Hayvanların süper güçleri ve İnsanlar

Güncelleme Tarihi:

Hayvanların süper güçleri ve İnsanlar
Oluşturulma Tarihi: Ocak 29, 2006 00:00

Hayvanlar pek çok alanda biyolojik olarak bizden daha güçlü, daha yetenekli. Köpeklerin koku algısı, bizden 40 kat kadar fazla. Pek çok hayvan bizden daha iyi görüyor, daha iyi işitiyor... Bilim adamları, hayvanlardaki bu yetenekleri araştırarak, insanlara da bu özelliklerin kazandırılması mümkün mü, sorusunun peşinden gidiyor.

Ne dersiniz, umut var mı? Yapılan araştırmaların ilk sonuçlarına ve verilerine bakılacak olursa evet var. Bakın nasıl...

Kv1.3 GENİ VE KOKU HASSASİYETİ

Hayal gücünüzü biraz zorlayın. Bakın bir arkadaşınız az önce yerleri koklayarak yanınızdan geçti. Köpekler bunu yapıyor, biz niye yapamayalım?

Aslında kabul edelim ki, onlar bizden biraz daha avantajlı, çünkü onların burunlarındaki küçük koku algılayıcılar bizde olduğundan 20-40 kez daha fazla. Fakat belki de biz onlardan daha iyi bile koku alabiliriz. En azından Florida Devlet Üniversitesi’nden Debra Ann Fadool böyle olduğunu düşünüyor. Öyle ki, Fadool, insanların da köpekler ve kurtlar kadar kompleks kokulara hassas olabileceğini keşfetmiş bile. Fadool’un bulduğu Kv1.3 adlı genin işlevsiz bırakılması ile farelerde kokulara karşı hassasiyetin 1000-10000 derece arttığı tespit edilmiş.
/images/100/0x0/55ea4eaef018fbb8f877518f

İnsanlarda da Kv1.3 geni var. Prensip olarak, uygun ilacın kullanılması halinde bu geni bloke etmek mümkün. Veya günün birinde gen terapisi yoluyla da genin işlevsiz bırakılması söz konusu. Uzmanlara göre, bu durum, kişinin koku alma duygusunu kaybettiği durumlar için söz konusu olabilir. Ayrıca profesyonel olarak kokuları birbirinden ayırt etme durumunda olanlarda bir avantaj yaratacağı belirtiliyor.

Yale Üniversitesi’nden Matthias Laska, insan burnunun doğal koku alma gücünü küçümsememek gerektiğini söylüyor. Küçük çabalarla kokuları birbirinden ayırt etme yeteneğimizde büyük ilerlemeler kaydedilmesi mümkün. "Örneğin Fransa’da mesleğini parfüm uzmanı olarak belirleyen bir kişi, aldığı 7 yıllık bir eğitimin sonunda 600 temel kokuyu birbirinden kolaylıkla ayırabiliyor."

ULTRASONİK SESLERİ DUYABİLİRSİNİZ

Bir yarasanın ya da bir baykuşun duyma yeteneğine sahip olmak ister miydiniz?

Önce şunu kabul etmeliyiz ki, duyma yeteneğimiz yalnızca sınırlı bir frekans aralığında işlevsel, çünkü işitmeden sorumlu tüy hücreler iç kulağımızın oldukça derinlerinde. Ayrıca dış kulağımızın şeklinden dolayı seslerin yönünü tam olarak kestirmekte de zorlandığımız oluyor.

Ancak teknoloji ve cerrahinin bir araya gelmesi ile bir baykuş ya da yarasa kadar iyi duymanın yolu da açılıyor. Günümüzde piyasadaki kulak implantları, duyma sinirlerine doğrudan bağlanarak bir dizi yeni ses frekansına ulaşmamızı sağlıyor. Yarasaların gönderdiği ultrasonik sinyaller gibi sesleri beynimizin nasıl algıladığı ise işin bir başka boyutu.

Çocukların önceleri bu tür sesleri algıladıkları ancak büyüyünce diğer seslerle bütünleştirdikleri biliniyor. Sesin kaynağının nereden geldiğini tespit eden insanoğlu aslında ekolokasyonun, yani ultrasonik sesler kullanarak yer tespitinin en ilkel düzeylerinden birini de gerçekleştirmiş oluyor.

Los Angeles’ta Duyma Enstitüsü’nden Robert Shannon, bu durumu "belki yarasa ve baykuşlar gibi çığlığa benzeyen sesler göndermiyoruz, ama çevresel pasif yansımaları kullanarak sesin kaynağını buluyoruz" diye açıklıyor. Uzmanlara göre ultrasonik sesler yardımıyla yer tespiti insan için de olanaksız değil. Dış kulağın şeklinde oynamalar yaparak ve iç kulağa ses alıcı tüy hücreler ekerek ilerleme kaydedilmesi mümkün.

