “İki Müslüman toplum savaşıyorsa, kim haklı, kim haksız diye bakmayın, arayı bulun. Arayı bulduğunuz halde, bir taraf diğerine saldırıyorsa, ona karşı savaş açın” der. Saldıran haklıya karşı bile olsa, karşısında savaşmayı öngörür. Ancak bu savaşın haklı tarafı yok. Başbakan’ın “Suriye bizim iç meselemiz” yaklaşımı son derece doğruydu. Suriye sorunu, Müslüman dünya içinde çözülmelidir. NATO’nun, Amerika’nın, uluslararası silahlı güçlerin oraya girmesi için birtakım çalışmalar yürütmek, hiç meşru karşılanamaz. Sürekli Suriye’de bir azınlık rejimi olduğundan bahsediliyor. Suriye’de 30 bakan vardır. 27’si Sünni’dir, Esad’da dahil üçü Nusayri’dir. Laik bir devlet olmasına rağmen, diktatörlüktür. Ama Türkiye’de 20 milyon Alevi olmasına rağmen kabinede tek bir Alevi de olmamasına rağmen, demokratiktir. Bu nasıl bir çelişkidir? Amerikan atına binerek Osmanlı kılıcı sallamak bu tür sorunlar yaratacak. Biz Başbakan’ı böylesine saçma bir düellonun içinde görmektense, Ortadoğu’da barışı tesis eden bir noktada görmek isterdik.
3-Kuran-ı Kerim, devrimciliği savunur, muhafazakârlığa karşıdır: Neden iktidara karşı herhangi bir eleştiride bulunduğumuz zaman, Allah’ın kitabını eleştirmiş muamelesi görüyoruz? İktidarı eleştirmek benim görevim. Ben Peygamber’i örnek alıyorum. Peygamber, Mekke’deki iktidarı eleştirmiştir ve o iktidarı da bir halk devrimiyle yıkmıştır. Peygamberin yolunu izlediğini söyleyenler bugün statükonun ve durağan bir muhafazakâr siyasetin ağzına düşüyorlar. Peygamber muhafazakâr değildi. Peygamber devrimciydi. Muhafazakârlık İslam düşmanlığıdır. İslam durağan değildir. ‘Emr-i maruf nehy-i münker’: Türkçesi ‘kesintisiz devrim’ demektir. Sürekli olarak iyinin ayakta kalmasını sağlamak demektir. “O zalimler nasıl bir devrimle devrileceklerini görecekler” diyor ayet-i kerime. Yani dünyadaki zalimleri bir devrimle tehdit ediyor Kuran-ı Kerim. Nasıl bir devrimdir bu? Halk devrimidir. Kasas Suresi, beşinci ayet bunun nasıl olacağını anlatır: “Biz ezilenleri yeryüzüne önderler kılacağız.” Muhafazakârları önder yapacağız demiyor, ezilenleri diyor. Ezilenler fabrika işçileridir, evsizlerdir, yoksullardır, tüm alttakilerdir. Şatafat ve görkeme boğulanlar değildir. Onların önderi olacağını söylüyor, inancını sormuyor. Önemli değil, hangi dine inanırsa inansın, isterse ateist olsun. Yeter ki kendine yabancılaşmasın. Bana göre Che Guevara bu sürecin başını çekenlerden çok daha Müslüman’dır. Yaptığı siyaset ve insana bakış biçimi açısından Hugo Chavez bugün İslam’ı farkında olmadan yaşayan ender isimlerden biridir.
4-Kuran-ı Kerim eşitlikçidir, temel ideallerde Marksizmle benzerlikler gösterir: Eşitlikçi tabirler kullandığımızda bizi Marksistlikle, komünistlikle, Leninistlikle suçluyorlar. Biz kitaplarımızı Kuran’a, Hazreti Muhammed’in hadislerine dayandırıyoruz. Kelime-i Tevhid, otoriteyi itiraz bakımından Marksizmi de geçtik, anarşizme daha yakındır. Anarşizm nedir? Otoritesizlik. ‘La ilahe illallah’ yani ‘Hiçbir otoriteyi kabul etmiyorum, Allah’tan başka’ demektir. Dolayısıyla siz aslında tüm o beşeri otoriteleri reddetmiş oluyorsunuz.