KENDİ KENDİNE ÇIKAN ORGAN

Bir kertenkele türü olan semenderin bir bacağını keserseniz, 24 saat içinde aynı yerde yeni bir bacağın çıkmaya başladığını görürsünüz. 3 ay sonra bacak bütünüyle tamamlanmış ve işlevini yapmaya hazırdır. Peki semenderi bu kadar özel kılan ne? Semenderdeki yetişkin hücrelerin, yalnız embriyoda bulunan kök hücrelere dönüşebilme özelliği... Bu hücrelerin içinde bulunan özel genler harekete geçerek, embriyonun bir yetişkine dönüşme sürecindeki büyüme modelini taklit ediyor.

Bilim dünyası, henüz semenderin bu özelliğini insana taşımanın çok uzağında, ancak kimi araştırmacılar, gelecekte insanların da kimi organlarını yeniden yaratmanın mümkün olacağı görüşünde.

KARANLIKTA GÖREBİLMEK

Gözlerimizde en küçük bir sorun olmayabilir ancak görme konusunda yine de hayvanların hiçbir zorluk çekmeden görmeleri kadar başarılı olmadığımız bir gerçek. Kartallar avlarını çok uzak mesafeden görebiliyor, kimi kelebek türleri ise ultraviyole ışınlarını da görebilme yeteneğine sahip.

Londra’da City Üniversitesi’nden görme bilimleri uzmanı Ron Douglas’a göre, insanların da bu yetenekleri kazanması mümkün. Bunun yollarından biri, insanın görebildiği ışık frekanslarının çeşidini artırmak. Retinada bulunan fotoreseptör hücreler, opsin adı verilen ışığa hassas proteinleri bulunduruyorlar. Farklı fotoreseptör hücrelerin opsinlerindeki aminoasit zincirlerindeki küçük değişimler ise emilen ışığın dalga uzunluğunu belirler. Douglas, tüm bunların hayvanlarda nasıl olduğunu belirlediklerini söylüyor. Şimdi sorun, bu uygulamanın insanlarda nasıl gerçekleştirileceğinde...

ZARARLI IŞINLARLA KANSERDEN KORUNMA

Bundan birkaç yıl önce beyazperdede gösterilen The Hulk filmini anımsıyor musunuz? Çok gizli bir askeri proje, bazı dahi öğrencilerin de yardımıyla test aşamasına gelmiştir. Projenin başında Bruce Banner vardır. Test sırasında bir kaza olur ve Banner, tehlikeli gama ışınlarına maruz kalır. Yoğun ışın yüzünden mutasyon geçiren Banner, sinirlendiği zaman yıkıcı güçlere sahip yeşil bir deve dönüşen yeni bir kişiliğe bürünür.

Peki gerçek yaşamda, öldürücü radyoaktif ışınlardan etkilenmemeye ne dersiniz? Çünkü bu ışınların yararları sayılamayacak kadar çok: Kansere yakalanmama şansınız daha yükselecek; astronotlar, uzayda yaptıkları araştırmalar süresince kozmik ışınlardan zarar görmeyecekler vs...

Evet, insanlığı radyasyondan koruyacak kahramanın adı Dienococcus radiodurans. Bu bir bakteri. Radyasyona maruz bırakıldıktan sonra bir et parçasını inceleyen mikrobiyoloji uzmanları tarafından bulundu. Yapılan araştırmalara göre Dienococcus insana nazaran radyasyona bin kez daha dayanıklı. İşin sırrı ise bu bakterinin içinde radyasyondan zarar gören hücreleri son derece hızlı şekilde tamir eden hücrelerin bulunması. Bugün bilim dünyası Dienococcus’un yapısını inceleyerek insanda da benzer bir mekanizmanın oluşturulup oluşturulamayacağını öğrenmeye çalışıyor.

HAMİLELİĞE OTOMATİK SON

Doğum kontrol hapları hem kadınların hormonlarında değişim yapıyor hem de kimi zaman istenmeyen sivilcelere neden olabiliyor. Peki istenmeyen bir gebeliği önlemek için kadınların biyokimyasal özelliklerine farklılık yaratmanın başka yolu yok mu? Bir keseliler türü olan marsipial memelileri bunu başarabiliyor. Hava koşullarının normalin dışında kötü olduğu, yiyecek sıkıntısı çekildiği veya ortalıkta bulaşıcı bir hastalığın kol gezdiği durumlarda, döllenmiş yumurtanın gelişimini koşullar iyileşene kadar durduruyor. Bilim dünyası marsipial memelilerinden yola çıkarak kadınların istenmeyen gebelikleri ile ilgili yeni yollar araştırıyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!