5-Nurjuvazi, dinimizi kirletiyor: Türkiye’de son derece çarpık, son derece sapkın bir muhafazakâr burjuva sınıfı ortaya çıkıyor: Cipe binen, villada oturan, modayı takip eden, yatlarda doğum günü kutlayan ‘Muhafazakâr burjuvazi’, diğer bir deyişle ‘Nurjuvazi.’ 28 Şubat darbesiyle muhafazakâr kesimin baskılanması sonrasında, muhafazakârlık bir tür küresel siyasete adapte olma arayışı içine girdi. Bunun sonucunda kafası liberal, belden aşağısı muhafazakâr tipler ortaya çıktı. “Allah’a iman, kapitalizmle amel eden” perspektif üzerinden hareket ettiler. Bir dönemin mücahitleri, bugün müteahhit oldular. Eleştirdikleri kavramlarla barışık hale geldiler.
6-İslamda faşizm olamaz: Medine Vesikası, peygamberimizin ilk devlet modelidir. Ve o vesikada, ‘İslam devleti’ ibaresi yoktur. ‘Adalet toplumu’ ibaresi vardır. Yahudilerle, Nasranîlerle, Sabîlerle birlikte ortak bir yaşam idealini kurgularken, çok temel bir prensip ortaya koyar: “Üretim yapılan bahçelerin çevresinde çit olmayacak.” Çitleri kaldırmak yerine, daha fazla çit çevirdiniz. Yani insanların kapitalizmle daha fazla uyumlu hale gelmesini, daha fazla borçlanarak köleleşmesini sağladınız. Kuran-ı Kerim “La ikrahe fiddin” diyor, yani dinde faşizm yoktur. ‘Dinde zorlama yoktur’ diye çevriliyor ama aslında oradaki ‘ikrah’ ibaresi, bugün faşizme karşılık gelir.
7-Kira geliri de faiz gibi haramdır: Kuran çok açık bir şekilde ihtiyaçtan fazlasının tamamının dağıtılmasını emrediyor. 40’ta 1 zekât denilen şey, tamamen bir uydurmadır. Kuran, 40’ta 1 zekâtı eleştirir. Bu dini zengin eğlencesi haline getirenlerin uydurmasıdır. Necm suresi 34’üncü ve 39’uncu ayetlere bakarsak “Azını verirler, çoğuna cimrice sarılırlar” diye bu durumu eleştirir. Sadece buradan yola çıkarsak, asgari zekat yüzde 51 olur. Ayrıca faiz de haram edilmiştir, aynı mantıkla yürüyen kira da. Mantığı basit: Ha 100 bin yatırıp yüzde 10 faiz elde ediyorsunuz, ha 100 bine ev alıp 1000 lira gelir elde ediyorsunuz aynı şey. Kuran’a göre paradan para kazanılamaz. Osmanlı’da evini kiraya vermek haramdı. Kuran-ı Kerim de “Müslümanlar üç şeye ortaktır. Hava, su ve ateş” der. Burada ateş ısınma, barınma anlamına gelir.
Gezi eylemlerine bir sûre yüzünden katıldık
İslam ve sosyal adalet konusunda 1000’in üzerinde makalesi olan ve sekiz kitap yazan Eren Erdem, aynı zamanda Gezi Parkı eylemlerinde önemli rol oynayan Devrimci Müslümanlar’ın önde gelen isimlerinden. Erdem, eylemlere aktif biçimde katılma nedenlerini şöyle anlatıyor: “Kuran-ı Kerim’de yer alan Rahman Suresi’ndeki bir ayet bizi harekete geçirdi: “Ağaçlar Allah’a secde ederler. Ve bir ağacı hırslarınız yüzünden kesmekle, namaz kılarken bir adamın boynunu kesmek eşdeğerdir.” Nasıl bir cami bombalandığında tepki göstereceksek, çok saçma bir hırs uğruna ağaçların kesilmesine de tepki göstermek istedik.”